Şölen hafta boyunca Trabzon halkına ev sahipliği yaptı. İlkokul, ortaokul ve liselerin ilgisinin yüksek olduğu şölen öğrencileri de pek çok kez ağırladı. Şölen son gününde de birçok sevilen yazar ve şairleri severleri ile bir araya getirdi. Son günde ilk olarak sevenleriyle araştırmacı yazar Sezai Yazıcı buluştu. Sezai Yazıcı’nın ardından 13:00’ da sevilen yazar-şair Serkan Türk ve Mine Söğüt söyleşisini gerçekleştirdi. Bu sırada yazar-şair Ayşe Keskin ve Ömer Turan’ın imza töreni de gerçekleşti. Saat 14:00 da ise gazeteci yazar Mustafa Kemal Erdemol’un söyleşisini gerçekleştirdi.
15:00 da ise Türk tarihçi- yazar Sinan Meydan ‘Atatürk Etkisi’ adlı söyleşisini gerçekleştirdi ve kitaplarını imzaladı. Sinan Meydan’ın ardından sevilen yazar –şair ve tiyatro yazarı Kemal Hamamcıoğlu atölye çalışması ve imza töreni ile sevenleri ile bir araya geldi. Fotoğrafçı Esengül Yavuz’un fotoğraf sunumunun gerçekleştirdiği son günün son söyleşisi de Nilüfer Açıkalın tarafından yapıldı. Şölenin son programında ise yazar-şair- gazeteci Atilla Aşut şölenin ithaf edildiği Ömer Güner’i anlattı. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Trabzon şubesinin 25. yılında düzenlene 6. Kitap ve Kültür Şöleni
2 Aralık Pazar(bugün) günü itibari ile son bulacak.

ŞÖLENDE DÖRDÜNCÜ GÜN GERİDE BIRAKILDI


Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin altıncısını düzenlediği kitap ve kültür şölenin de dördüncü gün geride bırakıldı. Şölen bir çok ünlü yazar,şair ve çevirmene ev sahipliği yapmaya devam ediyor.
Herkes Medya Okuryazarı Dördüncü günün açılışını gazetecilik üzerine söyleşiyle açan gazeteci-yazar Nazım Alpman konuşmasında medya okuryazarlığına değindi ve “medya okuryazarlığı konusunda dersler kuruldu üniversitelerde. Ama şimdi o derslere gerek kalmadan herkes medya okuryazarlığını söktü. Bir gazete yazdığı başlıkla ne demek istediğini, başlık altında ki haberle herkes çıkartabiliyor” açıklamasını yaptı. Çelikel Toplumun Durumunu Ele Aldı Alpman’dan sonra söyleşiye başlayan ve söyleşinin ‘her alanda yaşadığımız kaosun ortaya çıkardığı tabloyu birlikte değerlendirme olanağını bize sağlayacak’ diyen Prof. Dr. Aysel Çelikel konuşmasında; adaletsizliklerden, haksızlıklardan, toplumun kadına bakışına, okuma yazma oranına ve toplumun duruma yer verdi. Ve bu konular üzerinde yapılabilecekler, yapılması gerekenler ve yapılanlar hakkındaki düşüncelerini dinleyicileri ile paylaştı. Sevenlerine Huzursuzlukta Buluştukları İçin Teşekkür Etti Yazar- şair Seyyidhan Kömürcü ise yaptığı söyleşisinde okuyucularıyla istediği o ortak noktada bulunabilmekten dolayı mutlu olduğunu ve bu noktaya gelen yolda zaman vermelerinin çok kıymetli olduğunu söyledi. Düşünce ve duygularını şu sözlerle anlatan Kömürcü “Yazdığım şeyin gerçekten okunmuş olmasını çok önemsiyorum. Okunmuşsa biraz yazdığım sebebe benzer halle anlaşılmış olmasını önemsiyorum hale. Bu belki çok romantik belki çok ayrı bir şey ama dediğiniz şeyle gerçekten doğru şeyler. Ve bizi buluşturmuş olması çok hoşuma gidiyor. Fırlatılmış bir okun doğru yere gittiğini hissettiriyor ve çok mutlu oluyorum. Biz birbirimizi dinlendirmek, huzur vermek için buluşmamalıyız. Birine, huzurlu olabilmek için gidilebilecek bir sürü yol var, bu çok bildiğimiz bir şey. Ama sizi huzursuz eden bir yol için zamanınıza kıymanız bence çok daha kıymetli bu yüzden doğru bir buluşma” diyerek sevenlerine geldikleri için teşekkür etti.


