Değerini kıymetini bilmediğimiz bir toprak parçasıdır Türkiye ve memleketler içinde bir memlekettir Trabzon. İnsan, yanında olanın kadrini pek bilmezmiş. En basit örneği de sevdiklerimizdir. Çok hastalandıklarında ya da öldüklerinde yere göğe sığdıramayız ama yanımızda ya da hayattayken nedense kıymetleri hiç bilinmez.
Türk kültüründe önemli bir yer tutar antre vestiyerleri. Onlar olmazsa ev öyle çok karışır ki; onların üzerinde bir de bakırdan ya da kalın camdan yapılma derin vazolar vardır. O evde yaşayan herkes gelir o vazonun içine anahtarını atar gider ve o vazo yıllardır orada durur, evin annesi bile temizlikten temizliğe fark eder o vazoyu. Kimse vazonun varlığından bile haberdar değildir ama o hep ordadır ve görevini aksatmadan yapar.
Yıllardır memleketinde yaşayıp ta, memleketinin tarihi turistik yerlerini gezmeyen öyle çok yurdum insanı tanıdım ki! Örneğin Maçka Sümela’sı ile Çaykara Uzungöl’ü ile Akçaabat Ortamahalle Evleri ile vs… Örnekleri öyle çok ki. Ama yok, insanlar gidip görmüyor, gidip görmedikleri gibi de, uzak memleketlerin, ırak yurtların kentlerini tercih ediyorlar gezmek görmek için. Hani burası ayağının altında ya istediği zaman görürmüş (yaş altmış)
Geçtiğimiz günlerde; Maçka Köylere Hizmet Götürme Birliği, Doğu Karadeniz Kalkınma Ajansı ve İl Özel İdaresi işbirliği ile gerçekleştirilen, 'Maçka Turizm Bilgilendirme Altyapısının Geliştirilmesi Projesi' kapsamında yapımı tamamlanan Maçka Turizm Bilgi Sistemi, Turizm Danışma Bürosu ve el sanatları hediyelik eşya reyonlarının açılış töreni yapıldı. Öyle güzeldi ki atmosfer. Vali Kızılcık, yine o çok sevdiğim konuşmalarından birini yapıyordu ve diyordu ki: “Trabzon'un kalkınma stratejisinde turizmin öncelikli bir sektör olduğunu ve bu sektörün sunmuş olduğu hizmetlerin daha kaliteli, daha memnuniyet verici oranda olması için başta altyapı hizmetlerimiz olmak üzere tüm hizmet sunucularının ciddi bir eğitime tabi tutulmasının kaçınılmaz olduğunu vurgulamak istiyorum. Her geçen gün artan misafir ağırlama kapasitemizin devam etmesi müşteri memnuniyetine bağlıdır. Gelen misafiri ne kadar memnun edebilirsek onlar o kadar yurt içinde ve yurt dışında gönüllü elçilerimiz olurlar.” Ne kadar da doğru değil mi? Ne reklama gerek kalır o zaman ne de tanıtıma. Sen yeter ki işini ve hizmetini iyi yap, hizmet sağlayan elemanı yetiştir eğitim ver sonrasında bak gör turizm patlamasını. Ki Trabzon olarak da, bize yakışan budur.

Misafirperverliğin şanını en çok biz hak ederiz. Mısırın ekmeğini, hamsinin pilavını, adamın hasını burada bulursunuz dediğimizde; insanlar memleketler içinden bir Trabzon’u düşünsünler başka şehirler kurcalamasın akıllarını. Ekmeğimizin, balığımızın ve adamlığımızın hakkını verelim. Değerlerimize, tarihimize, kültürümüze sahip çıkan bir nesil olarak yetişelim yetiştirelim. Eğitimci olarak doğmaya gerek yok. Bizim ninelerimiz halen Temmuz ayına “orak ayı” derler ama pazarda iki kilo minziyi satarken profesör olur aklını alırlar. Ahıra iner, en iyi veterinere taş çıkarır, havaya bakar meteorolog olurlar; rüzgârı bilir, yağmuru tahmin ederler ki aklınız almaz.

Fatih'in fethettiği, Yavuz'un yönettiği, Kanuni'nin doğduğu Şehir, Şehr-i Trabzon’un delikanlılarına selam ve o her biri gurur abidesi büyüklerine en büyük saygılarımla…