Yaşanan sefaleti ekranlarda görmüştük Her ilanda, her haberde bir Afrikalı çocuk. Ne oluyor dedik, hiçmi düzelmiyor, hiçmi duyulmuyor, yoksa birileri mi istemiyor bu kıtanın başkaldırmasını deyip gelen bir davet üzerine karar verdik. Önce aşı vurulmadan gidemezsiniz dendi, Trabzon Limanı içindeki Sağlık Kurumuna gittim. alerjim olduğu için aşı vurmadılar, riskli olduğunu bile bile aşısız da giderim, orada yaşayanlarda insan, onlar ölmüyorya dedim. Kara kıtanın kara topraklarına giderken aklımdaki fotoğraf, hep o bildik Afrika idi. Kemiklerine kadar erimiş çocuklar. Kurak topraklar, açlık ve sefalet…

Tam 6 gün süren dopdolu bir hayır, bir yardımlaşma, bir insanlık görevi.

Trabzon’da işini, aşını eşini, çoluğunu çocuğunu ardında bırakıp, her türlü riski göze alan 11 gönül elçisi ile havalandık. Birbirineden değerli kendilerini insanlığa hizmet için adamış 11 iyi yürekli Trabzonlu.  Trabzon’dan. Önce İstanbul’a, oradan Dubai’ye ardından, Kenya’yanın Başkenti Nairobi’ye… Kuş gibi havalandık 10 binerce kilometre uzaklara. Hiç bilmediğimiz, hiç gitmediğimiz ama yardım etmek uğruna herşeyi göze aldığımız Afrika’ya ulaşmak için uçuverdik… Kenya’nın Başkenti Nairobi’ye indik.

ÇÖL BEKLERKEN YEŞİL VADİNİN İÇİNE DÜŞTÜK 

583 bin km² yüzölçümü ve 40 milyon nüfusuyla Afrika’nın büyük ülkelerinden olan Kenya aynı zamanda turizme de en önce açılan Afrika ülkesi.
Kişi başına gelir 1.200 dolar civarında; ama gelir dağılımı olağanüstü bozuk. Öyle ki, halkın en düşük gelirli yüzde 10'u, toplam gelirin yüzde 2'sini alırken, en yüksek gelirli yüzde 10, gelirin yüzde 40'ını elde ediyor. Büyük çoğunluk yılda 400-450 dolar bir gelirle yaşıyor.
 

Yerel dilde "yeşil ve sulak yer" anlamına gelen, Nairobi, Kenya'nın başkentidir. Nairobi, dört milyonu aşan nüfusuyla Afrika'nın dördüncü büyük şehiri. Ülkenin güneyindeki Nairobi Nehri üzerine kurulu olan şehir, denizden 1661 metre yüksekte. Buna rağmen Doğu Afrika'daki en yüksek nüfusa sahip şehri.

Türklerin Kenya'da en büyük varlığı eğitimle göze çarpıyor. Nairobi, Mombasa ve Malindi şehirlerinde toplam 9 Türk okulu bulunuyor. Bu okullarda 17 farklı ülkeden öğrenciler eğitim görüyor.  

Bizi havalimanı kapısında pırıl pırıl bir genç karşıladı. Osmaniyeli Muhammet.

Fetullah Gülen hareketi olan Ömeriye Vakfı’na ait Misafir tur şirketinin aracı ile istikametimiz Light Academy oldu.  

Patates tarlası gibi yollarda, simsiyah insanların kullandığı kırık dökük araçların oluşturduğu trafik çiesini aşarak

500’ün üzerinde öğrencinin eğitim gördügü Akademi’nin yurduna vardık.

Sabah karşılaşacağımız manzarayı çok merak ediyordum.