Şölen Hedef Alınarak Hazırlandı


Ayrıca bu şölenle dördüncü kitabının çıkışını duyuran ve kitabını imzalayan gazeteci ve yazar A. Şefik Mollamehmetoğlu şölenle ve kitabı ile ilgili “Bu fuar Trabzon’da şimdiye kadar düzenlenen en
kaliteli ve toplumun en çok ilgisini çeken fuarlardan bir tanesi oldu. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Trabzon’da çıtayı çok yükseltti. Emeği geçen herkese Trabzon toplumu adına teşekkürlerimi
sunuyorum. Tabi ben de Trabzonlu bir gazeteci ve yazar olarak kitabımı özellikle bu organizasyonu hedef alarak hazırlamıştım yani bu organizasyonla ilk çıkışını yapacaktım. Kitap ‘Karadeniz’e İhanet
Hançer Lanet’ adını taşıyor. Kapsamı ise Karadeniz’de doğal ve tarihi değerlere yapılan saldırıları anlatan bir kitap. Bu açıdan da şu ana kadar çıkan tek kitap” açıklamasında bulundu.
Çevirmen Dil İşçisidir Gün sonu kapanışını çevirmen Yiğit Yavuz ile yapıldı. Yiğit Yavuz yabacı dil bilmenin çevirmenlik yapmak için yeterli olmadığından bahsetti. Bu konu ile ilgili yaptığı açıklamada; “ dil dediğimiz şey dipsi bir kuyu. Çevirmenin işi gücü dil ve dil ile uğraşmak ki yazarında öyledir şüphesiz. Ama çevirmen farklı diller arasında ilişkileri kurmaya çalıştığı için onun işi biraz daha farklı boyutta ilerler. Yazarınkine göre biraz daha zordur çünkü yazar tek bir dil için uğraşıyor, biz iki dil içinde ve bir dilden diğerine sürekli makas değiştirerek ilerlemek zorundayız. Benim dile başlamam bunu bir çeşit eğlence olarak görmemden kaynaklandı. Öyle görmezseniz eğer bu iş çok zor olur. Ayrıca iyi yabancı dil bilen kişi çeviri yapabilir düşüncesi çok yaygın bir yanlıştır. Böyle bir şey yok. Çevirmen bir dil işçisidir. Nasıl çok araba kullanan herkes uzun yol şoförlüğü yapamazsa, her dil bilen de çevirmenlik yapamıyor, bu hayatı yaşayamıyor ve bu disiplini kuramıyor” ifadelerini kullandı. Akoluk Kitapevi’nin katkılarıyla Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin organize ettiği 6. Kitap ve Kültür Şöleni  “2 Aralık Pazar günü” Trabzonlu kitap ve kültür sevenlerle son kez buluşacak.

