Nasıl girdim, nasıl gezdim, nasıl gördüm.

Ak Saray’da “4” saatim…!

 

Kendinizi bir an  için gazeteci olarak benim yerime koyun. Trabzon’dan Ankara’ya gitmişsiniz. Birkaç dost ziyareti yapıyorsunuz. Gazetecilik faaliyeti haricinde hasret gideren buluşmalardasınız. İşte o anda biri size şöyle bir teklif yapsa dese ki;


-Ak Saray’ı görmek ister misin?. Ben oraya gidiyorum, istersen sen de gelebilirsin

Böyle bir teklife değil gazeteci bir insan olarak hayır deme lüksünüz var mı?

Azıcık ülke gündemi ile ilgiliyseniz ve olaylara kişilere ön yargılı değilseniz, elbette teklife evet dersiniz.

Ben de aynen sizin gibi yaptım, evet dedim.

Teklifi yapan yakın dostum arkadaşım, Çevre ve Şehircilik Eski bakanı Erdoğan Bayraktar’ın siyasi danışmanı Sadık Soylu’ydu.


Soylu, Trabzonlu hemşerimiz Cemal Kamacı’nın Cumhurbaşkanlığı katının ilk halkasında görev yapan oğlunu aradı dedi ki..


-Kamacı, yanımda bir gazeteci dostumla geliyorum. Kapıyı bir zahmet bilgilendirir misin?

Kapı dediği, Ak Saray’ın giriş kapısı. Tabi, Cumhurbaşkanının kullandığı değil. Ak Saray’ın görünen ön yüzünün tam simetriğinden Ak Saray’a girdik.

Şimdi ben, ne Çankaya köşkünü gördüm. Ne Kremlin’i. Ne Beyaz Saray’ı ne de bir başka devlet sarayı konutunu. O nedenle, onlarla Ak Saray’ı karşılaştırmak gibi bir kıyaslamam olamaz.

Gördüğümü kısa ve net anlatayım.

Mükemmel bir mimarı. Geniş çok geniş alanlar. Yükset tavan. Taban harika mermerlerle süslenmiş. Duvarlar da öyle. Mobilya türü benzer aynı, kapılan el oymalı, Selçuklu Mimarisi ağırlıklı. Tavanlarda avizeler, lambalar ortamın kendisine uygun ruhalitesinde.

Cumhurbaşkanlığı katında garip ama gercek bizzat gördüm oda sıkıntısı var. Makamın bulunduğu uzun ve dar koridorların sağında solundaki tüm odalar  dolmuş, hatta bir oda iki üç kişi tarafından iki üç  amaçlı kullanılıyor. Belli ki, herkes o devasa alanda Cumhurbaşkanına yakın çalışmak istiyor. Cumhurbaşkanının olduğu katta, oda sıkıntısı yaşandığını biri söylese inanmazdım.

Binanın girişindeki avlu son derece geniş, ihtişamlı. Tuvaletlerin bile al benisi var. Çalışanların tümü siyah takım elbiseli. Hepsinin yakasında da Cumhurbaşkanlığı forsu rozeti.


Özel Kalem müdürü Hasan Doğan’ın odası son derece sade dizayn edilmiş ama bir halı saha büyüklüğünde. Cumhurbaşkanının odasına, özel kalem odasından iki adım atarak geçtim. O anda Litvanya Cumhurbaşkanı Ak Saray’da olduğu için R.Tayyip Erdoğan’ı göremedim ama odası, bir futbol sahasının yarısı büyüklügündeydi.



TC’nin ilk cumhurbaşkanı ile son cumhurbaşkanından bir öncekine yani Abdullah Gül’e kadar olan tüm Cumhurbaşkanlarının büyük boy yağlı boya tabloları dikkatimi çekti. Tam resmi giriş kapısının sağında.

Bana göre en anlamlı ayrıntı oydu.

Peki, son söze gelelim.

İhtişamlı mı?

Lüks mü?

Gerekli mi?

Buna ne evet ne hayır diyebiliyorum.

Çünkü, ne Çankaya’yı gördüm. Ne Beyaz Saray’ı…

O nedenle kıyaslama yapmıyorum.

Ama şunu ifade edeyim.

Eğer, büyük ülke olmayı kafaya koymussanız, vereceğiniz mesajların mekansal ortamlarla çelişmemesi gerekiyor.

 

Cumhurbaşkanlığı Basın danışmanı Lütfullah Göktaş'la Trabzon yerel medyası ve Cumhurbaşkanlığı yerel medya ilişkileri konusunda detay bir görüşme yapma fırsatı da Ak Saray'da yakaladık..

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

Siyasete gerecek mi?

 

NEZİROĞLU’NUN

YOL HARİTASI NE?

 

TBMM’sinin Trabzonlu genel sekreteri Dr İrfan Neziroğlu’nun adı birkaç aydan bu yana 2015 genel seçimlerinde Trabzon’dan Ak Parti’den milletvekili adayı olarak geçiyor.

Neziroğlu’nun aklında siyaset var mı?

Milletvekilliği düşünüyor mu?

