Heyette Trabzon Teknoloji Geliştirme Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı M.Suat Hacısalihoğlu, Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanı M. Şadan Eren, Trabzon Ticaret Borsası Başkanı Şükrü Güngör Köleoğlu, Trabzon Teknoloji Geliştirme Merkezi Başkanı Doğu Karadeniz İhracatçılar Birliği Başkanı Ahmet Hamdi Gürdoğan, Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Çetin Oktay Kaldırım iş adamları ve uzmanlar yer aldı.
 
24-28 Şubat tarihleri arasında “Dortmund’da Trabzon’u yaşa” etkinliğine katılan Trabzon heyeti Avrupa İşletmeler Ağı Karadeniz ve Almanya partnerleri NRW Europa İşbirliği ile Dortmund Teknoloji Enstitüsü’ne de bir ziyaret programı gerçekleştirildi. 
 
TÜRK PROFESÖR ALMANYA’NIN ÜRETİM VE YENİLİKTE BAŞARININ SIRLARINI ANLATTI
Burada heyeti karşılayan Alman merkezin başında bulunan Türk Profesör A. Erman Tekkaya Dortmund Teknik Üniversitesi’ni ziyaret eden Trabzon heyetine teşekkür etti. Heyete önce kendisini, sonra üniversiteyi ve enstitüyü tanıtan Tekkaya henüz yeni sonlanan bir buluşlarının videosunu gösterdi,  daha sonra laboratuvarda yirmi dakika kadar bir gezi yaptırdı. Çalışmalarını gösterdi. Düşüncelerini paylaştı.  Üretimde, yenilik ve inovasyon’da Almanya ekolunun sırlarını anlattı. Başında bulunduğu ve yılda 4-5 patent sunan dünyanın sayılı, Almanya’nın üçüncü üretim merkezinin işleyişini aktardı. Almanya’nın bütün otomotiv markaları ile işbirliği yapılan merkez uçak sanayii ve sektördeki dünyanın önde gelen firmaları tarafından da tercih ediliyor. Bu merkezde otomotiv firmaları ile geliştirilen yenilikler direkt üretime aktarılıyor.
 
-          Kendi anlatımımla Erman Tekkaya kimdir?
“Ben Almanya’da büyüdüm. Sonra on yaşında İstanbul’a geldim. İstanbul lisesini bitirdim. Ondan sonra Ortadoğu Teknik Üniversitesini bitirdim. ODTÜ’den sonra doktoraya Almanya’ya geldim. Doktoradan sonra Stuttgart’tan ODTÜ’ye döndüm, 25 yıl ODTÜ’ye hizmet verdim. Derken, buradaki Enstitü’nün Başkanı Alman TÜBİTAK Başkanı oldu, benden Enstitüsüne geçici olarak bakmamı istedi. Bende geldim ve geldikten sonra da bir daha Türkiye’ye dönmedim. Burada Başkan olarak devam ediyorum.  Ben hikâyem böyle, bazı Türk arkadaşlarımda doktora öğrencileri olarak buraya geldiler. Kerim Işık şu anda doktorasını bitirmek üzeredir. Kerem gibi üç arkadaşımız doktorasını burada bitirdi. İki tanede genç öğrencimiz var. Türk-Alman Üniversitesi vasıtasıyla mastır programına geldiler. Bu gurupta sekiz kişi var. Burada da önemli bir katkımız var. Bu arkadaşlarımız Alman hükümetinin bursuyla geldiler. Sonra İstanbul’daki Türk-Alman Üniversitesinde mastır tezlerini bitirecekler.
 
