BOCUTOĞLU; TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNE DAHA GÜVENLE BAKIYORUM
Avrasya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ersan Bocutoğlu Konya’da gerçekleşen konferansı ve Konya izlenimlerini anlattı. Bocutoğlu ‘’ Ne yaptığını bilen, dinlemeyi bilen ve yorumlayabilen gençlerle birlikte oldum, buda güzel ülkemizin geleceğine daha güvenle bakmamıza sebep oldu’’ dedi.

Bocutoğlu yorumunda şu cümlelere yer verdi; ‘’Avrasya Üniversitesi’nin sosyal sorumluluk projeleri kapsamında biz daha önce Trabzon ve yakın illerde bu tür toplantılar yapmıştık. İlk defa Doğu Karadeniz Bölgesinin dışındaki bir programda ortaöğretim öğrencileri ve öğretmenleri ile buluştum. Konya çok gelişmiş bir sanayi ili, kent son derece iyi planlanmış ve bizim programa katıldığımız Form Kampüs Koleji’nin bulunduğu bölge önemli bir eğitim bölgesi. Dört öğretmenin bir araya gelerek kurduğu bu güzide kurumda son derece tecrübeli öğretmenler ve donanımlı öğrencilerle karşılaştım. Ben bu kaliteyi yakalamış eğitim kurumlarımızı görünce çok memnun oldum’’.

‘’Ortaöğretim kurumu öğrencilerinin genelde dikkati dağınık olur, yani bir konferansı bir saat dinleyemezler. Fakat bu okulda alt sınıftaki öğrenciler daha geniş bir kitleyi meydana getiriyordu, çocuklar son derece dikkatle hiç bir kopma yapmadan başından sonuna kadar öğretmenleriyle beraber dinlediler. Bu durum çok hoşuma gitti. Yeni gelen kuşakların çok daha bilinçli olduklarını tespit ettim. Üst sınıflara verdiğim konferansta ise, öğrenciler sanki meslektaşım gibi idi. Son derece ağırbaşlı, hazırlıklı, dinlerken neyi dinlediklerini, niçin dinlediklerini farkında olduklarını onların gözlerinden gördüm. Toparlayacak olursam Konya şehrinden son derece etkilendim. 15 yıl içerisinde Türkiye’nin idaresini ele alacak bu donanımlı gençler ve onları yetiştiren dinamik, iletişimi güçlü, girişimci öğretmenler beni son derece mutlu etti. Türkiye’nin geleceğine daha güvenle bakıyorum’’.

MEHMET PALANCI; ÖZELLİKLE PSİKOLOJİK KONULARDA ÇOCUKLARA HASTA TANISI KOYARKEN İKİ KERE DÜŞÜNELİM
Konferansa katılan Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Palancı ise konuşmasında ‘Stres Yönetimi, odaklanma, verimli ders çalışma ’’ konularında öğrencilere bilgi aktardı. Palancı; konferans sonrasında yaptığı açıklamada ‘’Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’’ konusuna vurgu yaptı.

Çocuk gelişimi ve eğitimi konusu üzerine yapılan tartışmalar ne olursa olsun hepimizin az ya da çok fikir sahibi olduğu aşikârdır. Bir amaca bağlı olmaksızın bu tartışmalar çok farklı felsefi, kültürel, davranışsal ayrışılmalar içerebilmektedir. Ancak mutlak olan bir konu var oda; çocuğun kutsallığı ve korunmasının gerektiğidir. Bu önermeye ek olarak çocuk gelişimi ve yaşamı için iki temel alanın çok iyi analiz edilmesi ve ön planda tutulması gereklidir.  Bunlardan birisi eğitim diğeri ise sağlık uygulamalarıdır. Çünkü özellikle çocuk bedeni ve eğitiminde oluşan kusurlar geri döndürülemez olumsuz sonuçlara sebep olmaktadır.
Eğitim tartışmasız toplumsal bir ödev niteliğindedir. Üstelik tüm toplumun paydaşları tarafından mutabakat ile başarılması gereken bir ödevdir. Sağlık ise “olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” dedirtecek kadar hassas uygulamalara sahiptir.

Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB). Erken çocukluk döneminde özel renklerde reçeteler ile çocuklara kontrolsüz bir şekilde ilaçlar veriliyor. Tanı kalitesi, tanı gerekliliği ve iyileşme oranları ile ilgili elimizde ne veri ne de bir denetim sistemi var. Ülkemizin bu konudaki cabası ne yazık ki sadece tanı koyma ve ilaç yazma kolaylığıdır. APA ya da AB Sağlık Bakanlığı verileri dikkate alındığı zaman ülkemizde açığa çıkan ortalamalar çocukların ilaç ile sömürüldüğünü gösteriyor. Dissosiyatif bozukluk, katatoni, elasyon konusunda bir fikri olmayan annelerin ve babaların DEHB konusunda fikirleri hızlı ve çok net. Bu konuda dünyada en uzman ismi ile yarışırcasına hızlı ve kesin tanılar koyabiliyorlar. Bu çocukta dikkat eksikliği var!  Öğretmenler uslandırılmış çocuk istiyor, anneler ise sürekli ders çalışacak ve sorun çıkarmayacak çocuklar... Oysa azalan dikkat değil insanlığın o zavallı çocuğun dikkatinden daha fazla yararlanma beklentisidir.  Örnek verecek olursak;  özel arabanız ile Trabzon’dan İstanbul’a seyahat ediyor olduğunuzda, en az 12 saat boyunca dikkatinizi bir an bile olsa yoldan ayırmamanız gerekir. Peki, bu durumda soru şu: İnsanlık yaşam tarihinin hangi dönemimde bir canlıdan bu kadar uzun, yüksek ve kaliteli dikkat bekledi? 6 yaşındaki çocukları 6 saat zor bir eğitsel içerik ile öğretmene uyum sağlamasını bekliyoruz. Dünyada birinci sınıf öğrencileri için bu uygulamanın bir tek örneği bile yok.

DEHB ağır bir sorundur ve ciddi biyolojik gerekçeler gerektirir. Oysa artan DEHB değil. Ajitasyon, dürtüsellik, hareketlilik, okula ve eve sıkışma, çocuk dostu olmayan çevre, sokak, okul ve evlerimiz. Çevremizde bir binanın onuncu katında oturup bakıcısı ve ebeveynler dışında neredeyse hiç akran ile temas etmeyen çocuk yaşamları var. Ya da bu çocuklar okullarda sadece öğretmen denetiminde akranları ile eğitsel davranışlar üzerinden bir robot haline getirilmeye çalışılıyor. Doğal çocuk davranışı ve davranış alanı nerede ise hiç kalmadı. Bir önceki kuşağa göre şımartılma, kişilik difüzyonu, tutarsız ebeveyn tepkileri, ödül ve cezanın doğru ve tutarlı kullanılamaması da konu etrafında iyi tahlil edilmelidir. Hareketlilik ve farklı gelişen kişisel özellikler bu kadar hızlı bir hastalık tanısının konusu olmamalıdır.
Bütüncül ve iyi bir kamuoyu iletişim platformu oluşturulmalıdır.

Aileler ve öğretmenler ile etkin bir bilgilendirme ile geniş kapsamlı çalışılmalıdır. İlaç yazma ve kullanma ile ilgili süreçler çok iyi denetlenmelidir. Terapi ve ilaç gerekli ise çok dengeli ve özel bir şekilde kullanılmalıdır. Ancak konu ne olursa olsun sınav, evdeki sessizlik ve rekabetle başlayan sorunlar bir tanı olarak sınıflandırılmamalıdır. Gelişim krizlerinin doğru atlatılması konusunda “Duyu bütünleme, davranış sağaltımı, mizaç eğilimini anlama, oyun ve sosyal beceri gelişimler” ile birlikte psiko-eğitsel destekle çocuklara daha fazla yardım etme şansına sahibiz. Mevcut durum gerçekten hasta olan çocukların ayrışmasını da zorlaştırıyor. Bilgi kirliliği ve kafa karışıklığı hızla giderilerek öğretmen, okul ve ailelerin lügatinden bu kavramı hızla çıkartalım. Özellikle psikolojik konularda çocuklara hasta tanısı koyarken iki kere düşünelim. Davranış gelişimi, istenmeyen davranışların değiştirilmesi ve çocukların doğal kişilik gelişimlerine izin verecek çevresel enstrümanların açığa çıkartılmasına odaklanalım. Tanıya değil. Bu konuda ailelere katkı sağlayacak iki güzel kitap önerisi “Ritalin Çözüm Değil (D. Stein) ” “Çocuklar Neden Farklı” (İ. Acarkan).