Çok sabırsızız çok!

Öyle böyle değil...

Bir telaştır gidiyoruz.

Hastanede, postanede, trende, terminalde, çarşıda, pazarda sıra beklemeye tahammülümüz hiç yok.

Sadece sıra beklemek mi, tabiî ki değil.

Her konuda aceleciyiz.

Çırak olmadan usta, işçi olmadan patron, memur olmadan amir nasıl olabiliriz diye, yırtınıyoruz yeminle.

Dediğimiz gibi…

Kafa tutuyoruz akreple, yelkovana.

*

Her istediğimiz anında olacak.

Çocuk mu doğdu?

Hatasız, hastalıksız;

Işık hızında büyüsün, işini eline alsın, evlensin, torun torba getirsin, lakin zamanımızdan hiç çalmasın.

İşe mi başladık, en kestirmeden nasıl emekli oluruz, hesapla babam hesapla… 

*

Örnekleri çoğaltmak işten değil.

Trafikteyiz, yeşili beklemek yok, zira muhatabımız sarı ışık. 

Hastanedeyiz, ilk sıra bizim..!

Düğünde acele, dernekte acele, evde acele, alışverişte acele…

Eee, durum böyle olunca da…

Farkına dahi varmadan, garip bir telaş içinde sönüp gidiyor hayatlarımız.

Dahası var.

Duygularımız, hislerimiz de bu durumdan nasiplenmiş. 

Öyle ki.

Oldubittiye getiriyoruz artık her şeyi.

Sevemiyoruz, gülemiyoruz, ağlayamıyoruz şöyle içimize sindire sindire…

Dolayısıyla zaman ayırmak konusunda, bencillik ediyoruz sevdiklerimize.

*

Farkındayım.

Zor ve sarp yamaçlarla dolu sürdüğümüz hayatlar…

Bisiklette olmak misali, her an düşebiliriz korkusu var her birimizde.

Lakin şöyle de bir gerçek var.

Yokuş aşağı pedal çevirmenin de yok bir mantığı.

Nitekim.

Gereksiz hız sadece erken öldürüyor!

*

Zaman ayırdınız.

Kalın sağlıcakla…