Cıvıl cıvıl kuş sesleri ile merhaba dedik kurban bayramının ilk gününe. Türkiye’nin değişik illerinden ve yurtdışından gurbetçiler olmak üzere, 36 ayrı ilden gelen Türkler birarada maneviyatın hat safhada olduğu bir ortamda sabah namazını kıldık. Herkes çok etkilendi, sıradan bir bayram namazı değildi çünkü. Cami çıkışında eş dost akraba ile bayramlaşmayacaktık. Hiç tanımadığımız ama hepsi bizim gibi hayır için gelmiş yüzlerce Türk. Namaz öncesi dua esnasında cemaatin elindeki cep telefonları dikkatlerimizden kaçmadı. Bu nedir dua vakti, herkesin elinde bir telefon. Sonra anladık ki, kur’an akıllı telefonlara inivermiş. Pratik, hiç yanlarından ayırmadıkları telefonlarında ve her dilde çeviride. 

Okulun önündeki temsili kurban kesim töreninde, yüzlerce Türk vatandaş ile bayramlaşıp kurbanlarımızı kestik.  

O aklımızdaki fotoğrafın aksine yemyeşil bir arazinin içinde kurulu bu eğitim yuvası Işık Akademi’nin bahçesinde sanki Türkiye’deymişsiniz gibi hiç yabancılık çekmedik. Türk vatandaşlarla kucaklaşıp Kurban bayramının en derrin hazzını yaşamak… Dilerim her kula nasip olur.  







KURBANLIK KAÇTI

Kurban kesim töreni esnasında kaçan ineğin yarattığı heyecan herkesi neşelendirdi. Bir o kadarda korkuttu. Kesim sonrası parçalanmayı bekleyen kurbanlara üzerimizde toplanan şahinlerin yaptığı salvolar yüreklerimizi ağzımıza getirdi.  

Kurban kesim töreninin ardından, Nairobi’deki hayvan kesim merkezine gittik. Çünkü hayvan kesimlerine bu ülkede öyle her alanda müsade etmiyorlar.
Kesimler veterinerler eşliğinde bir tesiste topluca yapılıyor. Türkiye’den kurban bağışında bulunanların vekaletlerini lan türk vatandaşlar kesimlere katılıp, herkesin vekaletiyle gerçekleştirilen kurban kesimini videoya kayıt ettiler. Kenye halkı rahatına düşkün ve öyle sistem falan tanımıyor. Hele bir uyuşuklar, bir uyuşuklar, Trabzon’da çalışsalar her gün bir tanesi hastanelik olmazsa bende birşey bilmiyorum. Bizim gibi tez canlılara göre çok slowmotion bir şehir.
 

KİBERA AĞLIYOR

Kenya’da 1998 yılında başlayan hizmet hareketi 9. Okuluyla Türklerin o coğrafyadaki ağırlığını yavaş yavaş hissetiriyor.

Tesisdeki kurban kesimlerinin ardından Yurda dönüş yapıyoruz. Geceleri bu ülkede sokaklarda gezmek, dolaşmak biz beyaz tenliler için çok riskli. Bu nedenle özellikle lüks evlerin etrafı kalın duvarlarla çevrili. Kapılarında güvenlik görevlileri. Duvarların üzerinde elektrik akımı verilmiş teller.
Zor şartlarda, tenekeden yapılmış 15 metrekare evlerde çoluk çocuk yaşamak zorunda olan bu Kara yazılı insanlardan bazıları, gördükleri her beyaz tenliden para isteme alışkanlığını edinmiş. Özellikle müslüman olmayanlar bu konuda daha ısrarcı Müslümanlar daha mütevazi ve çekingen. Bu nedenle akşam erken saatlerde yeniden yurda varıyoruz. Akın akın Türkiye’nin ve dünya’nın her yerinden Türkler Afrika’ya akın etmeye devam ediyordu. Yurtlarda birbirlerini hiç tanımayan yurttaşlar kısa sürede kaynaşıp sohbete koyuluyordu.
 

Kurban bayramının 2. gününde ise o yemyeşil doğanın içinde parlayan Eğitim kurumundan ayrılıp, Kibera’ya müslümanların yaşadığı teneke mahallesine ulaşıyoruz. Açlık, sefalet ve çile dolu bir yaşam karşılıyor bizi burada. Anadolu’dan ve dünya’nın çeşitli ülkelerinden gönderilen 1500 kurban hijyenik bir ortamda özenle paketlenerek  kamyonetler ve güvenlik güçleri nezaretinde bize eşlik ediyor.

