Sayın seyirciler…

Değerli arkadaşlar…

Kıymetli okurlar…

Ey ahali…

Ya da.

Ey cemaat-i müslimin…

Ayrıca bizi yönetenler.

Yani.

Memleket için yasa koyanlar, yasayı uygulayanlar…

Vekiller, hakimler, savcılar, bakanlar…

Kısaca…

Devletin tüm kademe, tüm erkânı…

Sürekli halı altına süpürerek, üstüne görmezden geldiğimiz bu ahlaki ve vicdani çöküş için bi’şeyler yapmayacak mıyız artık?

Türkiye’nin geleceğinden…

Çocuklardan…

Taciz ve istismara uğrayan çocuklarımızdan yükselen çığlıklardan söz ediyorum.

Bunca olup bitene, daha ne kadar kulak tıkayacağız?

Yahut yaşananlar karşısında bize düşen, sadece hıçkıra hıçkıra ağlamak mıdır?

Bir baba olarak yazıyorum.

Sokaklara çıkamaz oldu çocuklarımız.

Ve sevemiyoruz artık sokaktaki hiçbir çocuğu.

Kilitledik.

Hapsettik evlere.

Vitamin tabletleriyle karşılanıyor  artık güneş ışığı.

O denli karanlıktalar yani.

En kötüsü…

Ormanlık alanlarda jandarmayla arıyoruz bakkala gönderdiklerimizi.

Ahlaksızlık, vicdansızlık o denli kök salmış memlekette anlayacağınız.

Eskiden…

Yani önceleri…

Edirne’den Kars’a, Jüpiter’den Marsa…

Nerde yaşanırsa yaşansın…

Televizyonlarda izleyemezdik bu tür canilikleri.

Kanımız donardı.

Kanalı değişirdik anında.

Şimdi değişsen ne fayda…

Kanal başka, isim başka…

Siyasetle birlikte herhangi bir ideolojiye indirgenemeyecek kadar büyük ve ağır olan bu ahlaki soruna alıştık mı desek, uyuştuk mu desek, yorum sizin.

Lakin kişiden kişiye değişmeyecek olan gerçek ortada.

Şiddetini giderek artıran bu ahlaki erozyon, önlem alınmadığı takdirde günümüzle birlikte yarınlarımızı da heba edecek!