-          Yılda 80 milyon Euro kazanıyoruz
Dortmund şehriyle ilişkimiz çok fazla. Belediye, Sanayi ve diğer kurumlarla çok sıkı bir işbirliğimiz var. Dortmund Teknik Üniversitesi Kuzey ve Güney olmak üzere yan yana iki kampüsten meydana geliyor. Asıl kampüs Kuzeyde.  Lojistik enstitümüzde Kuzey kampüsümüzdedir. İki kampüs arasında bağlantı havadan raylı bir sistem ile sağlanıyor. Sayılarına baktığımız zaman genç bir üniversite olan Dortmund Teknik Üniversitesi 1968 yılında kuruldu. 68 tane lisans ve lisansüstü programı var. Toplam bütçesi yaklaşık 300 milyon avro. Bunun yaklaşık 75-80 milyon avrosu dışarıdan kazandığımız paradır. Öğrenci sayılarımıza bakarsanız 2011’de 23 binden başladı, geçen yıl en yüksek sayımıza 32 bin 800’e ulaştık. Son dört yılda yüzde 35 öğrenci sayımız arttı. Bu da üniversiteye çok ağır bir yük getirdi. Burada liseyi bitirme yılı bir yıl azaltıldı. Bunun sonucu bir yılda iki dönem öğrenci birden geldi. Ve bu artışa neden oldu. Tahmin ediyorum 30-31 bin öğrenci bandında kalacağız.  Almanya’nın orta büyüklükteki bir üniversitesiyiz. 16 fakülte var. Daha ziyade teknik ve sosyal fakülteler. Tıp ve Hukuk yok onun dışındaki fakülteler var. Biz Makine Mühendisliği Fakültesindeyiz. Tesadüfünde ben şu anda Makine Mühendisliği Dekanıyım. Makine Mühendisliği üniversitede en fazla para getiren fakültelerdendir. 15 milyon Euro yıllık dışardan üniversiteye getirdiğimiz paradır. Bu para cebimize giren para değil, asistanların maaşları, laboratuvar, araç gereçlerdir. Türkiye’deki gibi değil. Türkiye’de proje yaparken maaşına yüzde 25 zam geliyordu. Burada öyle değil. Şunu da söylemek lazım ki bizden sonraki fakültelerin yıllık dışarıdan getirdiği para bizim yarımız kadardır.
 
-          Almanya 300 milyar Euro ile üretimde dünya lideri
“Almanya’da kürsü sistemi var. Tam anlamıyla bir kürsü sistemi var. Eskiden bazı üniversitelerde olan ve Türkiye’de de olan bir sistem. Ben öğrenciyken karşı çıkardım bu sisteme. Şimdi Amerikan sistemine geçtik ODTÜ’de. İyi olduğunu düşünüyorum. Şimdi Almanya’ya bunun çok iyi bir sistem olduğunu düşünüyorum. Özellikle üretim konusunda, şu anda biliyorsunuz Almanya lider. Almanya’nın ihracatı ile ithalatı arasındaki fark artı bir fark ve inanılmaz büyük bir fark. 300 milyar dolar. Diğer bütün belli başlı bütçelerde bu negatiftir. Amerika mesela inanılmaz bir negatif. Onun nedeni de üretim konusunda çok zayıf olmaları. Obama da geçen yıllarda bir milyar üretime destek olmak üzere üniversitelere para ödedi. Ama bu parayla şu anda Amerika üretimini artırmaya çalışıyor. En azından bizim buradaki durum bilimsel olarak üretimi destekleyen bir durumdadır.”
 
O gözle bakarsak buradaki en önemli bölümlerimiz manufakturing, diğeri lojistik, Bu iki bölüm hem üniversitenin ana bölümleri hem de fakültenin ana bölümleri. Ve hemen hemen tüm üretim konuları da burada mevcuttur. Bir enstitüde bir kürsü ve genellikle bir profesör oluyor. Enstitülerde bazen iki profesör oluyor. Örneğin bir mekanik enstitüsünde iki hatta iki tanede asistan profesör var. Toplam dört profesör var. Veya makine elemanlarında iki profesör var. Bunun gibi enstitülerde daha fazla hoca olabiliyor. Toplam 16 tane kürsümüz var. Ve 16 tane kürsümüzde 16 profesörümüz var.
 
-          Üretim konusunda merkezimiz Almanya üçüncüsüyüz. Lojistik bölümümüz ise Almanya lideri
“Makine mühendisliği programları lisans, yüksek lisans makine mühendisliği, endüstri mühendisliği, lojistik bölümleri var. Lojistik konusunda özellikle Dortmund üniversitesi Almanya lideridir. Şunu da söyleyeyim Üniversiteler Almanya’da belli bir sıraya tabi tutuluyor. Bu sıra TÜBİTAK Alman araştırmalarından alınan paraya göre belirleniyor. Dortmund Üniversitesi 25 gibi düşük bir sırada, Makine Mühendisliği 10. Sırada, üretim konusunda ise biz Almanya’da 3. sıradayız. 3 tane profesörden 3. ve 4.
 
İki tane de uluslararası yüksek lisans kurslarımız var. Automotion ve robot konusunda ve bir tanesi de üretim teknolojileri konusunda
 
-          Türkiye’ye 10 tane burs kontenjanımız var ama dolmuyor
“Türkiye’den 10 tane bursumuz olmasına rağmen işte bu yıl 3 kişi başvurdu, geçen yıl üç kişi ondan öncede iki kişi vardı. Türkiye’den her nedense öğrenci gelmiyor. Hem eğitim bölümünden burs alıyorlar hem Almanya’nın en iyi fakültesinde okuyorlar ama yok.
 
