İşte o yazı;

Balon: İncecik bir ipliğe bağlar havaya fırlatır sonrada sihirli uçuşunu izleriz, Hafif bir rüzgardan etkilenir ve elimizdeki balon her an patlayabilir veya balona bağlı ince iplik kopabilir.

Biz Türkler balonları çok severiz.(hele renkli balonları ) bize her gün ekranlardan büyük gururla gösterilen ekonomik haber balonlarını seyretmekten hiç bıkmayız. Mesela:

“Ekonomide bütün dünya bize hayran”

“Avrupa, Ekonomide Türkiye’yi örnek alsın”

“Türkiye, Dünya Küresel Rekabet Raporu’nda 16 sıra atlayarak 43. sıraya yükseldi.”

Vay be! Biz neymişiz de  haberimiz yok.

Allah aşkına birisi bana söylesin, neyin rekabetinden bahsediliyor burada.

Sanki Türkiye’de üretime dayalı bir büyüme mi var ki rekabet olsun?

Bu raporun üretimle, istihdamla, ihracatla hiçbir ilgisi yok.

Cari açıkta dünya ikincisiyiz.

Memlekette realist değerlerde bir alış-veriş ortamı dahi yok.

Avrupa’da ekonomik büyüme yavaş olsa da taşlar yerine oturmuş, Türkiye gibi oynak değil.

Almanya üretiyor, bütün dünyaya satıyor. Export da dünya birincisi. Senin neyin var Türkiyem.

Avrupa’ya ekonomik model olmak için ilk önce üretime dayalı bir ekonomi tercih etmelisin.

Türkiye de sadece “sıcak para” var. Bu sıcak paranın sahibi biz Türkler değiliz. Yabancılar.

Yabancı sermaye borsanın yüzde yetmişini elinde tutuyor. Yabancı sermaye, bugün içinde bulunduğumuz koşullarda Türkiye için büyük bir tehlike oluşturuyor.

Zira borsanın kaymağını onlar yiyor. Ellerindeki yandaş medyayı da kullanarak istedikleri şirketlerin borsadaki değerlerini manipüle edip paralarımızı cukkalıyorlar.

Burada size büyük Baron Rothschild´in bir sözünü hatırlatmak isterim: “Bana bir ülkenin parasının kontrolünü verin, kanunlarını kimin yaptığı umurumda bile değil.”

Ben şahsen yabancı sermayeyi ekonomimize faydadan ziyada bir “ekonomik işgal” olarak görüyorum.

Bu tespitin ne kadar doğru olduğunu Türkiye’nin komşularından  herhangi birisiyle olası bir savaş esnasında bire bir yaşayacağız.

Zira meşhur Türk atasözünü hatırlayalım: “Başkasının …… gerdeğe girilmez”

Türkiye’de şimdiye kadar maalesef üretmeden tüketen bir ekonomi modeli uygulandı. Üretmeyen ekonomi daha çok işsizlik doğurdu.

Oysa Güçlü Türkiye’nin yolu üretmekten, istihdam yaratmaktan geçer.

Yandaş medyanın güzel alımlı spikerleri ekranlardan bu iktidarın balonunu şişirmeye devam ediyorlar:

“Türkiye ekonomisi dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi oldu sayın seyirciler.”

Küçük bir tebessüm izleyiciye.

Halk kime inanacak?

Kapkara suratımla, sivri kalemimle bana değil elbette!

Konusunca ağzından bal damlayan alımlı yandaş medyanın spikerlerine inanacaklar.

Bu yandaş medya haberleri de olmazsa hani Dünyadan haberimiz olmayacak, değil mi?

Bu balon haberleri yazanlar önümüzdeki seçimlerde iktidar partisinden mebus adayı olursalar şaşırmayın ha.

Türkiye’de bu  yandaş medyanın güçlü olduğu sürece Halk doğruları asla öğrenemeyecek.

Türkiye’de ekonomi haberleri  yoğun bir beyin yıkama faaliyeti gibi sürdürülüyor.

Türkiye’yi yabancı sermayeye mahkûm edenler ulusal tasarrufların adını neden anmıyorlar?

Türkiye’yi yabancı sermayeye muhtaç duruma bile bile getiriyorlar, Çünkü çıkarları var.

Bakın Avrupa’da, Almanya, Fransa, bunların hepsi de birer ulusal ekonomi olarak sanayileştiler. Avrupa sanayileşirken, dışardan yabancı sermaye mi gelsin diye bekledi? Yok.

Ülkemize giren sıcak paranın vermiş olduğu sanal refah düzeyine inananlar pek yakın zamanda “soğuk duşa” hazır olsunlar. Zira ülkemize ait olmayan paranın sıcaklığı kalıcı değildir.

Zira Türkiye’ye gelen yabancı sermaye hazırcıdır; taş atıp kolunu yormak istemez, hedeflediği karı elde edene kadar o ülkede kalır. Kriz dönemlerinde ise faaliyetlerini durdurup ülkeyi terk ederler.

Biz üretmiyoruz.,İthal ediyoruz! ADETA İKTİDARI METHEDEN ÜLKELERİN EKONOMİLERİNE HİZMET EDİYORUZ.

Siz yine de bana değil de, ağzından bal damlayan birbirinden güzel yandaş spikerlere inanın, fakat sizin için yazdığım bu aforizmayı lütfen dikkate alınız:

“FAZLA RİSK ALMA İŞTAHI  İNSANI UÇURUMA  İTER

SONRADAN AKIL BAŞA GELİR AMA PARALAR BİTER”

Saygılarımla.