61SAAT HABER SERVİSİ

Trabzon Barosu tarafından Zorlu Grand Otel’de saat 12:00 düzenlenen olan “Anayasa değişikliğini tartışıyoruz” konulu panel öncesinde bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Süheyl Batum, Zorlu Grand Otel’de basın mensupları soruları yanıtladı. 
Basın açıklamasına Trabzon Baro Başkanı Av. Sibel Suiçmez ile Giresun ve Gümüşhane Baro Başkanları da katıldı. 

HOLLANDA’YI EN AĞIR LİSANDA KINIYORUM
Toplantıda konuşan Feyzioğlu, ilk olarak Hollanda krizine değindi. Sözlerine,  “İthal saman getirttik, ihtiyaç oldu. Şimdi sanıyorum ithal mağduriyete ihtiyaç vardı getirttik. Bu bir ithal mağduriyet” diyerek başlayan Feyzioğlu, şu şekilde devam etti: “Bu yanlış anlaşılmasın. Almanya’yı da hele hele Hollanda’yı diplomatik lisanda söylenecek her ağır lisanda kınıyorum. Kendilerine hiç demokrasi ülkesi, demokrasi havarisi gibi sıfatlar takmasınlar. Çifte standardın dibini gösterdiler. Öte yandan uluslar arası gelişmeleri yakından izleyen bir kardeşinizim. 
Dünyada sığ popülist bir siyaset yükseliyor. Avrupa’da bu sığ popülist siyasetin en prim yapan malzemesi Türk ve İslam malzemesi. Aralarında oturulup görüşülmüş bir anlaşma olduğunu düşünmüyorum. Ama al gülüm ver gülüm ilişkisi bas bas bağırıyor. Herkes mutlu. Tavşana kaç, tazıya tut. 

MAĞDURİYETE İHTİYAÇ VAR, EKMEK ÇIKMIYOR
Hollanda kendi içinde yükselen yabancı düşmanlığının iç politikada oya dönüşmesini istiyor. Ve mağduriyete ihtiyacı var. Türkiye’de siyasi iktidar, artık kimse tarafından mağdur edilecek konumu yok. Ben mağdurum dediğinde kargalar güler hale geldi. OHAL KHK’sı ile istediğini at. Hakimler önünde memura dönüşmüş. Frenleyecek hiçbir mekanizması kalmamış. Bugüne kadar içerde işletilen mağduriyet taktiği, işleyecek halde değil. Burada da bir mağduriyete ihtiyaç var ama içerde ekmek çıkmıyor. Türkiye’den gelmek isteyen ve önce ki uygulamalara göre defalarca izin verilmiş olan sayın bakanları ‘Hayır gelemezsiniz’ diyerek Hollanda kendi kamuoyuna, ‘Bakın aslanlar gibi mücadele ediyoruz’ diyerek müthiş bir prim yapıyor. Pası alan Türkiye’de ki siyasi iktidar, ‘Bakın görüyor musunuz bizden korkuyorlar, bizi mağdur ediyorlar. Biz oraya geliriz’ diyerek içerde yakalayamadığı mağduriyeti, ithal ettiği mağduriyetle ikame ediyor. Yani bir koyundan iki post çıkmış duruda. Hollanda popülist siyasetçisi mutlu, Türkiye’de popülist siyasetçi mutlu. Olan Avrupa ile Dünya ile ilişkileri çağdaş standartlar üzerine oturtalım ki iş yapalım, kavga gürültü istemiyoruz diyen milletimize oluyor. Referandum sürecinin zamanlamasının yanlışlığını bir kez daha ispatı” diye konuştu. 