Öğrencilerimiz en hızlı artan fakültelerden biriyiz. 2004 yılında 2 bin öğrencimiz varken bu yıl neredeyse 5 bin öğrencimiz var ve artmaya da devam edecek. Yüzde 31 oranında bu kadar yıl içerisinde artı.
 
Dış ilişkiler, uluslararası ilişkilerde dünyanın her bölgesinde en azından bir üniversite ile ilişkimiz var. Özellikle Türkiye’de Türk Alman Üniversitesi İstanbul’daki üniversite ile ilişki içerisindeyiz. Ben aynı zamanda Alman tarafının da başkan yardımcısıyım. Bunun dışında da çok iyi ilişkimiz var ama Amerika olsun, Japonya olsun, Hindistan olsun dünyanın dört bir tarafından üniversite ile ilişkimiz var.”
 
-          Alman sistemi üretimi destekliyor
“Bu enstitüye dönelim. Ben Atılım Üniversitesinde bir araştırma merkezi kurdum. O araştırma merkezi bu merkezin bir kopyası olacaktı. İçindeki alet parkurunun hepsini aldık hiç problem değil. Şu anda bizim buradaki maliyetimiz yaklaşık 25 milyon Euro değerinde araç-gereç var. Atılım üniversitesine 20 milyon Euro civarında araç-gereç aldık. Ama araç-gereç ile olmuyor. Onun dışında şeylere de ihtiyaç var. Öncelikle araştırmacıya ihtiyacımız var. Benim enstitümde 42 tane doktora öğrencisi var. Artı 5 tane sanayiden gelen doktora öğrencisi var. Toplam 47 tane doktora öğrencimiz var. Doktora öğrencileri araştırmaları yapıyor. 11 tane teknisyen ve istasyonda sekretaryada çalışan arkadaşlarımız var. Bunlar bizim can damarımız. 11 teknisyen bütün işleri bilen yıllardır yirmi-yirmi beş yıl bizimle birlikte olan teknisyenler var. Bütün makinelerin içini dışını tanıyan, teknolojiyi tanıyan kişiler var. Ne olun ben makine da çalışmayayım, dolayısıyla makinayı almak yetmedi Türkiye’de. Teknisyenler parayı az buldu falan.
 
60’a yakın öğrenci asistanımız var. Bu da Alman sisteminin en önemli taşlarından biri. 60 tane öğrenci asistan bizim yarın ki doktora öğrencilerimiz, bilim adamlarımız. Onları yetiştiriyoruz öğrenci olarak. Üçüncü dönemde öğrenci asistanlığı yapacaklar. Temel konuları yaparak öğreniyorlar. Araştırmalara katkıda bulunuyorlar. Bu arkadaşlarımız bilim adamları ile birlikte araştırma yapıyorlar veya bilim insanları ile birlikte.” 
 
-          Gecen yıl 4.3 milyon Euro gelirimiz oldu
“Alanımız 3 bin metre kare kadar. İki hol dışında ufak-tefek laboratuvarlarımız daha var. Ana binamız da var. Geçen yıl bizim üniversiteye getirdiğimiz para 4.3 milyon Euro. Bu 4.3 milyon Euro’nun bir bölümü Alman TÜBİTAK’ından geliyor. Bir bölümü Alman sanayiinden geliyor. Bir bölümü sanayi projelerinden geliyor. Bir bölümü de bakanlıktan geliyor. Özellikle eğitim desteklerinden. Bu fakültenin yüzde 80 bütçesini biz kendimiz kazanıyoruz. Yüzde 20 bütçesini devlet veriyor. Yani bu ne demek bu 40 kişiden belki 8’ini devletten gelen bütçeyle karşılanıyor. Geriye kalan önemli bir bölümünü biz her gün çalışarak, öneri yazarak, şirketlerle görüşerek, proje savunmalarına giderek kazanıyoruz.”
 
-          Çalışmalarımızı sanayiye aktarıyoruz
“Sanayi tipi makinalarımız var. Bin ton bir presimiz var. 10 bin ton presimiz var, 400 ton presimiz var. Bunların hepsi sanayide kullanılan üretimde kullanılan makinalar. Bizim yaptığımız araştırmalar sanayide kullanılabilir araştırmalar. Siz gelmeden önce Fransa’dan gelen bir şirket vardı. Çok büyük bir şirket. Bizim bir patentimizin lisansını satın almak istiyorlardı. Yapılan çalışmalar bu aşamada çalışmalar. Sanayiye aktarılabilecek çalışmalar.
 
