Kasap arkadaşa uğradım dün geçerken…

Haydar’a…

+

Kasap dediğime bakmayın ha…

Söylemesine, haftalardır boş boş oturmaktan, neredeyse işinin ilmini unutmuş.

Kan görse bayılacak…

O denli yani.

Haksız da değil aslında.

Neticede, ekonomimizin hali ortada…

+

Neyse.

Devam edelim.

+

Tokalaştık.

Babamın tabiriyle, baktım ki suratı dokuzu çeyrek geçiyor, çektim sandalyeyi oturdum.

Bir sıkıntın mı var Haydar, dedim…

“Yazamayacağın sıkıntıları öğrenme!” Diyerek tersledi.

Şaşırdım.

Zira benim bildiğim Haydar sakindir.

Üstüne atla gıkı çıkmaz, yani.

Ama işte…

Bir yerlere bunalmış belli.

+

Akabinde işten güçten açınca…

Durumu çaktım…

Anladım ki, olmayan işiyle birlikte, psikolojisi de bozulmuş bizim Haydar’ın.

+

Takriben yarım saat anlattım…

Çare değil yazmak dedim, dinletemedim.

+

Anlat dedim sonra…

Yazacağım anlat..!

Bir başladı…

Dördüncü vites.

+

 “Yahu kardeşim! Şu gördüğün işyerini var ya… Sabah açıp akşam kapatıyorum. İşimiz olmuş aç-kapa! Ne kiramı ödeyebiliyorum, ne de BAĞ-KUR’umu. Allah’tan seçimler var da… İki gün önce falanca partinin filanca vekili beş-on kişiyle geldi de onlardan aldım üç-beş kuruş. Perişanız, perişan!… Millet değil dükkana girmek, önümüzden geçmiyor. Özetle vitrinimde et, evimde makarna.”

+

Tam sözü bitirdi, bir müşteri geldi.

Sonradan öğrendiğime göre, o mahallenin beşinci muhtar adayının yedinci azasıymış.

+

Kıyma istedi, yarım kilo.

Kasap Haydar siparişi hazırlarken, sordu:

-Nasıl, kazanabilecek misiniz bari?

“Gümbür gümbür geliyoruz!” diyerek cevapladı Haydar’ı müşteri.

Haydar sus pus.

Bir yandan da gülümsüyor.

Neden güldüğünü sorunca müşteri, kasabın cevabı kendince ‘cuk!’

“Mademki biz kaybederken herkes kazanıyor, sizde geri kalmayın!”

+

Yazmış bulunduk.