BELKİ MEYDANLARDA BİZE KONUŞMA FIRSATI… 
‘Hayır’cılara baskı uygulandığı şeklinde ki iddialara ise Feyzioğlu, “Daha çok baskı bekliyoruz. Akıllarından geçenleri geri koymasınlar. Hayal edip henüz uygulayamadıkları baskı varsa onları da uygulasınlar. 17 Nisan’dan sonra imkanları olmayacak. 16 Nisan’da Türk milleti dur diyecek. Tapuyu istiyorsun, tapuyu vermiyoruz diyecek. İçlerinde kalmasın bu baskılar. Bize uygulanacak her baskı sayesinde gönüllere daha çok giriyoruz. Belki meydanlarda bize konuşma fırsatı verilmiyor ama, biz ailelerin sofralarına girdik. Türk milleti, zulüm sevmez. Zulüm uygulayanı görür not eder. Şuan da Türkiye’de bir mezalim var, zalim elinde ki her yetkiyi acımasız kullanandır. Mazlum ise derdini düşüncesini anlatmaya gayret edenlerdir. Biz ne yapıyoruz, ellerinde bir bardak var saklanmış avuç içlerinde. Bu sürahi ‘Evet’ mi diyorlar, biz açıyoruz bardak mı sürahi mi milletimiz karar versin diyoruz. Biz milletimize güveniyoruz” ifadelerini kullandı.

BATUM: TBMM 3 YETKİSİNİ KAYBEDİYOR
Batum ise, “bu anayasa değişikliği iyi kötü anayasanın ötesinde. Türkiye’nin rejimini değiştirecek olan bir Anayasa değişikliği.. Büyük tuzaklar içeren dedim. Bir de Türkiye’nin rejimini kim ne derse desin değiştirecek. Birincisi şu; gerçekten bu anayasa değişikliği meclisin temel yetkilerini kabul edilebilir ötesinde ortadan kaldırıyor. Nedir derseniz? 3 yetkisi var.. Bir istediği her alanda kanun yapmak ve bir alan o ülkede düzenlenecekse ilk önce yasayla düzenlenir. TBMM’nin birinci yetkisi yasalar yapmak her alanda, hangi alan düzenlenecekse ilk önce o alanda yasa yapma yetkisi.. Bu kalkıyor, Cumhurbaşkanı kararnameleri getiriliyor. Kararnameler yasaya hiç gereksinim olmadan yasanın olmadığı alanlarda bile, sonrada yasaya dönüşme yetkisi olmayan bir durum.. TBMM yasa yapma yetkisini kaybediyor veya çok sınırlandırılıyor. Parlamento denetim yetkisi var. Bu anayasa değişikliği ile denetim yetkisi neredeyse mümkün olmayan bir hale düşüyor. Yok denecek kadar. Gen soru yok, görev sırasında güven oylaması yok.. Sözlü soru yok.. Denetim yok. Ama sadece bu da değil. Cezai denetim dediğimiz esas önemli olan mahkemenin önüne getirme olasılığı da yok.. Eskiden bir basan 55 milletvekili ile denetim yolu açılırken şimdi 301.. Salt çoğunluk.. Burada ki bütün hukukçu arkadaşlarım bunun farkında. Neredeyse denetim yok demektir..
Üçüncüsü bütçe.. TBMM son derece sınırlanmış, esas yetki Cumhurbaşkanına verilmiş.. Kanunu yapamazsa bir önce ki yıl yeniden değerleme ile Cumhurbaşkanını yeniden değerlemesi ile gündeme geliyor" dedi.