-          Dünyada ilk olarak uzaktan laboratuvar eğitimi veren mühendislik fakültesiyiz.
“Evet, toplam 25 milyon Euro civarında bu laboratuvar. Bu Almanya’da oldukça iyi laboratuvarlardan biri. Nasıl çalışıyoruz? Beş tane bölümümüz var. Bir bölümümüz saç şekillendirme ile ilgileniyor. Arabaların dış şekillerini yapmak için kullanılıyor. En büyük müşterimizde araba sanayi tabi.. Sonra masif şekillendirme, buda daha ziyade profilleri yapmak için, alüminyum profilleri, çelik profilleri şekillendirme konusu. Sonra sıra dışı şekillendirme teknikleri var. Bunlar elektro manyetik şekillendirme, saç şekillendirmenin tek kalemde yapılması gibi. Mekanik gurubumuz var. İşin temel kısmını araştıran birde mühendislik eğitim bölümümüz var. Üretim konusunda mühendislik eğitim birimimiz aşağıda göreceksiniz dünyada ilk olarak uzaktan laboratuvar eğitimi veren mühendislik fakültesiyiz.”
 
-          Türkiye’de mükemmeliyet merkezi kurduk
“Bizim ilişkilerimiz dünyanın dört bir tarafı ile var. Özellikle tabi Atılım Üniversitesinde kendi kurduğum mükemmeliyet merkezi var.   Onunla yakın ilişki içerisindeyiz. Onun dışında Yeni Zelanda’ya kadar, Amerika’ya kadar dünyanın her yeri ile yakıdan çalışıyoruz. Bizim bir yıl içerisinde bir haftaya baktığınız zaman yaklaşık 4-5 tane misafir uzun süreli olarak bu üniversitede, bu fakültede, bu kürsüde bulunuyor. Dolayısıyla bu ilişkileri çok interaktif olarak yaşıyoruz.”
 
-          Almanya’daki otomotiv ve uçak şirketleri ile çalışıyoruz
“Şirketlerle ilişkilerimiz, bu yurt içi şirketler Almanya’daki şirketler. Büyük şirketlerden olsun Audi olsun, Otto Fuchs olsun, Airbus olsun, Thyssen Krupp olsun,  Mercedes Benz olsun büyük şirketlerle çalışıyoruz. Ama küçük şirketlerle de çalışıyoruz. Örneğin Schondelmaier, Leiber bunlar 15, 20, 50, 60 çalışanı olan şirketler. Çoğunun mühendisi olmayan şirketler. Bunlarla da yakın ilişki içerisindeyiz.  Bu bizim can damarımız ve bunlarla gurur duyuyoruz. Yalnızca kendi eyaletimizde değil bütün Almanya’daki eyaletlerdeki şirketlerle çalışıyoruz. Büyük şirketlerden çalışmadığımız şirket yok. Küçüklerden de oldukça fazla sayıda şirket ile çalışıyoruz.”
 
-          Merkezdeki yeni buluşlar lisanslanarak şirketlere satılıyor
“Bir buluşumuzun videosunu size göstermek istiyorum. Bu bugün Fransa’dan gelen şirketin satın almak istediği bir sistem. Bu buluşun amacı boruların şekillendirilmesi. Bunun için bir makine tasarlandık. Makinanın değişik kalıpları var. Değişik zımbaları var. Bu makinalarla kalıcı şekillendirme yapılıyor. Bu şekillendirmeyle örneğin arabanın oturduğumuz koltuğunun çerçevesi yapılıyor. Gelen şirket otomobillerin bu çerçevelerini yapan şirketti. Hazır koltukların dünyadaki Pazar payının yüzde 80 bu şirketin elinde. Borular çok esnek bir şekilde üretilebiliyor. Değişik motifler boralar üzerinde verilebiliyor. Bu makineyi biz kendimiz icat ettik. Kendimiz ürettik. Ve şu anda lisansla sanayiye vereceğiz. Bunun gibi değişik makinalarda var.
 
İkinci bir buluşumuz daha var. Bunu sattık. Buradaki amaç yine profilleri yüksek alaşımlı sert profilleri esnek bir şekilde bükmek.  Bunun için hem ısıtma kullanılıyor, hem de değişik torklar veren kuvvetler veren bir sistem kullanıyoruz. Ve bundan kabin ve otomobil parçaları yapılabiliyor.”
 
