61SAAT HABER SERVİSİ - Kaya, yaşanan felaketlerin yaşamın bir parçası haline geldiğini kaydederek, "Doğu Karadeniz Bölgesinde uzun yıllar aralıklarla meydana gelen taşkın, sel, heyelan, dalga tahribatı gibi olaylar, ne yazık ki son dönemlerde yaşamımızın bir parçası haline geldi.
Bırakalım büyük ölçeklileri, orta ölçekli yağmurlar bile, yarattıkları sonuçlar itibarıyla felaket olarak anılır oldu. 
Oysaki Karadeniz, yağmurun memleketidir!
Bayramın 2. günü yağan sağanak yağmur, Ortahisar, Akçaabat, Düzköy, Maçka, Araklı, Sürmene ve Arsin ilçelerimizde tahribatlara neden oldu. Birçok bölgede yollar kapandı. Bazı yolların yerini dereler alırken, hemen her yerde heyelanlar meydana geldi.
Kutsal bayram günümüzde meydana gelen bu olaylarda can kaybı yaşanmaması tek tesellimiz oldu. Ancak bu sonrası için, can kayıplarının yaşanmayacağı anlamına gelmiyor!
Daha 2 hafta önce Ordu’da meydana gelen sel felaketinin yarattığı yıkım ve tahribat hafızalarımızda taptaze" ifadelerini kullandı. 

300’Ü AŞKIN ÖLÜM YAŞANDI
Trabzon ve Doğu Karadeniz Bölgesinde bugüen kadar yaşanan felaketlerde 300'e aşkın ölüm yaşandığını belirterek, "Trabzon ve Doğu Karadeniz, yakın tarihinde gerek sel ve taşkınlara, gerekse heyelanlara yüzlerce kurban verdi. Maçka Çatak’ta 1988’deki heyelan (64 ölü), Trabzon ve Akçaabat’ta 1990’da sel felaketi (Trabzon’da 45, bölgede 65 ölü) ile 1998’deki Beşköy faciası (47 ölü) başta olmak üzere bölgede yaşanan facialardan ders çıkarmayan ve gerekli önlemleri almayan siyasal iktidarlar yaşanan bu kayıpların baş sorumludur.
Bu olayları doğal bir felaket olarak görmek mümkün değildir. Bilimi rehber almayan; çevreyi-doğayı yok sayan rantçı ve talancı zihniyetlerin sebep olduğu kaçınılmaz sondur bu.
Kaldı ki, bu kadar uyarı yapılmasına, her felaket sonrası hükümet temsilcilerinin ve sorumlu yöneticilerin verdikleri sözleri tutmayıp bu acı olayların tekrarlanması bir cinayettir, kamu suçudur.
Vadi tabanları ve dere yataklarındaki çarpık ve kontrolsüz yapılaşma, bizzat devletin ulaşımı dere yataklarına indirmesi, dereleri daraltıp kanala çeviren sözde ıslah projeleri, dere yataklarına yapılaşmanın özendirilmesi, su akış yollarının doğal yapısının bozulup betonlaştırılması, bazı hidroelektrik santral (HES) projeleri, yaşanan doğal afetlerin facialarla sonuçlanmasının en büyük nedenleridir. Doğayı ve toprak dengesini bozan vadilerde, köylerde, orman ve yaylalarda yapılaşma faaliyetlere göz yumulmamalıdır.
Trabzon, Giresun, Ordu, Rize ve Artvin kıyı bölgelerinden geçen Karadeniz sahil yolu adeta denizle kentler arasına bir set olmuş, yerleşim birimlerini çukurda bırakmıştır. Yeterli tahliye sisteminin olmaması da taşkın ve sel etkisini arttırmıştır. Ne acıdır ki, Bugün Samsun Sarp Sınır Kapısı arasındaki 600 km’lik kıyı şeridinde onlarca irili ufaklı yerleşim alanı, taşkın ve sel tehdidi altındadır" şeklinde açıklamasına devam etti. 

YENİ FELAKETLER KAPIDA
Kaya, açıklamasına şu şekilde devam etti: "Her sel ya da heyelan sonrasında; çözüm sözü verip sözünü yerine getirmeyenler, gerekli denetimleri yapmayıp doğal olaylara açık imara izin verenler, bütün bu yıkımların ve ölümlerin sorumlusudur.
Rantçı zihniyetle, bilimi dışlayan ve doğanın sesine kulak vermeyen anlayışla, ne yazık ki daha çok felaketler görüp, daha çok ağıtlar yakmak zorunda kalacağımızdan endişe duyuyoruz.

NE YAPILMALI?
Bu konuda hükümeti; doğaya, bölge koşullarına uygun, bilimi ve mühendisliği esas alan bir yaklaşımla, ortak akıl arayışı içinde ilgili bütün kesimleri bir araya getirerek konuyu ele almaya ve kalıcı çözümler üretmeye çağırıyoruz.
Dere yataklarına yapılaşmaya ve yerleşime son verilmeli, dere yataklarını ve denizleri doldurarak yol yapma anlayışından vazgeçilmelidir.
Sorun çözmek yerine sorun yaratan, doğayı tahrip eden ıslah projeleri yapılmamalıdır.
Derelere ve vadilere doğasına aykırı şekilde müdahale ederek betonlaştıran HES projelerinden uzak durulmalıdır. Vadi ve havza planlaması ve çevre etki değerlendirmesi eşliğinde projeler üretilmelidir.
Sahil kentlerinde yeterli derecede su tahliye projeleri hayata geçirilmeli ve uzun vadede ulaşım yerleşim alanlarının arkasına alınmalıdır.
Su yollarını, kıyıları, vadileri, ormanları, mezereleri ve yaylaları ranta kurban eden anlayışlara artık yönetme yetkisi verilmemelidir.
Saygılarımla"