Pekşen, bankacılığın tüm rakamlarını alt üst edecek 2,5 milyar TL’lik zimmet suçu işlendiğini belirterek, BDDK da ağır görev ihmali olduğunu, Sayıştay’ın bu büyük vurgunun önüne geçmek için elinden geleni yaptığını açıkladı. Pekşen, BDDK ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bu büyük vurgunu görmezden geldiğini; AKP’li yandaş firmanın seçimlerde merkez binasını AKP bayraklarıyla donatmış olduğunu; adeta AKP il Başkanı gibi çalışmasının nedeninin şimdi anlaşıldığını dile getirdi.
 
           Pekşen TBMM Genel Kurul’da Halkbank’ta yapılan yolsuzlukla ile yaptığı konuşmasında şu hususları dile getirdi:
 
 Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Parlamentonun çalışma dönemlerinden 2011'de Halk Bankası Genel Müdürü KİT Komisyonuna geldiğinde şöyle bir açıklamada bulunuyor Komisyondaki milletvekillerine: "Gerek KOBİ bankacılığı gerekse bireysel bankacılık alanında kredi kullandırarak büyümeye devam ettik." diyor. "KOBİ kredilerindeki pazar payı yüzde 12,12 olmuştur, Halkbank olarak KOBİ'lere öncü ve lider banka olmayı sürdürdük." Zaten Komisyon milletvekilleri de böyle söylemiştir.
 Ama 2012 yılı Sayıştay Denetim Raporu'nun 120 ve 125'inci sayfalarında demiş ki: "Bir dakika… Bunlar kocaman bir yalan, böyle değil, iş böyle değil." Nasıl iş? Anadolu kurumsal şubesinin 4787 No.lu grup firması Eylül 2011'de 250 milyon ABD doları nakit, 40 milyon ABD doları gayri nakdi açılan ve Aralık 2011'de 450 milyon ABD doları nakit, Aralık 2012'de 95 milyon ABD doları ilave ile 575 milyon dolara yükselen kredileri 18/12/2012 tarih 29/44 sayılı yönetim kararıyla yeniden yapılandırmış. Bu yapılandırmaların karşısında ipotek yok, devletin hazinesinin arazilerini teminat göstermiş. Bunlar da tabii ki teminat olarak alınamamış. Eylül 2013'te 909 milyon lira karşılık ayrılmış. "Bu bankanın bu işlemi şöyle bir işlemdir." diye devam etmiş. Yine demiş ki: 2011 ve 2012 denetim raporlarında krediye açılan firmalar hakkında yeterli istihbarat yapılmaz, yapılmıyor, kısa zaman aralıklarla firmalara büyük miktarda nakit ödemeler yapıldı, firmaların öz kaynakları yetersiz, işletme sermayeleri negatif, bilançoları zararlı ve diğer bankalara aşırı borçlu, bu firmalar batmış be kardeşim." Sayıştay diyor, ben dememişim, yorum yok, devam ediyor. Halk Bankasının yönetimince de bu alacakların tahsil edilmesinden ümit kesilmiş ve battığı görüldüğünden olsa gerek ki 2012 yılı bilançosunda 1,9 trilyon zarar yazılmış ve bu zarar hanesine geçilmiş. Ama burada bitmemiş tabii, ne demişti az önce? "KOBİ kredilerini biz KOBİ'leri destekledik, biz büyük bir artış yaptık, esnafa kredi verdik." Şimdi, 2001 yılında Halk Bankası yüzde 65 oranında kredilerini KOBİ'lere kullandırıyormuş. Ne olmuş? Yüzde 23'e inmiş demek ki 2011'de. Yani bir büyük yalan…
Peki, esnafa ne yapmış? 2001 yılında 1 milyon esnafa Halk Bankası kredi veriyormuş, şimdi sayı 300 bine inmiş. Böyle olunca da dedik ki: "Acaba devletin bu sistemi bu kadar boş değildir yani bunu mutlaka baypas eden, kontrol eden bir yapı vardır, bir de buna bakalım, bu nedir?" diye. Bankalar Kanunu'na baktık 32'nci maddede diyor ki: İç denetim faaliyetleri tarafsız, bağımsız bir şekilde gerekli mesleki özen gösterilerek yeterli sayıda müfettiş tarafından yapılır. Yani "Bankaların müfettişleri bu işleri yaparlar" diyor. Peki, sonra ne yaparlar? Bunu bağımsız denetçiye verirler, bir de bağımsız denetim raporu düzenlenir. 
Bakın, bağımsız denetim raporu. Firma -buradaki firma da çok enteresan, adını söylemekte yarar görüyorum, AKİS Bağımsız Denetim diye bir firma- diyor ki: "Efendim, 2011 yılında bu banka ibra edilmelidir." … "2012 yılında banka ibra edilmelidir." diyor. … 2013 yılında banka yine "İbra edilmeli" cümlesini kullanmıyor, diyor ki: "Efendim, durum budur, bilgilerinize arz ederim." Geldik 2014'e, "Önemli bir husus görülmemiştir ama bazı sorunlar vardır." diyor bu denetim şirketi. Başlıyor kıvırmaya…  Ondan sonra devreye Kamu Denetçileri Kurumu giriyor çünkü Bankalar Kanunu gereğince oraya da bilgi vermek zorunda. Bir tek oraya değil, Kamu Gözetimi Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumuna da bilgi vermek zorunda. İkisine de bilgi veriyor, ikisi de "Aman birader, bizi bu işe karıştırma, bu iş ucu kötü bir değnek, aman bizi uzak tut." diyor. Peki. Sonra -Sayıştay bir daha devreye giriyor, durmuyor- Sayıştay diyor ki: "Ya, bu firma var ya, aha, bu 2012'de tek kuruş ödemedi, bir öteleme daha yaptı, bunun hiçbir teminatı yok, bunun üzerine gidin." diyor ama yine gidilmiyor. Arkasından Sayıştay bir rapor daha yazıyor, diyor ki: "Arkadaşlar, bu ne iş?" "Bu krediyi kim açtı?" Diyorlar ki: "Genel Müdür." "Ama Genel Müdür olamaz." diyorlar. Niye? Bankalar Kanunu'nun 51'inci maddesi diyor ki: "Kredi açma yetkisi Yönetim Kuruluna aittir." Şimdi, kredinin izlenmesine ilişkin süreçte… bir yıl ödemesiz kredi yapılandırılıyor 2013 yılında bir kez daha. 2013'ten bugüne kadar bu krediye ilişkin hiçbir ödeme yapılmıyor. Bankalar Kanunu 93 üncü maddesi BDDK'ya görev veriyor, yine 95 inci madde BDDK'ya görev veriyor, yine 97'nci madde BDDK'ya görev veriyor. Bütün bunların üzerinden Bankalar Kanunu'nun 160'ıncı maddesi diyor ki: Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçirenler zimmetten yargılanırlar.
Arkadaşlar, bir zimmet suçlusu örgütsel yapıyla Halk Bankası kontrol altındadır.
Buradan Ankara Cumhuriyet Başsavcısına sesleniyorum: Bankalar Kanunu'nun 162'nci maddesi sana görev veriyor, BDDK sana görev veriyor. Murakıp raporları bekliyorum, bunu yargı mercisine taşıyacağım.