Trabzon'un iki yüz yıldan beri bozulmayan tek sokağından komşu olduğumuz, Atatürk Köşkü'nü geçmişten günümüze taşıyan bilinmeyen hikayeleriyle birçok kez kaleme almama rağmen, hiç bilinmeyen bir hikayesiyle yeniden sizler için yazmaya karar verdim.
Bu muhteşem Beyaz Köşk'ün geçmişini, iddia ediyorum ki günümüzde şehri yöneten idareciler bile benim kadar bilemez.
Gazeteci arkadaşım, kadim dostum , yılların tecrübeli kalemi Ali Savaş bir gün beni arar Hasan Kandaz Atatürk köşküyle ilgili restorasyon başlıyor belediye başkanına ve özel kalemine senin telefonunu verdim, restorasyon süresi boyunca gerekli görüldüğü yerde senden bilgi alacaklar haberin olsun diyeli bir yıldan fazla oldu.
Restorasyon başladı, bitti, ne arayan ne de soran oldu maalesef.
Bu köşkle ilgili restorasyonu yapanlar ve belediye yetkililerinden çok daha fazla yaşanmış bilgiler sahibi olmama rağmen, aramadılar, sormadılar. Canları sağ olsun.
Bilinmeyenlerin çoğu tarih kitaplarında yazmıyor maalesef.
Çok şey bildiklerini zannedenlerin aslında hiçbir şey bilmedikleri, yaşanmış tecrübelerle sabittir.
Ama itiraf etmem gerekirse, restorasyonu eksikleri olmasına rağmen gerçekten mükemmel yapmaya çalışmışlar.
Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı münasebetiyle Atatürk Köşkü'nde verilen resepsiyona, Vali Bey'in kapı komşuları olarak eşimle birlikte katıldık.
Açılışın onuruna, uzun yıllar sonra ilk defa köşkte bir resepsiyon veriliyordu.
Muhteşem organizasyonla ve şaşırtıcı bir animasyonla, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün köşkün arka bahçesine bakan balkonuna çıkarak konuşma yapması hepimizi çok duygulandırmıştı.
Atatürk Köşkü'nün açılışı gerçekten Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına yakışır bir şekilde olmuştu.
Yetkililere ve emeği geçenlere buradan tekrar teşekkür ediyorum.
Trabzon'un merkezine hakim Soğuksu Köyü'nde, 1890 yılında şehrin en zengin işadamı, armatörü, bankeri, fındık tüccarı, maden ocakları sahibi, şehrin ticaretini tamamıyla yöneten, bölgenin en önemli ürünü fındığı ve Gümüşhane'deki maden ocaklarından çıkardıkları madenleri Trabzon limanından deniz yoluyla ihracatını Marsilya'ya yapan Konstantin Kabayanidis tarafından yaptırılan köşkte, ailesiyle birlikte ikamet ettikleri yıllarda yaz-kış kalmayı seviyorlardı.
O yıllarda Soğuksu'da bu tip evler yazlık olarak kullanılsa da, Kabayanidis ve ailesi, imkanları olmasına rağmen şehirde yaşamayı istememişler, yaz ve kış bu köşkte yaşamayı tercih etmişlerdir.
Köşk yapılırken hiçbir masraftan kaçınmayıp, 133 yıl önce zamanın en modern kalorifer tesisatını bile döşetmişlerdir.
Hatta ve hatta, köşkün ulaşımını sağlayan günümüzde de kullandığımız yolu Kabayanidis yaptırmıştır.
Köşkün ilk sahipleri olmalarına rağmen, Kabayanidis ve ailesi çok uzun süre köşkte ikamet edememişlerdir. Mübadelede Trabzon'dan Yunanistan'a giderlerken, köşke ait taşınabilir çok özel eşyalarını da yanlarına almışlar, getirmişler ama bir tek şeyi unutmuşlar.???"
Mübadele sırasında Yunanistan'a göç eden Konstantin Kabayanidis'in oğlu Kostas Kabayanidis, 1973 yılında babasının vefat etmeden önce kendisine açıkladığı unutamadığı önemli bir sırrını gerçekleştirmek adına Trabzon'a gelir.
Atatürk Köşkü'ne çıkar, o zamanlar köşk müze değildir. Sadece bir bekçi ve belediye tarafından atanan bir memurla idare ediliyordu.
Kostas, yıllar sonra doğup büyüdüğü köşkün içine girdiğinde, babasının tarif ettiği yer olan şöminenin karşısında heyecandan tir tir titriyordu.
83 yıl sonra ilk defa ailenizle birlikte yaşadığınız, doğup büyüdüğünüz birçok hatıranızın olduğu köşke gelmenin hissiyatını az çok siz de tahmin edebiliyorsunuzdur.
Ne alacağını bilmesine rağmen, neyle karşılaşacağını bilemiyordu.
Şöminenin kapağını açarak, babasının tarif ettiği bölüme elini sokar ve yoklar; evet, babasının emaneti, aradan 83 yıl geçmesine rağmen sakladığı yerde oradaydı!!!
Bir an için alayım mı, almayayım mı diye çok düşünse de, almaya karar verir ve cebine koyar, dışarı çıkar.
Ve yıllar sonra, babasının vasiyetini yerine getirmenin mutluluğunu yaşayarak, memleketine Yunanistan'a döner. Vefat etmeden önce, o da kendi oğlu Alex Kabayanidis'e babasının anlattığı hikayede geçen şöminenin içindeki emaneti nasıl aldığını anlatır.
Rivayet bu ya sen nereden biliyorsun bunları Hasan Kandaz diyenler olabilir.
Ve o şöminenin içinden Kabayanidis'in oğlu yıllar sonra gelip ne aldı diye merak eden, çok şey bildiklerini zanneden, kitabı ortasından okuyan idarecilere, onu da siz tahmin edin diyorum sadece.
Kafeste doğan kuşlar uçmayı hastalık sanırlarmış.
Okuyucularım için yaşanmış gerçek bir hikayenin devamı niteliğindeki finali ve köşkün kuzeye bakan tarafındaki çamlığın ortasındaki kuyunun gizemli hikayesi haftaya,
Kalın sağlıcakla...