EYALETLERE YÖNLENDİREBİLECEK YETKİLERİN TANINDIĞI… 
Yürütme yetkisi…Yasama yetkisi kullanılamayacak halde. Yargı yetkisi de Cumhurbaşkanı üstlenmiş vaziyette.  Geri kalanları da parti başkanı şapkası ile mensup olduğu parti çoğunluğu TBMM’de. Dolayısıyla 3 yetkiyi elinde toplayan bir ülkede bu rejim değişikliği.. Denetlenmeyen, inanılmaz yetkileri olan bir ülke. Buna tek adam yönetimi denir. Demokratik değildir, bu net rejim değişikliği… Türkiye içinden çıkılmaz bir girdaba götürdükleri kesin. 
Çünkü bu anayasa kabul edildiğinde o zaman bu ülkeyi yönetenlerin diktatör olduğunu ileri sürebelek, diktatör değilseniz gelin yetkilerini şu yönde kullanacak diyerek bu ülkeyi federasyonlara yerel yönetimlere güçlendirerek eyaletlere yönlendirebilecek yetkilerin tanındığı anayasa.. Bence bu Hollanda ve Almanya birinci perdedir.  Bu anayasa bunun yolunu açacak tuzaklarda doludur. Bu bilinç bir şekilde koyulmuştur…” dedi. 
Türkiye Barolar Birliği siyaset yapıyor eleştirilerine ise Feyzioğlu, “Bu çalışmayı yapmak Türkiye Barolar Birliğinin görevidir. Kanunla bu yetkiyi verilmiş başka meslek örgütlüde yoktur. Kanunun 130. Maddesine göre çıkan kanun veya kanun taslaklarının değerlendirilmesi görüşlerin kamuoyuyla paylaşılması Barolar Birliği ve Baroların ödevidir” şeklinde yanıt verdi.

AVUKATLARIN ÇOĞU HAYIR MI DİYOR?
Feyzioğlu, “Avukatların ezici çoğunluğu hayır diyor.. Biz yoklamamızı yaptık. Milletimizin yüzde ellisinden fazlasının hayır diyeceği anketlerle önünüze geldiği halde, siyasi partiyle şuan da bağlantısız olmanız gerektiği halde, bir siyasi partinin önüne düşüp nasıl ‘Evet’ propagandası yapıyorsun. Bunu Cumhurbaşkanına sormayan, ‘Avukatların tamamı hayır mı diyor?’ da propaganda yapıyorsun diyemez… “ dedi. 

BATUM: 120 BİN KİŞİLİK MECLİS YAPSAYDINIZ
Değişikliğin ardından TBMM’de milletvekillerinin ne yapacağı sorusuna ise Batum, “Bu değişiklik geçse, milletvekillerinin en ufak işlemi yok. Bir takım kurallar koyma yetkileri olacak. Ama inanılmaz geniş bir alan Cumhurbaşkanına verilmiş. Yargı tamamen Cumhurbaşkanına verilmiş. Bu 600 milletvekili ve 18 yaş tamamen işlevsiz kalacak. Meclisin işlevsiz kalacağı gerçeğinin üstünü örtmek için getirilmiş bir şey… Eğer meclis bu kadar işlevsizlikle keşke 600 kişi yerine 60 bin kişi yapsaydınız. Hiç olmazsa işsizliği katkı olurdu.. Hatta bu parayı 2’ye bölseniz 120 bin kişilik meclis olurdu. Bizleri de bak doğrudan demokrasiye geçtik biraz daha ikna etme vesilesi olurdu.. “ diye konuştu. 

100 BİN KİŞİNİN CUMHURBAŞAKINI ADAYINI BELİRLEMESİ… 
100 bin kişinin imza atarak Cumhurbaşkanı adayı belirlemesi ile ilgili maddeyi yorumlayan Batum, “Daha önce de 20 milletvekili gösteriyordu. Ben bunun Milletvekillerine verilmiş hak olduğunu düşünerek Cumhurbaşkanı adayını belirleyen biri olmak istedim ama partiden oldum. 100 bin kişi önemlidir ama partiler kendi adaylarını koyduklarında Türkiye’de 100 bin kişinin imzasıyla gelecek kişinin Cumhurbaşkanı olma şansı düşüktür. Şimdi bunu engellemek için şu yapılabilirdi. O sırada ben şunu iddia etmiştim. Partiler de belirler demiyor. O yüzden onun da  600 milletvekili, 18 yaş gibi işlevsiz bir durum olduğunu düşünüyorum. Ben bunların elma şekere gibi dağıtılmış ve beceriksiz olarak dağıtıldığını düşünüyorum” dedi. 

