Trabzon’da, Karadeniz Teknik Üniversitesi Farabi Hastanesi’nde hiçbirimizin tasvip etmeyeceği olaylar yaşandı. 

Hastanede, akciğer kanseri olan ve aynı zamanda yeni tip koronavirüs (Kovid-19) tedavisi gören bir hastanın hayatını kaybetmesinin ardından hastaneye gelen yakınları güvenlik görevlileriyle ve bir doktorla tartıştı. 

Üzüntüsü öfkeye dönen hasta yakınları güvenlik görevlilerine ağza alınmayacak hakaretlerde ve mukavemette bulunurken, görevli doktor Esra Ersöz Genç’i de oksijen tüpüyle kovaladı. 

Öfkeleri dinmedi, hastanenin camlarını kırarak kamu malına zarar verdiler. 

Yakınlarını da insanlıklarını da kaybettiler.

Doktor hanım şikayetçi oldu. Olay yerine gelen polis saldırganlardan İhsan A.’yı polis merkezine götürdü. İfadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. 

Saldırganın serbest kaldığını öğrenen Genç, sesini twitter üzerinden duyurarak korktuğunu dile getirdi. 

Sesini milyonlar duydu. Destek mesajları ve açıklamalar peşi sıra geldi. 

Zor günlerden geçtiğimiz şu günlerde, omuzlarında ağır yük taşıyan sağlıkçılarımıza kamuoyu sahip çıktı. 

Diğer taraftan ise saldırganlara tepkiler giderek büyüdü. Tutuklanmaları, hapse atılmaları istendi. 

‘Böylelerinin kelleleri alınmalı’ denilerek lanetlendi. 

Her olayda olduğu gibi bu olayda da toplumun tepki ve kınama ayarının topuzu yine kaçtı. 

Herkesin olaya dair düşüncelerini ortaya koyduğu bu olayda, ben size yargının baskı altına alınıp kontrol edilmeye çalışılmasının ne kadar yanlış olmasından bahsedeceğim.

Olayın ardından, saldırganın tutuklanması gerektiği tepkilerin en başında geldi. 

Trabzon Tabipler Odası dahil olmak üzere bir çok yerden saldırganın ‘Tutuklu yargılanmasını talep ediyoruz’ açıklaması geldi. 

Yargıya ve hukukun üstünlüğüne direkt müdahalede bulunulacak kadar bu denli açıklamanın neden yapıldığını ve tutuklamayı gerektirecek bir şeyin olup olmadığını öğrenmek için olayı etraflıca araştırdım. 

Hastanede çıkardığı olaylardan sonra polis merkezine götürülen İ.A., ifadesi alındıktan sonra savcı talimatıyla serbest bırakılıyor. Herhangi bir gözaltı süreci yaşanmıyor. 

Savcı, kamera kayıtlarının incelenmesi gerçekleşmeden, kendisine özetlenen, şikayetçi, müşteki, tanık ve şüpheli beyanlarını dikkate alarak şahsın tutuksuz yargılanması talimatını veriyor. 

Yaşadığı şoku atlayamayan doktor Esra Ersöz Genç’in asıl haykırışı burada başlıyor. Kendisinin işlemlerinin saldırgandan uzun sürdüğünü ifade ediyor. 

Haklı bir serzenişte bulunuyor. Kendisine hak verenler ise doktor hanımı savunayım derken yargıya müdahale etmeye çalışıyor. 

Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı kamera kayıtlarının incelenmesi talimatını veriyor. Yapılan inceleme sonucunda gözaltı gerçekleşiyor.

Gözaltına alınmasının nedenlerine bakıldığında,  ‘güvenlik görevlisine direnme’, ‘kamu görevlisine hakaret ve tehdit’, ‘kamu malına zarar verme’ ve kamera kayıtlarında da yer alan ve doktorun ellerini sıkarak basit tıbbı müdahale ile giderilecek şekilde ‘kasten yaralama’ suçlamalarını işlediği iddiaları yer alıyor.  