Tüm bunları, bizzat TBMM’sindeki odasına ziyaret ettiğimde sordum. Çoğu sorularıma açık şeffafa ve içtenlikle cevap verdi. Şu anki konumunun gereği de bazı ifadeleri aramızda kalsın diyerek bizde saklı kaldı.

İrfan Neziroğlu, siyasete gerecek mi?

Bu Neziroğlu’nun elinde olan bir şey değil. Kendi isteğine de bağlı değil. Neziroğlu TBMM’si genel sekreterliğinde alışılagelmişin aksine mecliste ilginç uygulamaları ile dikkat çekiyor. Bir kere mecliste şunu bizzat gördük yaşadık. Meclisin personel anlamında her kademedeki çalışanı tarafından çok seviliyor. Ağabey kardeş ilişkini çok iyi korumuş.


Neziroğlu, meclisin kurumsal yapısı ile diğer kurumlara örnek gösterilecek uygulamalara da imza atıyor. Mesela basit bir örnek verelim. Kullanılmış kağıtların bir yüzünden çevre dostu TBMM’si imajinı sağlamak için not defteri yapmış. Özel baskı ile, bu benim de çok hoşuma getti. Örneklerinden birkaç tane aldım, özellikle bizim Trabzon’daki kamu kuruluşlarına örnek olarak göstereyim diye.

Neziroğlu, milli görüş temelinden gelen bir isim.

Çok çalışkan. İşinin ehli. Yürütme ile devletin devlet ile hükümetin hükümet ile milli iradenin iyleyiş tarzı ve ilişkileri konusunda o kadar deneyimli ki, bu anlamda hem yol gösterici hem de yolda çıkacak engelleri de çözücü bir bilgi birikimine sahip.

Tabi adının Trabzon’dan Ak Parti’den milletvekili adayı olacağına dair bir söylenti O’nun da kulağına gelmiyor değil.

Tavrı şu.

Trabzon’un bütün çalkantılı tartışmalarından uzak. AK Parti’nin teşkilatından kimseyi tanımıyor. Temel Altunbaş’ı da Ankara’da öğrenciyken tanıdığından arkadaşlığı var. İl Başkanı Adnan Günnar’la bir kere oturmuşluğu yüz yüze konuşmuşluğu da yok. Tabi derinden.

Sohbetimizde siyasetteki yol haritasını öğrenmek istiyorum.

Verdiği tek açık kapı şu.


“Beni buraya bir irade getirdi. O iradenin hakkımdaki tasarrufu neyse ona uyarım..”

Biz de bu ifadesine karşılık şu yorumu yaptık.

“Trabzon lastiği patlamış bir kamyon gibi. İktidar partisinde ciddi bir dağınıklık var. 2015’i bütün Trabzon iple çekiyor…”

Neziroğlu, görünen o ki, Trabzon’un iktidar partisinin kısır çekişmelerinden kendini uzak tatmak istiyor. Doğrusunu da yapıyor.

++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++


Hamdım, piştim,yandım; olgunlaştım.

MUHAMMET BALTA

İSTİKRARI İLE DİKKAT ÇEKİYOR

Ak Parti’de Trabzon il başkanlığına büyük bir ittifak ile geldi. Sonra ilk seçimli genel kurulda sandıkta mağlup oldu. Üstelik genel merkezin desteğine rağmen. Bu durum O’nu çok etkiledi. Siyaseten artık yolun sonuna geldiğini tahmin ettiği anda, kader yeniden diriltti.

R.Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığından önce kurduğu iki hükümetin de Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı oldu.

O bakan yardımcılığı koltuğunda çok dengeli, çok hassas, çok tetbirli ve bildik samimiyeti ile kolları sıvayarak göreve başladı.

Kendi deyimi ile hamdı, pişti, yandı ve olgunlaştı.

AK Parti’de bana göre parti içi mücadelenin en ağır ihareti ile karşılaşan Muhammet Balta bunu büyük bir basır ve olgunlukla kabullendi.


Şimdi, küllerinden yeniden doğan bir kişi olarak 2015’in iktidar partisinin en güçlü milletvekili adaylarından biri.

Siyaseten resmi olarak açıklamasa da vucüt dili milletvekilliğini çok istediğini gösteriyor.

Ve ilginctir, Balta siyasete girmesinde vesile olduğu iki önemli kişi, Adnan Günnar ile Haydar Revi, il başkanı oldu.

Muhammet Balta, çok çetin geçen il başkanlığı sürecindeki kutuplaşma ve kamplaşmalardan sonra geldiği bu kritik görevinde;

Ben, öyle kucaklayıcı, toparlayıcı ve kinci olmayan özelliği ile bir çok kişiyi eziyor gibi gördüğüm Muhammet Balta’nın milletvekilliği ile ilgili beklentilerinde çok da aşırı istekli olduğunu gözlemlemiyorum.

İki kere üçlü kararname ile bakan yardımcılığı görevine atanırken, Başkentte bu anlamda ilişkilerini sağlamlaştıran Muhammet Balta, hizmetin nereden koparılacağını, nasıl takip edileceğini ve işin mutfağında kimlerin nerede görev yaptığının bilinci ile Ankara O’na hiç yapancı değil.