OT DERGİSİ YAZARI ALİ LİDAR TRABZON’DA OKUYUCULARIYLA BULUŞTU


Trabzon 6. Kitap ve Kültür Şöleni’nin dördüncü günün gününde OT Dergisi’nin sevilen yazarı, yazar AliLidar sevenleriyle bir araya geldi. Okuyucularıyla interaktif bir söyleşi gerçekleştiren Lidar, yazar-şair
Serken Türk ve sevenlerinin merak edilen sorularını yanıtladı. Çocukluğumdan Beri Sevdiğim Kitaplardı Söyleşinin başında Ali Lidar ve Serkan Türk arasında Kişisel Edebiyat Atlası’nın çıkış nedeni ile ilgili yaptıkları sohbette Lidar bir yazarı anlamak için o yazara etki etmiş yazarları da anlamak gerektiğine
vurgu yaptı. Serkan Türk: Ali Lidar yazdıklarıyla olduğu kadar okuduklarıyla da gündeme geldi. “Kişisel Edebiyat Atlası” da bunun ürünü olarak ortaya çıktı. Beklide bu kitapla Ali Lidar’ı tanıyanlar, Ali Lidar’ın yazdıklarına ve edebiyatına daha farklı bir bakışla değerlendirme yapacaklar. Ali Lidar: Şöyle ki öğretmen olduğum için ve yazarlıktan da dolayı çok karşılaştığım bir soru. Siz neleri
okuyorsunuz, kimleri okuyorsunuz? Bir okuma listesi çıkarır mısınız? Bunu o kadar çok duydum ki bu esnada kafamda proje şekillendi. Çünkü bu doğru değil; şunları şunları oku, niye? Çünkü ben okudum. Aslında bu atlası hazırlarken temel gerekçem şuydu; sevdiğim yazarları niye sevdiğimi anlatayım insanlar ikna olurlarsa bu yazarları okusunlar. ST: Son dönemde insanların çok daha seçici olduğu ve insanların edebiyatta daha belirgin sınırlamalar etrafında okumalar yaptıkları bir ortamda, yazarların kişisel okuma notlarını önerileri çok anlamlı. Bu çalışma devam ederse başarılı olur.
AL: Devamı gelecek. Yirmi yazar yeterli olur diye düşündüm ama olmadı. Açıkçası ben bu tür kitapları okumayı seviyorum. Çocukluğumdan beri böyleydi. Ben hep sevdiğim yazarların en okuduklarını
merak ederdim. Onları anlamanın yolunun biraz da bundan geçtiğini düşünürdüm. Tanpınar’ı anlamak için mesela Halit Ziya Bey’le kurduğu ilişkiye bakmak gerek mesela, Oğuz Atay’ı anlayabilmek
için ondaki Tanpınar etkisini anlayıp bilmek gerekir. Aslında bunları bildiğiniz zaman okumalar daha da yerine oturuyor.


