NATO ve Erdoğan’ın dik duruşu..!
Türkiye NATO’ya üye olabilmek için Güney-Kuzey Kore savaşında ABD’nin yanında yer aldı ve savaşa, asker gönderdi.
8 askeri memur, 259 subay, 4 sivil memur, 395 astsubay, 4414 er ve erbaşlardan oluşan birlik İskenderun limanından hareket etti. 1950 yılında Güney Kore'nin Busan limanına ilk öncü takım ulaştı. Ana birlik ise birkaç gün sonra Busan'dan karaya çıktı. 
Savaş bittiğinde 712 askerimizi yitirdik.
175 askerimiz kayıp
243’ de esir oldu.

1952 yılında da NATO’ya üye kabul edildik.
O günden bu yana NATO ülkemizin her türlü gündemini belirliyor.
NATO, Türkiye’ye karşı sorumluluklarını hiç yerine getirmedi.
1974’de Kıbrıs’a çıktık.. ABD bize ambargo koydu.
NATO üyesi Yunanistan, Türkiye’yi protesto için NATO’nun askeri kanadından ayrıldı.
Türkiye için ilginç olan hikaye o zaman başladı.

Süreç içinde Yunanistan NATO’ya dönmek istedi. Türkiye kabul etmedi. Veto etti. O yıllarda hiçbir sivil hükümet, Silahlı Kuvvetlerin de stratejik önerisi ile Yunanistan’ın askeri kanada dönmesine izin vermedi.
Peki, ne zaman döndü?
Dikkat
1980 darbesinden sonra oluşan asker güdümündeki hükümet, Yunanistan’a karşı vetosunu  kaldırdı. 1980 darbesinin ABD güdümlü olduğunun bir kanıtı bu olaydır. 
Şimdi, Cumhurbaşkanı R.Tayyip Erdoğan NATO’ya karşı dik duruş sergiliyor.
"Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini veto ederiz" diyor.

Bu milli ve yerli bir tavırdır.
Uluslar arası her türlü ilişki çıkar üzerine kurulur.
Türkiye’nin veto gerekçelerinden kazanımı ne olur?
Bu stratejik ve istihbaratı bir durumdur.
Erdoğan, ben inanıyorum ki, bu dik duruşu ile ciddi bir kazanım elde edecektir.
Türkiye, eski Türkiye değil

Müzeye nasıl konulacak!
Trabzonspor’un kupası, müzeye nasıl konulacak?
Öyle görünüyor ki, kupanın müzeye getirilmesi, Maraş Caddesindeki inşaatın bitirilmesi ile yakından ilgili.
Cadde tam bitecek, yayalaşacak ondan sonra kupa müzeye konulacak.


Ve tabu bunun için de tören düzenlenecek, ki doğru olan da budur. 
Abdullah Avcı, şampiyonluk şöleninde A.Suat Özyzıcı’nın da zafer yolundan platforma çıkmasını istemiş ama hocamızın sağlığı bunu engel olmuştu.
Şimdi, bunu telafi edecek bir durum söz konusu.

Kupa, Özyazıcı’nın da olduğu, katıldığı bir törenle müzeye konmalı. Yaşayan kurucu yöneticilerle birlikte.

Kraldan fazla kralcı!
Futbolcu da bizim gibi.
Camiye gideni de olacak.
Kiliseye de.
Meyhaneye de.
Dergaha da.
Kendi özgür iradesi ne isterse onu yapar.
Ancak futbolcunun benden, senden, ondan, bizden bir farkı var.
Nereye giderse, gittiği yerin konumun ortamına ve havasına göre, haber olur?
Niye?

Çünkü toplumun önündedir de ondan. Topluma mal olmuştur da ondan
Toplumun önündeki her insanın da haber değeri vardır.
Futbolcu bunu bilecek.


Ona göre davranacak.
İstanbul’un klas gece kulüplerinin çoğu, magazin muhabirleri ile ortak çalışır.
Hatta bazıları, açıktan para evet para bile verir ki, mekanın reklamı olsun diye.

Ve en önemlisi magazin gazeteciliğinde; gazeteciliğin hiçbir kuralı geçerli değildir.
Bu tür mekanlarda bu nedenle dikkatli olmak gerekiyor.
Bilin ki, mekan sahibi, seni kimse burada rahatsız etmez diyorsa, gazetecilere haberi ilk o verir.
Artık, futbolcular da bireysel olarak iletişim ajansları ile çalışıyorlar. Sahada, masada, mekanda, idmanda nasıl davranacağın yönünde danışmanlık yapıyorlar. Nerede nasıl fotoğraf vereceğini, nerede nasıl konuşacağını, taraftarla nasıl irtibat kuracağının eğitimini bile veriyorlar. 
Ki bu çok iyi bir şey.
Ki, Trabzonspor’un benim bildiğin en az 10 futbolcusu da iletişim ajansı ile çalışıyor. O ajansların son icraatı kimileri tarafından taktir toplayan, kimileri tarafından da eleştirilen hamlesi oldu. Kupa ile futbolcularımız yataklarında poz verdi. 