Ortada suç belli, kamera kayıtları sabit olmasına rağmen, insanlar saldırgan için tutuklama talep ediyor, yargıya karşı psikolojik harp uyguluyor, akıl vermeye ve kendince yol göstermeye çalışıyor.

Türkiye’de son yılların ne yazık ki en vahim durumlarından biri de herkesin bir başkasının işine karışmaya çalışması, özellikle de hukukun üstünlüğünü sosyal medya başta olmak üzere yaygın medya ve çeşitli sokak eylemleriyle baskı altına alma çabalarıdır. 

İnsanın kendine sorması gerekiyor; Bir yabancı dil öğretmeni olduğunuzu düşünün, size bir turist rehberi sırf yabancı dil bildiği için okuldaki öğrencilerinize dil öğretimi konusunda akıl vermeye kalkıyor. Ne düşünürsünüz?

Hayatınızı futbola vermişsiniz, teknik direktör olmuş ve ömrünüz başarılarla dolu ama iyi bir futbol izleyicisi takımınızla alakalı birçok şeyi bilmediği halde sizi yanlış taktik ve tercihlerle suçluyor. Ne düşünürsünüz?

İyi bir doktorsunuz ve bir eczacı size hastanızı nasıl tedavi etmeniz gerektiği ile ilgili kesin hükümler aktarıyor. Ne düşünürsünüz?

Kısacası, insanların içeriğini ve prosedürünü bilmediği hemen her konu ve olay hakkında uzman görünümünde kurumları yönlendirme çalışmasıdır bahsettiğimiz.

Hastanede yaşanan olaylarda, doktorun darp edilmemesine karşın vatandaşlar tarafından, sosyal medyada darp edilmiş gibi lanse edilip saldırganın tutuklanmasını talep etmek yargıya müdahale etmeye çalışmak ve hukukun üstünlüğünü tanımamaktır. 

Ben şimdiye dek yüzlerce adli ve idari vakaya tanıklık ettim. Bu olaya benzer hiçbir olayda tutuklama görmedim ama polis merkezine getirildikten sonra gözaltına alınanları çok gördüm. 

Burada toplum vicdanını soğutmayan tek şey, saldırganın ilk akşam gözaltına alınmamasıdır. Bu tepkide de insanlar haklıdır. Ancak, ikinci gözaltı sürecinin ardından ‘asalım, keselimler’ ile ‘tutuklansın’ söylemleri asla doğru bir yaklaşım değildir. 

Adalet, bir ülkeyi bir arada ve ayakta tutan en önemli güçtür. Adaletin tutarsızlık gösterdiği hiçbir ülkede vatandaşı ne mutlu ne de tatmin edebilirsiniz. 

Toplumsal tepkilere ve kamuoyu baskısına göre değişkenlik gösteren adaletin terazisi şaşmaya mecburdur. Asla muktedir olamaz. 

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanun Önünde Eşitlik” başlığını taşıyan 10’uncu maddesinde belirtildiği gibi; 

“Her insan ve her meslek adalet önünde eşittir. Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar”.

İnsana karşı işlenen her suçun cezasını sosyal medya paylaşımlarının değil, Türk Cumhuriyeti Anayasası’nda belirtilmiş, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan yazılı kuralların verdiği açıktır. 

Yaşanan olaydan ötürü üzüntülerimi belirterek doktor hanıma, güvenlik görevlilerine ve hastane personellerine geçmiş olsun dileklerimi özellikle iletiyorum. 

Yargıyı her defasında bilerek ya da bilmeyerek baskı altına alan bu anlayış ve tutumun da asla kabul edilebilir olmadığını belirterek artık yargının baskı altına alınması anlayışından vazgeçilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum. Türk doktorlarına güvendiğiniz gibi, Türk yargısına da güvenin ve hukukun üstünlüğünü sosyal medyanın üstünlüğü gibi bir popülist yaklaşıma ezdirmekten artık kaçının.