ERTELEME OLABİLİR Mİ?
Erteleme ihtimali olup olmadığı şeklinde ki soruya Feyzioğlu, “Ertelenme ihtimali olduğunu sanmıyorum. Biz çalışmak zorundayız. Anlatmak zorundayız. Süheyl hocayı işten attılar. Vatana gidiş bildiğini anlattığı için. Anayasa Profesörünü Anayasa anlattığı için işinden attılar. Her gün sosyal medyada aldığımız ölüm tehditlerini saymıyoruz. Girdiğimiz salonlarda yarım metre dibimde söylediklerimizi kayda alsın diye polis kamerası, bizi koruması gereken o sebeple tahsis edilmiş yakın koruma ekipleri biz içeri giremeyiz deyip salonun dışında.. Salonların son anda iptali. Son dakika salon iptali… Son dakikada parası verilmiş salonun parasının iadesi.. Aklınıza hayalinize gelmeyen her baskı ile karşı karşıyayız. Söylediklerimizden rahatsızlar. Bizim bütün yaptığımız avuç içinde saklanan bir cismi açıp budur diye göstermek” diye konuştu.

BİN KERE SÖYLEDİM
Feyzioğlu, kendisi hakkında ortaya atılan “Münevver Karabulut’un katil zanlısını savundu” ve “PKK’lının cenazesini savundu” iddialarına da, “İki aşağılık iki sefil iftiradan başka yapıştıracakları bir şey yok. Onların tek merkezden ürettikleri hakaretler var ya bin kere söyledim bir daha söyleyelim. Ben hayatımda hiçbir katili savunmadım. Münevver Karabulut’un katili onu savunduğumu ispatlasınlar ama ispatlayamayan şerefsiz oğlu şerefsizdir. 
Terörist cenazesi diye bahsettikleri o aşağılık adamların bahsettiği Tahir Elçi’nin cenazesidir. Tahir Elçi Diyarbakır Baro başkanı… Ağzından çıkan son cümle hendeğin önünde bölücü örgütün silahı namlusu önünde burada silah istemiyoruz diyordu. Bu cümle havada asılıyken sırtından vurup öldürdü. Aylarca terör örgütü orada keşif yaptırdı. Ramazan Solmaz, ne zaman keşif yapmaya gitsek bombalı araç patlattılar. Niçin bu Tahir Elçi’yi vuran kurşun bulunasın diye.." dedi.

ASLA SİZE İZİN VERMEM
Feydizoğlu, "Devlet egemenliği bölücü terör örgütüne devredilirken neredeydi.. Sen Tahir Elçi’nin ailesi Cizre’de olacak, Diyarbakır’da olacak. Ondan sonra televizyon programında çıkap bu örgüt Terör Örgütü müdür diye soracaksın o insanın oraya sağ diye dönmesini bekleyeceksin. Tahir ile siyasetinde asla birlikte değildim. Tahir bizim baro başkanımızdı, ben Türkiye Barolar Birliği başkanıydım. Tabunu sırtladım. Sayın Başbakan gece aradı, başsağlığı diledi. Doğrudan hedefsiniz sayın başkan dedi. Yakından en iyi şekilde koruyacağız dedi. Gittim Hilton’a.. Devlet egemenliğini buralardan ne halde olduğunu anlamazlar. Sabah bana koruma tahsis edilmiş 12 tane civan geldiler. Ölüm tehdidini öğrendim, koruma istemiyorum dedim. Başkanım dediler olmaz öyle şey birlikte ölürüz dedik. Asla size izin vermem, dedim. Ama ne yaptılar Diyarbakırlı meslektaşlarımız. Tabutun üstünde Diyarbakır Barosunun 50 senelik flaması vardı. O flamayı aşağılık adamlar terör örgütünün PKK’sı diye satmaya çalışıyor. Onların yüreğinin yetmediğini, kafasının almadığını ben en riskli ortamda söyledim. Bunlar satılık adamlar, aşağılık adamlar. İspat etsinler terör örgütünün bayrağının altına girdiğimi varım yoğum onlarındır" şeklinde konuştu.