Yukarıda dedik ki, futbolcular; camiye, kiliseye, meyhaneye de gider. Gittiği yerde de haber olur.
Meyhanedeki çokça reyting alır.
Diğerlerinde aksiyon olmaz.
O nedenle yanındakilerin en az kendin kadar aklı selim ve soğukkanlı olması gerekir.
Meyhane kapısında, haber verilerek bekleyen muhabirler biraz da tahripkâr (!) soru sorar. İster ki ortam gerilsin. Gerilen ortam reytingdir. Piyasa öyle işler. Arada, kraldan fazla kralcı bir dost girer, kameraları tehdit eder. Tam da magazincilerin istediği de budur.

O kraldan fazla kralcı, çekmeyin dese de çekilir.
Tehdit etse de çekilir.
Zira, binlerce kez böyle manzara ile karşılaştıklarından kameramanlar soğuk kanlı davranırlar. Kraldan fazla kralcıdan daha sakin dururlar. 
Kozu verdin mi rezilce kullanırlar.
İşine geldikleri gibi görüntüleri montajlar, işine geldiği gibi spot kullanırlar. Çünkü istediklerini almış, ya da kraldan fazla kralcı istediklerini vermiştir.

Bu aynen şuna benzer.
Kalende yerini almış topu bekliyorsun ama defansa çarpan top yön değiştirdiğinde yapacak bir şeyin yoktur.
Magazinciler böyle çalışır, topun yönünü değiştirirler. Çünkü gazetecilik etiği onlar için geçerli değildir. Çünkü kişinin özel hayatı onlar için mahrem değildir.
Sistem böyle işler.
Sonra bir, iki dakikalık görüntü, en az yarım saatlikmiş gibi döndüre döndüre yayınlanır.
Elinden geldiğince görüntünü çarpıtır. Evirip çevirip güya işlerini yaptıklarını söylerler. Kontrol elinden çıkar, onlara geçer.
En önemlisi, bu tür haberlerin de alıcısı var.
Olmasa, bu tür haberler olmaz.
Magazin gazeteciliğine her laf denir. Ama verdiği malın alıcısı bir hayli fazladır.
Koz vermeyeceksin.
O sisteme kurban olmamak için iletişim ajansı ile çalışan futbolcular ajansları bilgi verip, eğitim, telkinde bulunmaz mı?
Mekanın kapısında seni kameralar karşıladığına çıkıp dik durup açıklamanı yapıp, Şampiyonluğu kutluyoruz.. Bu benim en doğal hakkım şampiyon Trabzonspor deyip, en güzel cevabı vereceksin.
Öyle haber olacaksın.
Ki, böyle bir ortamda aksiyon olmamışsan, haber de olmasın. Hiç de gündeme gelmezsin. İşine bakar, yoluna gidersin.

Ve elbette ilgili TV kanalına da bir çift sözümüz var.
O görüntüleri “Ahlak” vurgusu ile paylaşmak, “Ahlaksızlığın” daniskasıdır..
Kaldı ki görüntülerde benzer bir ismi, sanki oymuş gibi kullanmakda nedir?

Ya Alaattin bir tek senin…!
Alaattin Kazancı, Trabzonspor medya biriminde uzun yıllar foto muhabirliği yapar.. İşinin de ehlidir. 
Şu şampiyonluk şölenlerinde binlerce beğeni alan fotoğrafları Alaattin çekmiştir. 
İşini sever. Yorulmaz. Koşar, koşturur.
 O da uzun uzun zamandan sonra şampiyonluk gördü. Yaşadı. Ama inanın, şampiyonluğu doyasıya kutlayamadı. 
Çünkü hep  mükemmel şölene; virtüözden bakmak zorunda kaldı.


Ve Alaattin, kendini işine öyle motive etti ki, kupa ile bir fotoğrafı çektirmeyi düşünemedi.
Birimde çalışanların hepsinin kupa ile fotosu var.
O’nun yok..
Bak Alaattin kardeş, terzi söküğünü dikemezmiş.. Sen de öyle oldu. Şu kupa ile bir fotoğrafın olsun, çocuklarına hatıra kalacak.


İFŞA EDİYORUM
Burası Trabzon.. Nasıl? Fotoğraf çok güzel değil mi..? Üç harfli marketin önüne, Murat Lojistik yanaşmış, yaya kaldırımı işgal  etmiş. Yayalar ana yola kuralsız inmek zorunda. Mahalle aralarına üç harfli marketlerin açılmasına izin verirseniz olacağı budur.. Bu ne cüret. Bu ne cesaret.. Ve bu ne vurdum duymazlık.. Bize de bu manzarayı ifşa etmek düşüyor..