Anadolu Su Altı Araştırma ve Sporları Derneği (ASAD), Van Gölü’nde su seviyesinin gözle görülür derecede çekilmesiyle ilgili çalışma başlattı.

ASAD Başkanı Mehmet Salih Aygün, dünya üzerindeki iklim değişiklikleri, kuraklık ve tektonik hareketlenmeler nedeniyle Van Gölü’nün su seviyesinin son yıllarda gözle görülür şekilde azaldığını söyledi. Su seviyesinin düşmesi ile ilgili dernek olarak çalışma başlattıklarını belirten ASAD Başkanı Aygün, bir an önce gerekli önlemlerin alınması ve gerekli araştırmaların yapılması gerektiğini vurguladı.

Derneğin kurucularından Hidrolik Uzmanı İnşaat Mühendisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Cihan Aydın ise Van Gölü’ndeki su seviyesinin düşmesi ile ilgili değerlendirmede bulundu. Su seviyesinin düşmesi ile ilgili bilgiler veren Prof. Dr. Mehmet Cihan Aydın, "Yaklaşık 3 bin 700 kilometrekare yüzey alanına sahip Van Gölü, dünyanın en büyük sodalı/tuzlu, ülkemizin ise en büyük gölü olma özelliğini taşımaktadır. Kapalı bir havza içerisinde yer alan Van Gölü, tarih boyunca önemli seviye değişimlerine maruz kalmış ve günümüzde devam eden bu seviye değişimleri toplumun ve araştırmacıların ilgi ve merak konusu olmaya devam etmektedir. Konu üzerinde geçmişte yapılan araştırmalarda seviye değişiminin nedenleriyle ilgili birçok farklı teori atılmış, bunlardan bazıları da göl seviyesindeki değişimlerinin, bölgenin volkanik yapısı ve tektonik (depremsel) yapısı, göl suyun kimyasal ve fiziksel özellikleri ve hatta güneş lekelerinin durumu gibi nedenlere bağlanmıştır. Fakat bilim dünyası için daha geçerli olan kanı, göl seviyesinin değişiminin hidrometeorolojik yani yağış-buharlaşma gibi mevsimsel kaynaklı olduğu yönündedir. Kapalı bir havza içerisinde yer alan Van Gölü, havza üzerine düşen yağışlarla beslenir. Yani toplama havzası üzerine düşen yağışlar (kar, yağmur, dolu, vb.) doğrudan (akış) ve gecikmeli (kar erimesi, yeraltı akışı gibi) şeklinde göle girer. Gölden bilinen tek çıkış ise buharlaşmadır. Yüzeysel akışlar akarsular tarafından toplandığından, göle giren akarsuların akım rejimlerin göl seviyesi değişimleriyle ilişkisi önemlidir. Bunun dışında göl tabanında herhangi bir giriş veya çıkış tespit edilmemiştir. Bu şekilde mevsimsel değişimler su dengesini oluşturmaktadır. Bu şekilde göl seviyesindeki değişimleri en iyi ifade edebilecek olan model su bütçesi (su dengesi) modelidir" dedi.

"Son yıllarda (2010-2020) su seviyesi değişimleri, su bütçesiyle incelendiğinde yıllık periyotlardaki seviye değişimlerinin hidrometeorolojik değişkenlerle ilişkili olduğu görülmektedir" diyen Aydın, "Diğer bir değişle yıllık seviye dalgalanmalarının mevsimsel ya da meteorolojik olduğu söylenebilir. Yıllık ortalama seviye değişimlerine bakıldığında, 2011-2012 yılları arasında göl seviyesinde belirgin bir artış gözlemlenmiş ve 2012 yılında maksimum seviyeye ulaştıktan sonra 2015 yılına kadar düşmüştür. 2017 yılına kadar tekrar bir miktar yükselen göl seviyesi günümüzde hala düşmeye devam etmektedir. Yapılan analizlerde özellikle 2011 yılındaki anormal seviye artışının nedeninin sadece hirometeorolojik (mevsimsel) olaylarla açıklanamayacağını göstermiştir. Bu tarihler arasına bakıldığında 23 Ekim 2011 tarihinde meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki deprem ve sonraki yer hareketleri bu anormal artışın nedeni olabileceğini göstermektedir. Fakat bu konuda net bir şeyler söyleyebilmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. 2010-2020 yılları arasındaki göl seviyesinin yıllık ortalama maksimum ve minimum değerleri arasındaki fark sadece 0.5 metre bir düşüş gözlenmişken, su seviyesinin son bir yılda (2021) 1 metreden daha fazla düştüğü gözlemlenmektedir. Son yıllardaki düşüşlerin bir sebebi de mevsimsel kuraklıklar olsa da bu aşırı düşüşün asıl sebebini açıklamıyor olabilir. Bu nedenle konu hakkında daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Özellikle göl tabanında kapsamlı sualtı araştırmaların yapılması, bundan sonraki anormal göl seviyesi değişimleriyle birlikte yer hareketleri gibi diğer doğa olayları hakkında daha fazla bilgi sahibi olmamızı sağlayacaktır. Uzun süreli yıllık seviye değişimlerinin iklim değişikliğiyle ilişkisi de ayrıca inceleme konusu olup bu konudaki çalışmalar devam etmektedir" diye konuştu.