On bir ayın sultânı Ramazân-ı Şerîf’in taşıdığı yüce değerin en mühim sebebini, Ramazan'ın on bir ayın sultanı olmasının ve bu kadar kıymetli olmasının en açık delilini Kur'an'da belirtiyor. Ramazan'ın kıymetini ortaya koyan o ayet...

On bir ayın sultânı Ramazân-ı Şerîf’in taşıdığı yüce değerin en mühim sebebini, Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede şöyle îzah buyurmaktadır:

“Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır…” (el-Bakara, 185)

Hayat rehberimiz olan Kur’ân-ı Kerîm, Ramazân-ı Şerîf’te Levh-i Mahfuz’dan Dünya semâsında Beytü’l-İzzet denilen makama indirilmiş ve ilk olarak Kadir gecesinde Peygamber Efendimiz’e vahyedilmeye başlanmıştır. Yani Ramazan ayı ve Kadir gecesinin üstünlüğü, Kur’ân’ın kendisinde nâzil olmasındandır. Zira Kur’ân, azîzdir, kerîmdir; indiği her yere kıymet, bereket ve izzet bahşeder.

Bu hakîkate binâen denilmiştir ki:

  • Kur’ân-ı Kerîm’i Cebrâîl -aleyhisselâm- indirdi. O, meleklerin en fazîletlisi oldu.

  • Kur’ân-ı Kerîm, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e indi. O, bütün peygamberlerin seyyidi oldu.

  • Kur’ân-ı Kerîm, Ümmet-i Muhammed’e geldi. O ümmet, ümmetlerin en hayırlısı, rahmet ümmeti oldu.

  • Kur’ân-ı Kerîm, Ramazan ayında indi. O ay, ayların en hayırlısı oldu. Af ve mağfiret iklîmi oldu.

  • Kur’ân-ı Kerîm, Kadir Gecesi’nde indi. O gece, bütün gecelerin en hayırlısı oldu. Fazîlette bin ayın ötesine geçti.

Dolayısıyla;

  • Kur’ân-ı Kerîm, bir kulun kalbine iner ve oradan da hayatına aksederse, onu -Allah indinde- insanların en hayırlılarından kılar.

Allah Beni Zulmetmek İçin Göndermemiştir

Emir-ül Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir Yahudi'nin Resulullah (s.a.v)'den bir kaç dinar alacağı vardı, Hazret'ten o parayı istedi. Resulullah (s.a.v); "Ey Yahudi! Şimdi yanımda sana verecek bir param yoktur." buyurdu. Yahudi: "Ey Muhammed! Paramı vermedikçe senden ayrılmayacağım!" dedi. Resulullah (s.a.v) cevaben: "Bu durumda ben de seninle birlikte otururum!" buyurdular.

Resulullah (s.a.v) onunla birlikte oturdu; öyle ki öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını da orada kıldı. Resulullah (s.a.v)'in ashabı o Yahudi'yi tehdit etmeye başladılar. Resulullah (s.a.v) onlara bakıp şöyle buyurdu: "Onunla ne işiniz vardır?" Ashap: "Ey Resulullah! Bu Yahudi seni hapsetmiştir!" Resulullah (s.a.v) onların cevabında: "Allah Teala beni, bir zimmi veya başka birisine zulüm yapmak için mebus etmemiştir." buyurdular.

Gün yükseldiğinde o Yahudi adam şöyle dedi: "Allah'tan başka bir ilah olmadığına ve Muhammed'in de O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehadet ediyorum; malımın bir şatrı (yarısı) Allah yolu içindir. Allah'a andolsun ki, sana karşı böyle davranmam, sırf senin Tevrat'taki vasfını sende görmem içindi. Ben senin Tevrat'taki vasfını okumuştum. Onda şöyle yazılmıştı: "Abdullah oğlu Muhammed Mekke'de dünyaya gelecektir, Teybe'ye (Medine'ye) hicret edecektir, sert ve katı kalpli değildir, sövüş etmez ve çirkin söz ağzına almaz." Ben Allah'tan başka bir ilahın olmadığına, senin de O'nun elçisi olduğuna şehadet ediyorum. Bu benim malımdır, Allah nerede emretmişse, onu orada harca."