-          Yılda 4-5 patent sunuyoruz.
“Lisansları sanayiye satarken değişik yöntemler uygulanıyor. Gelirin çoğu üniversiteye kalıyor. Bize çok azı kalıyor. Üniversite bu parayla yine yeni patentlerin alınabilmesi için masraflar karşılanıyor. Bir patentin maliyeti 30 bin Euro ile uluslararası yaparsanız 60-70 bin Euro arasında değişiyor. Çok pahalı bir olay. Biz yılda 4 ila 5 arasında patent sunuyoruz üniversiteye dolayısıyla üniversitenin cebinden çıkması gereken 300-350 bin Euro. Dolayısıyla satılan patent üniversiteye gidiyor. Üniversite kendi harcadığı parayı çıkartmak istiyor. En çok da bizden kazanıyor.”
 
-          Türkiye’deki sistem sanayi üniversite işbirliğini engelliyor.
“Ücretlendirme şöyle oluyor. Temelde iki opsiyonumuz var. Ya lisansı bir defa para ödeyerek alıyorsunuz. O zaman bütün araştırmaya yatırdığımız parayı sizden almak istiyoruz. Bu makinanın maliyeti yaklaşık 750 bin Euro geliştirme parası vardır. 750 bin Euro’yu ödediğiniz zaman lisans sizin oluyor. İstediğinizi yapabiliyorsunuz. Bu çok ender oluyor. Şirketler genelde orta ölçekte oluyor ve bu kadar parayı çıkaramıyor. İkinci alternatif ise küçük bir miktar para ödüyorsunuz. Patent için masrafımız örneğin 40 bin Euro. Birde rekabet öncesi araştırmaları geliştirmek için bir üniversite sanayi projeleri var anlarda 135 milyon Euro veriliyor. Her yıl sırf üretim için. Birde küçük ölçekli şirketlerin birebir üniversiteler ile yaptıkları projeler var. 440-450 milyon Euro para harcanıyor. Yani toplam 750 milyon Euro devlet para harcıyor. Bunun çok büyük bir kısmı sanayi ile üniversite işbirliği. Şimdi bunun Türkiye’de karşılığı Teda projeleri. Teda projeleri harika bir sistem. Sıkıntı üniversitede sanayiyi bilen hoca yok. Çok az var. Üniversitede sanayideki başarısından dolayı ödüllendirme yok. Siz bugün yardımcı doçentsiniz, doçent olmak istiyorsunuz, profesör olmak istiyorsunuz. Ne yapmanız lazım yabancı bültende makale yayınlamanız lazım. Makale hangi Türk şirketinin işini görüyor, bilmiyorum. Bunu yapmazsanız adam sayılmıyorsunuz. Amerikan sistemidir. Bundan dolayı üniversitedeki arkadaş diyor ki, ben niye sanayiye eğileyim, benim işime yaramaz, yükselmemi sağlamaz. Üniversite tarafı böyle düşünüyor. Sanayi tarafı araştırmayı henüz özümlemiş değil. Sanayide araştırma denen olgu Almanya için konuşuyorum mühendislik. Mühendislik araştırma olarak görülüyor Türkiye’de. Gerçek araştırma ise tamamıyla farazi konularda yapılan çalışmalar olarak görülüyor. Sanayi araştırmayı yakın olarak görmüyor. Ben hatırlıyorum şirketler bana geliyordu, Türkiye’de şöyle bir problemimiz var çözer misiniz, şeklinde. Çözeriz tabi. E ne zaman alırız sonuçları, diye soruyorlardı. E proje yürüteceğiz sonuçları bir yıl sonra ancak alırız. Bunu söylediğimiz, hocam ne yapıyorsunuz, yarın lazım bize sonuç.  Ayrıca, beş kuruş bir para vermiyor, bir yıllık çalışmaya. Ama burada böyle değil. Fransız şirketler ile 30-40 yıl birlikte çalıştığımız şirketler var.”
 
-          Yaşamak istiyorsak mutlaka yenilik ve inovasyon yapmalıyız
“Türkiye’de de çalışıyorum. Çok büyük firmaların yönetim kurulu başkanları benim yönetim kurulumda aynı zamanda. Arkadaşlara masada soruyorum. Vazgeçemeyeceğimiz bir teknolojiniz var mı dünyada. Siz olmazsanız dünyanın bir kaybı olur mu? Hiç birinin yok. Eğer yaşamak istiyorsak mutlaka yenilik ve inovasyon yapmalıyız. Bunu da ancak araştırma ile yapabiliriz. Bakın Fransız şirket geliyor, bugün alacakları teknolojiyi tahmin ediyorum en erken 6-7 yıl sonra kullanabilecek.  6-7 yıl için bize yüzbinlerce Euro yatırım yapıyor. Ama kullandıkları anda da tek başına olacaklar.”