Hep derim…

Şuan demiyorum.

Yazıyorum.

Mevzu her şeyi bilmek olunca…

Elimize kimse su dökemez. 

Şöyle ki;

- En iyi futbolcu biziz.

- En iyi hakem biziz.

- En iyi hâkim biziz.

- En iyi âlim biziz.

- En iyi savcı…

- En iyi mühendis..

- En iyi politikacı…

Tüm bunların hepsi… Ama hepsinin en iyisi biziz.

Mesleğimiz değişir, bu gerçeğimiz değişmez(?).

Bilmediğimizi bilmekten başka, herşeyin en doğrusunu bir biz biliriz.

Ee, topraklarımıza bu ahval hakim olunca…

Koronavirüsle ilgili tez’lerini henüz tamamlamamış ordinaryüsler olarak(!), aşılanma konusundaki kararsızlık kararımız gayet normal.

Mübalağa bir yana…

Bak güzel kardeşim…

Toplum sağlığının emanetçisi, kıymetli hemşerim.

Tüm dünya doktor ve akademisyenleri bu belanın aşılanmadan başka bir çaresinin olmadığı yönünde kanaat bildirmiş… 

Ve, ülke yetkililerimiz etkinliklerini gösterip herkese yetecek kadar aşıyı binbir zorluk içinde önümüze koymuşken…

Senin bilmediğini bilme yönündeki bu ısrarının… Bu inadının makul gerekçesi ne olabilir?

Tamam… Kimse, kimsenin vücuna zorla bir madde zerk edemez, eyvallah. Aşı olmak da, olmamak da senin tercihin, buna da saygılıyız.

Lakin bu salgının birfiil aşılanmayla ancak sonlanabileceğine yönelik mutlak görüş beyan eden sayısız bilim erkanının ilmine teslim olmak suretiyle aşını yaptırıp…

Kendini ve etrafındakileri bu musibetten korumak da en tabii insanlık görevindir. 

CİĞER YANDI KÜL OLDU!

Antalya’nın Manavgat İlçesinde başlayıp akabinde birçok farklı ilde ortaya çıkan orman yangınlarının 13’üncü günündeyiz. 

Ben bu satırları keleme alırken, söndürmeye yönelik canhıraş mücedele aralıksız sürüyordu. 

Şimdiye kadar 33 ilin 223 farklı noktasında meydana gelen bahse konu yangınların 217’si kontrol altına alınırken, 6’sıyla ilgili havadan ve karadan söndürme çalışmaları devam ediyor. 

İster sabotaj, ister ihmal…

Sebebi her ne olursa olsun neticede ciğerlerimiz yandı, sayısız hayvan telef oldu.

Tabiatın kaybı büyük…

Ve toparlaması hayli zaman istiyor.

Nitekim, bir orman öyle hokus pokusla şapbadanak değil, içindeki tüm canlı türleriyle birlikte ortalama 80 yılda hayat buluyor.

Belki yıllar sonra, küle dönen o topraklarda eskisinden çok daha gür ormanlar yeşerecek…

Belki tilkisiyle, kirpisiyle, arısıyla, tavşanıyla sayısız canlı, yeşilin içinde yeniden hayat bulacak. Ama…

Günümüz insanlığının can olmadan ziyade can almaya meyilli olduğu gerçeği de tarihe notunu düşmüştür.

Demem o ki;

Öyle ya da böyle artık sorgulanır hale gelmiş doğa sevgimizin rotasında ormanlarımız da kaynadı gitti.

Hiç olmazsa 80 yıl sonrası için samimi duygularla…

Umut ekelim, dikili bir fidanımız olsun.

YAYLALAR YAYLALAR…

Küresel ısınmadan mütevellit…

Hava sıcaklıkları mevsim normallerinin çok üzerinde.

Bir yanda bahse konu sıcak hava, diğer yanda şehrin gürültüsü.

Üstüne… 

Sonu gelmeyen salgın.

Tüm bu bileşenler herkesi öylesine demoralize etmiş ki…

İnsanlar huzuru, insandan çok uzakta…

Dağda taşta aranıyor.

Velhasıl.

Bugünlerde yaylalar herkesin devası.

Özellikle hafta sonları müthiş bir rağbet var.

Bölge insanımızın yanı sıra, yerli yabancı turistler de olmazsa olmazları arasına dağ bayır ziyaretlerini ekleyince, turizm sezonu bi’ tek yayla turlarından ibaret olmuş.

Amma, ve de lakin!

Bitki örtüsüyle gözlere…

Püfür püfür rüzgârıyla bedenlere reçete olan yaylalarda oluşan tahribatın kimse farkında değil.

Tabiri yerindeyse her ziyaret kendinden parça bıraktıkça, güzelim yaylalar elimizden kayıp gidiyor.

Sözüm doğa düşmanlığını denyoluğuyla harmanlayıp Trabzon yaylalarına kast eden o sorunlu güruha;

Bak sevimsiz yaratık..!

Yedin, zıkkımlandın, eğlendin…

Ayrılırken çer-çöpünü de götürsene!

Ders olmuyor mu insanlığın başına gelenler?

Hâlâ nedir dünyayı yaşanmaz hale getirme çaban?

Hulasa.

Coğrafyamızın vitrini, kültürümüzün parçası cennet yaylalarımız kimsenin tapulu malı değildir ve olamaz da!

Keyfini yapıp güzelleşen, çirkinliğini de poşetleyip götürsün!

MASKELİ DÜŞLER

Mesele mikroplara uzanmışken.

Hani, Çin’de bir kişiyle başlayıp bugün milyonlara ulaşan bu virüs var ya…

Bu kafayla bizlere az bile yapıyor.

Zira birbirimizi hasta eden münasebetlerimize paralel, doğayı da kendimize düşman ediyoruz. 

Hava, deniz, kara…

Neredeyse her alanı yaşanmaz hale getirdik. 

Belki bir gün bu virüsün sonu gelecek.

Belki yaşadıklarımız gişelerde bile rağbet göremeyecek sinemalara konu olacak.

Lakin.

Gidişat gösteriyor ki, sırf insanoğlunun bitmek tükenmek bilmeyen bencilliği…

Ve kendi ırkından başka hiçbir canlıya yaşam hakkı tanımama hırsı yüzünden…

Biz, daha çook maske değişeceğiz.

Demek istedim efendiler.

Hani şöyle sağlı sollu silkinip…

Başlarımızı ellerimizin arasına almadığımız sürece…

Kuracağınız her düşe, bir cerrahi maske ekleyiverin!