Güvenlik güçleri özellikle araçlara biniyor, çünkü birçok kez et dağıtım araçlarına saldırı düzenlenip, etler arabadan çalınmak istendi. İzmir grubunun aracına böyle bir saldırı oldu.

Kibera, Afrika`nın en büyük gecekondu bölgelerinden biri yani teneke evlerin dünyası. Ağır hayat koşullarının en ağır olduğu, açlığın vurduğu bölgesi. Burası Kenya`nın başkenti Nairobi`nin hemen ortasında . Kibera sakinleri için hayat koşulları çok zor. 5 milyonluk Nairobi'nın 2 milyonu Kibera’daki teneke evlerde yaşıyor. 10 metrekarelik evlerde neredeyse 10 kişilik aileler hayat mücadelesi veriyor. Lağımlar sokaktan akıyor. Küçük çocuklar ayakları çıplak halde sokaklarda oyun oynuyor. 

Mahalleye vardığımızda, bizleri gördüklerinde yüzleri gülen, her ne kadar muhtaç ve ete hasret olsalarda nizami bir şekilde sıraya dizilip bizi bekleyen 200’e yakın mazlum müslüman halk bizi karşılıyor. Manzara bir tokat gibi yüzünüze iniyor.  

İNSANLIĞINDAN UTANIYOR İNSAN

Türkiye’deki o bolluk, Türkiye’deki o varlık ve israf aklınıza gelince, inanın ağlamamak için dudaklarınızı ısırıyorsunuz. Etler önceden belirlenmiş ve fişleri dağıtılmış ailelere verilmek üzere dağıtılırken, et dağıtılacağını duyan ve oraya gelen Afrikalı mazlumların ‘Acaba bana da kalır mı’ imasıyla kalan son 3 poşete bakışları, ve uzanan ellerinin boş bir şekilde geri dönmesi yüreklerinizi paramparça ediyor.  

Cebinizdekini, Çantanızdakini, yüreğınızdekini son zerresine kadar orada bırakasınız geliyor. Bunlarda insan. Bizde insanız diyorsunuz. Yapılan yardımları yerine ulaştırmanın mutluluğunu yaşayamıyorsunuz, manzara size ‘Bu kadar mı yapabiliyoruz, hayır daha fazlasını yapabiliriz’ dedirtiyor siz istemeseniz de. 

Salgın hastalık ve benzeri riskler nedeniyle yaklaşmayın uyarılarına ragmen oracıkta kardeş oluyorsunuz tüm risklere aman be diyerek. Burada böylesine açlık ve safalet var iken hayatın anlamsızlığı, şükürsüzlük ve kafa karıştıran birçok sorunun getirdiği anlamsız duygulara inat kaynaşıveriyorsunuz muhtaç bir o kadar tok müslüman kardeşlerinizle.

Otobüse binene kadar gözünüz hep ama hep arkada kalıyor, daha ne yapabilir, daha ne verebilirim diyorsunuz oradan ayrılana dek.  

Kibera’dan ayrılırken son kalan 3 poşete uzanan çaresiz 10 Afrikalı geliyor aklınıza. Belkide senede bir kez et yemek için yolunuzu gözleyen 180 kişiden 7’si hep kalıyor akıllarınızda. Neden onlara yetemedik, yettiremedik diyorsunuz, 173 kişiye yaşattığınız mutlulğu unutuveriyorsunuz. Daha fazlasını yapabiliriz, daha çoğuna ulaşabiliriz diyorsunuz hep ayrılana kadar oradan. Ama işin gerçeğine baktığınızda bu insanların balık almaya değil balık tutmayı öğrenmeye ihtiyaçları olduğu gerçeğiyle yüzleşiyorsunuz. Tüm Türkiye kurbanını bağışla burada sefalet yine bitmez, ama o insanları eğiterek, o insanlara kazanmayı öğreterek yardımcı olabilirsiniz fikri yerleşiyor herkesin aklına. Bunun ilk adımı Türk okulları, devamı yine eğitim ve Türkiye’den oraya gidecek yatırımlarla mümkün olur. Aksi halde oradaki müslümanlara aman vermezler.  

Devam edecek...