Tee, yıllar yıllar önce…

Cumhuriyetin ilk zamanları…

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, ziyaret için gittiği Amasya’da, vali konağında şehrin ileri gelenleriyle sohbet halindedir.

Bir ara, karşısında oturan, sakalı bel seviyesine kadar uzanmış, yetmiş yaşlarındaki adama takılır gözleri.

Yanı başında oturan valinin kulağına eğilip usulca sorar; “Kim bu?” diye.

“Efendim, kendisi yörenin sevip saydığı Şıh Hazretleridir” der vali.

Bunun üzerine Şıh’ı yanına çağırır Atatürk.

Ve der ki;

“Bak hocam! İmanının ölçüsü sakalının boyu olmamalı. Yöre halkı sana değer verip, örnek alıyormuş. Rica etsem sakalını Peygamber Efendimizinki gibi boyun hizasına indirebilir misin?”

“Emredersin Paşam!” der, Şıh Hazretleri.

Aradan birkaç hafta geçer…

Ve Atatürk, Amasya Valisini arayıp durumu sorar.

Vali utana sıkıla Ata’ya, Şıh’ın sakalını kesmediğini, hatta hiç kimseyi ona dokundurtmadığını söyler.

Bunun üzerine Atatürk, Amasya Valiliğine ivedi bir yazı gönderip, bu yazının Şıh Hazretlerine tebliğ edilmesini ister.

Şıh Hazretleri, kendisine yazının ulaşmasıyla birlikte, sinekkaydı tıraşını olur ve soluğu Ankara’da, Atatürk’ün huzurunda alır.

Bu arada…

Değişim yalnızca sakal tıraşıyla sınırlı değildir.

Şıh’ın cübbe, sarığı gitmiş, kılık kıyafeti tam anlamıyla değişmiştir.

Başta nazırı olmak üzere, yanındakiler Atatürk’e Şıh’daki bu değişikliğin sebebini sorar.

Ata, gülümseyerek şu cevabı verir.

“Dün akşam Amasya Valiliği’ne bir yazı yazarak Şıh’ın Afyon’a vali olarak atadığımı belirtim. Değişiklik ondandır.”

*

Verdiği bu cevabın hemen sonrasında yeni bir yazı kaleme alan Atatürk, nazırından zarfa koyduğu yazıyı Şıh’a vermesini ister.

Şıh zarfı açar ve yazıyı okuduktan sonra sessizce Ata’nın huzurundan uzaklaşır.

Zira yazıda şöyle yazmaktadır:

"İnanç ölçüsünün sakalının boyu ile alakalı olmadığını anlamış olmana sevindim. Valilik meselene gelince; bugün koltuk uğruna kırk yıllık sakalından vazgeçen biri, yarın başka şeyler uğruna milletinden vazgeçer. Seni böyle bir ikileme mahkûm bırakmayalım. Kal sağlıcakla.”

*

Değerli okurlar.

Bugün 10 Kasım.

Dağılan bir imparatorluğun arta kalan küllerinden yeni bir devlet kurup bizlere miras bırakan Mustafa Kemal Atatürk’ün 79’uncu yıldönümü.

Ve yine bugün…

Dinin şahsi menfaatlerle harmanlanıp devlet idaresinde kullanılmaması için getirilen laiklikle yönetilen bir düzende;

Sakaldaki ölçünün dahi Hazreti Peygamberinki gibi olması gerektiğini savunan, sistemin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dinsizlikle suçlandığı, hatta dine zarar verdiği yönünde fütursuzca sarf edilen abuk sabuk cümle ve hakaretlere hayretler içersinde tanıklık ediyoruz.

Hem de, Gazi Mustafa Kemal’in savaşarak kazandığı Türkiye Cumhuriyeti topraklarında…

Şuurlarını kaybetmiş olmaları bir yana, kendi tarihlerinden bihaber, sadakat fukarası olan bu insanlara çokta söylenecek bir şey yok aslında.

*

Her neyse…

*

Hangi millet ve ideolojiye hizmet ettiği belli olmayan bu zihniyete inat;

Hüzünlerin, minnet duygusuyla harmanlandığı böylesine acılı bir günde, bizler yazımızı dualarla sonlandıralım.

*

Sırf devlet/millet olabilmemiz uğruna sayısız savaşa katılmış ve “Allah Allah” sesleriyle düşmana saldıran Asil Türk Ordusuna önderlik etmiş olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Cennet’i, bilmediklerini bildiğini zanneden, acınacak halleriyle de övünen kara cahil bu insanlara ise tarihlerini öğrenmeyi sen nasip eyle Yarabbi!