Küçük Prens’e Karşı Takıntılı Bir Duygum Var


Okuyucularından birinin Antoine de Saint-Exupéry’in yazdığı Küçük Prens kitabına olan takıntısı ve Küçük Prens koleksiyonu ile ilgili sorusun da düşüncelerini” Çoğunun çocuk kitabı olarak bildiği ama
aslında çok çocuk kitabı da olmayan ya da yetişkinlerinde çok şey bulabileceği bir kitap. Küçük Prens kitabı ilgili benim biraz takıntılı bir duygum var. Dünyadaki ve ülkede ki farklı baskılarını toplamaya
çalışıyorum” dedi. Bir müze açmayı isteyen ama çok fazla işlem gerektiğini söyleyen Lidar ileride bunu gerçekleştirmeyi istiyor. Lidar Küçük Prens’le ilgili açıklamasına devam ederken “En çok dilde çevirisi yapılan yazı. Tam sayıyı bilmiyorum. Her gecen gün farklı dillere çevriliyor. Türkçede de 300 ü aşkın bir çevirisi var. Küçük Prens’in 1000’in üzerinde kitabım oldu, bir de objelerim var. Bir mekân aldım onlar için. Çünkü sığamıyordum bir yerlere artık. Dedim buraya da bir müze gibi bir şey yapayım. Bürokrasiden de anlamıyoruz. Küçük bir sanat müzesi açayım. Gelen gezer diye düşündüm ama 40 bin tane işi varmışmüze açmanın. Müze açılmadı ama yine mekân duruyor. Eskişehir’e gelen dostlara gezdiriyorum ama adı müze değil, mekân. Büyüyor da koleksiyonum. Nereye gidecek bu bilmiyorum. Tek bir kitapla başladım. Herhalde 1200 kitap oldu. Objeleri saymadım ama onlarda bir o kadardır. Uzun vadede ben altından kalkamasam bile bir belediye yardım ederse falan. Güzel bir mekân ile müze açmayı düşünüyorum. Ama becerebilir miyim bilmiyorum” ifadeleri ile duygu, düşüncelerini ve geçeklerini sevenleriyle paylaştı. Hatırlamak İstediğimi Yazıyor Olabilirim Sevilen yazarlarından okuyucularından birsinin sorduğu ‘kitabınızda herkesin değinmediği noktalara değiniyorsunuz. Her zaman geçtiğimiz bir parkı farklı bir şekilde anlatıyorsunuz. Kendi duygu ve düşüncelerinizi aktarmanız, sanırım bu anlattıklarınızın çoğunu da yaşadınız. Bunları anlatırken nasıl bir aşamadan geçtiniz. Kendi başınızdan geçen bir olayı anlatmak ve bir sürü insana duygu ve düşüncelerinizi açmak sizi nasıl bir süreçten geçirdi ve nasıl bu kadar rahatlıkla anlatabildiniz?’sorusuna cevaben;
“Bunun iki cevabı var. Parçalar çok ama çok kişisel bir kitaptı. Fakat ben parçaları yazmaya başladığımda kitap olacağını hiç düşünmedim. Aklıma bile gelmedi. Onlar kendi kendime aldığım,
çokta kişinin okuyacağını düşünmediğim notlardı. Önce bütün yazılar yayınlandı ve uzun zaman sonra kitap haline geldi. Bir de şöyle bir şey var. Felsefe yapmak istemiyorum ama gerçek çok değişik bir
şey. Gerçeği birkaç farklı şekilde tarif edebiliriz. Mesela gerçek, gerçekten yaşadığımız mıdır yoksa hatırladığımız mıdır? İşte burada işler biraz karışıyor. Geçen annemle konuşuyoruz. Annem ‘beşinci
sınıfta senin Cuma isimli bir öğretmenin vardı, çok iyi bir öğretmendi’ dedi. Ben de dedim ki ‘anne o benim üçüncü sınıfta öğretmenimdi. Sonra ayrıldı.’ Annem de dedi ki ‘hayır ayrılmadı beşinci sınıfta
da öğretmenindi’. Üçüncü sınıfta öğretmenimdi ama ya ayrıldı ya da ayrılmadı. Annem başka şekilde hatırlıyor ben de başka şekilde hatırlıyorum. Bence benim ki gerçek ama annem de çok iddialı.
Anneme göre de anneminki gerçek. Şimdi gerçek hangisi? Hatırladığım şeyleri yazıyorum, hayatıma değen şeyleri yazıyorum. Ve onları bazen hatırlamak istediğim şekilde de yazıyor olabilirim. Aslında
bunun ben de çok farkında da olmayabilirim. Çünkü yazı biraz da böyle bir şey.


Her Ne Başardıysam Sebebi Eskişehir


Yazarlığında Eskişehir’in etkisinden de bahseden Lidar, Serkan Türk’ün “Edebiyat ve kentler konusunda; kültürün başkenti İstanbul gibi gözükse de Türkiye de Anadolu’nun farklı kentlerinde yaşayan yazarlar var. Diyarbakır dediğimizde mesela aklımıza ilk romancı-öykücü Kemal Varoğlu, Seyyidhan Kömürcü, Batman deyice Yavuz Ekinciyi, Antalya deyince; Şükrü Erbaş gibi bir isimleri anımsıyoruz. Eskişehir deyince de Haydar Ergülen ve Ali Lidar diyoruz. Eskişehir edebiyatta ilerleme noktasında sana kanal açmış bir şehir midir? Hani hep söylüyorlar ya şehirler de insanı kültürü alanında destekler ve ön plana çıkarır.” Sorusuna “Her ne başardıysam ve başaramadıysam sebebi Eskişehir’dir tabi” cevabını vererek sözlerine devam etti. “Orada doğdum, orada büyüdüm. Babam benim şekerciydi. O yüzden birkaç kez şehir değiştirdim ama 30 yıldan fazla Eskişehir’de kaldım. Orada âşık oldum, orada ayrıldım sevdiğim kadınlardan, orada çalışıyorum, ailem orada, her ne isem ne olduysam orada oldum. Bir de Eskişehir’de şöyle bir şeyi var. Ankara gibi büyük bir kentin kıyısına kurulmuş daha küçük bir kentmiş gibi görünüyor ama aslında hiç öyle değil. Bence şöyle bir şehir ki büyük bir kentte de bulabileceğin her şeyinin bulunabileceği ama çok da büyük olmayan bir kent. Büyük bir şehirden ne umuyorsan Eskişehir de bulabilirsin.”