Doğu Karadeniz'in illerinden biri olan Gümüşhane için harekete geçildi. Bölgenin tanıtımı ve turizmini geliştirmek adına öğretim görevlileri ve turizm elçileri Gümüşhane'yi incelemeye başladı. Gezgin ve ayrıca yazar olan İsmail Şahinbaş, Gümüşhane'yi gezerek incelemelerde bulundu.

Şahinbaş gözlemlerini kaleme aldığı yazıyı yayınladı.

İşte Şahinbaş'ın o yazısı;

2009 yılının Eylül ayından başlayarak 2010 yılının Şubat ayına kadar Gümüşhane coğrafyası üzerine Gümüşhane Valiliği adına çalışma yaptım. Yaptığım bu çalışma çok kapsamlı bir çalışma değil, bir tanıtım kitabının eksik kalan kısımlarının tamamlanması üzerine idi. Bu yüzden bu güzel coğrafyayı tam olarak ve tüm mevsim şartlarında gezme ve görme imkânım olmadı. 

Gümüşhane iki dağın arasında bir şehir. Kış aylarında güneşi sabah on gibi ancak görebilirsiniz. Ve güneş öğleden sonra iki gibi de kaybolur. 28 Eylül 2009 günü şehir merkezine tam 10 cm kar yağmıştı. 

İşim gereği çok seyahat ettiğimi bilen dostlarımın bana sık sorduğu soruların başında; ‘ülkemizin en güzel yeri’ neresi olduğudur. Bu sorunun bence tek bir cevabı var, o da bu ülkenin her tarafı cennet olduğudur.

Bu ülkede güzel olmayan bir coğrafya yok. İnsan çeşitliliği, bitki ve yaban hayatı çeşitliliği ile yarışır düzeyde. Doğa da ne kadar değişik türden çiçek varsa, bu ülkede o kadar değişik kültürel yapı var. Bu zenginlik dünyada hiçbir yerde yok. Net olarak biliyorum ki; yok. Ülkemizde bulunan dağlardan daha yüksekleri var ama mitolojik öykülerle süslenmiş bir Ağrı Dağı gibi, çiçeklerle bezenmiş bir Kaçkarlar gibisi yok. Dünyanın çeşitli yerlerinde kilometrelerce uzanmış kumsallar var ama Antalya sahillerinde olduğu gibi bir antik kentin içerisinden denize girilen bir yer yok.

Anadolu dünyanın en üst kültürü 

Bu liste uzar gider. Üç iklim tipinin bitki ve hayvan çeşitliliği sağladı, Asya, Avrupa ve Afrika arasında böylesine bir kara parçası hiçbir yerde yok. Anadolu dünyanın merkezidir. Bir de Anadolu ismi sadece bir coğrafi terim değildir. Anadolu, dünyanın en üst kültür değerinin kısaltılmış halidir.

Gelelim bugünkü konumuza. Ne zaman bir tanıtım yazısı yazsam mutlaka ön kısmına içerisinde yaşam şansı bulduğumuz bu büyülü coğrafyadan söz ederim. Çünkü büyük resme bakmadan, küçük resmi anlamak bazen zor olabilir. Bazen de tam tersi durum olur elbet.

Sonbaharın kışa döndüğü bir zamanda görme şansına eriştiğim Krom Vadisi, Gümüşhane şehir merkezine 60 km mesafede bulunuyor. Vadi, şehrin kuzey yönünde Yağlıdere Köyü’nün sınırları içinde bulunmakta. İkisu Mevkii’nden ayrılan Karaca Mağarası yolu takip edilerek, mağaranın takribi 30 km doğusunda yer alan vadiye ulaşılır. Krom Vadisi’ne, şehir merkezinden giderken kullanılan yolun 35 km’lik bölümü asfalt, 20 km’lik bölümü stabilize olup, vadinin içinden geçen yol, topraktır. 

Eski çağlardan beri önemli bir geçiş bölgesi üzerinde konuşlanmış olması ve İmera, İstavrit gibi dönemin önemli merkezlerinin arasında kalması, Krom Vadisi’ni sürekli bir cazibe merkezi haline getirmiş. Krom Vadisi’nin maden kaynakları bakımından da zengin olması nedeniyle yüzyıllar önce binlerce kişiye ev sahipliği yapmıştır. Bölgede tescillenmiş 15 kilise ve şapel bulunmakta. Ama durumları pek iç açıcı değil. Bu ibadethanelerin dışında bir kemer köprü ve Nanak Köyü’nde surlarının bir kısmı hala ayakta olan bir kale bulunmakta. Vadide, Rumlardan kalma taş evler orijinalliğini korumakta. Vadi aslında tümden koruma altına alınmalı. Sadece mimari eserler değil, içerisinde hala yaşayan insan dâhil edilmeli bu korumaya. Nanak Köyü ve Bulut Mahallesi’nde ki taş evler, tarihi değirmen görülmeye değer nitelikte.

Bölge ile ilgili çok fazla bilgi bulunmamasına rağmen yapılan araştırmalarda Krom Vadisi'nde, Osmanlılardan önce yerleşmiş bulunan ve madenlerde çalışan yerli halkın, Bizans Dönemi’nde Hristiyanlaştığı ve zamanla Hristiyan papazların etkisiyle dillerini unutarak bugünkü Yunancaya çok yakın Rumca kullanmaya başladıkları, Hristiyan halkın 1920'lerdeki nüfus mübadelesine kadar yörede yaşadığı ve Hristiyanlığı da yaşattıkları bilinmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 1461 yılında Trabzon’u fethetmesinden 1700 yılına kadar, yörede yaşayan insanların dinine karışılmamış. İmparatorluk, 1700'lü yıllarda Hristiyanlara, Müslüman olmaları durumunda bazı imtiyazlar sağlayacağını duyurunca yöre halkının bir kısmı İslamiyeti seçmiş. 1856 yılında İmparatorluk, herkesi inancında serbest bırakmış. O tarihten sonra Hıristiyanlar, yıkılan kiliselerini onarmış ve birçok kilise yapmışlar. Bugün ayakta kalan kiliselerin birçoğu, o dönemde yapılmış kiliselerdir. 

Krom Vadisi ya da Kromni, bir zamanlar bu bölgede çok farklı dinden, çok farklı ırktan insanların yaşadığı, nüfusunun bir ara 10 binleri bulduğu bir coğrafya idi. Bu vadi içerisinde I. Dünya Savaşı kadar yerli Rum ya da Yunan kökenli insanların dışında Müslüman ve Hristiyan Türkler, Kürt, İranlı, Alman, Fransız, Macar ve Arnavut kökenli insanlar da yaşamış. Osmanlı’nın en büyük gelir kaynağı konumunda olan zengin krom madenleri hem bölgeye ismini vermiş, hem de kültürel bir yapı oluşmasını sağlamıştı. 

Bölge, yüksek rakımı ve temiz havası nedeniyle yaz aylarında  çevre illerden gelen göçerler tarafından kullanılmakta. Vadide yaşayan bu nüfus, tarihi eserlerin diğer bölgelere nispeten daha sağlam ve bakımlı kalmasını sağlamış. Nitekim Gümüşhane’de çatısı hala sağlam kalabilmiş ender kiliselerden biri de bu bölgededir. Gerek bakir doğası, gerekse asırlardır taşıdığı tarihi dokusuyla Krom vadisi, korunmayı ve özel ilgi görmeyi hak eden bir mevki konumunda.