Şube yönetim kurulu adına Prof. Dr. Hakan Karslı tarafından yapılan yazılı açıklamada, 11 maddelik öneri başlığı da yayınlandı. İşte açıklamanın tamamı.

On dokuz yıl önce  İzmit‘te, Adapazarı`nda, Gölcük‘te, Yalova‘da ve İstanbul‘da binlerce insanımızın ölümüne, kentlerimizin yıkılıp harap olmasına yol açan büyük Marmara Depremlerini yaşadık ve Ülke olarak büyük bir yasa boğulduk, yüreğimiz yandı. Bu vesile ile bu depremlerde vefat eden tüm vatandaşlarımıza tekrar Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diliyoruz. 

Bilindiği üzere Yerküre üzerinde en büyük enerji boşalımı olan Deprem doğal olayı sonuçları itibariyle insanlığın yaşadığı en önemli afetlerin başında yer almaktadır. Ülkemiz dünya’nın en önemli deprem bölgelerinden olan Alp-Himalaya deprem kuşağında yer almaktadır. Bununla birlikte, Ülkemiz topraklarının %66’sı 1’inci ve 2’inci derece deprem bölgesinde bulunmakta, nüfusunun %70’inin ve büyük sanayi tesislerinin %75’inin bulunduğu bölgelerde, büyük bir deprem olma ihtimali çok yüksek olup, büyük can ve mal kayıplarına yol açan depremlerle sık sık karşılaşılmıştır. Sadece depremler nedeniyle, son yüzyıldır hemen hemen 100.000 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir ve doğal kaynaklı afetlerin neden olduğu doğrudan ve dolaylı ekonomik kayıplarının ülkemizin GSMH’nin %3’üne karşılık gelmektedir. Halkımızın güvenli barınma hakkı ve sağlığı hiçe sayılarak depreme dayanıklı yapı tasarım ilkeleri ve zemin özellikleri dikkate alınmadan konutlar, sanayi tesisleri, ulaşım - iletişim altyapıları inşa edilmesi, bunlara bir de kalitesiz ve yeterli kontrolü olmayan yapılaşma eklenince yaşadığımız bu felaket kaçınılmaz olmuştur. Yaşanan bu afet sonucu yitirdiğimiz insanların acısını yüreğimizde taşıyoruz. Deprem sonrasında yaşamları kararan insanların yaşadığı sosyal deprem ve umutsuzluğun bir daha yaşanmaması için yetkilileri uyarıyor, duyarlılığa davet ediyoruz.

Geçmişte birçok yıkıcı depremlerde meydana gelen can ve mal kayıpları gibi gelecekte de meydana gelebilecek depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrama riski her zaman mevcuttur. Bu nedenle, her yıl yaşananlardan dersler almak için Ağustosun 17'sinde yakın tarihimizde yaşadığımız 7.4 büyüklüğünde 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminin anma kapsamında, 7.2 büyüklüğünde 12 Kasım 1999 Düzce Depremi, 5.9 büyüklüğünde 19 Mayıs 2011 Simav Depremi, 5.4 büyüklüğünde 22 Eylül 2011 Erzincan- Kemah Depremi, 7.1 büyüklüğünde 23 Ekim 2011 Van Depremi ve 5.6 büyüklüğünde 09 Kasım 2011 Van-Edremit Depremlerindeki can ve mal kayıplarını ve yaşadığımız büyük acıları anlamak, unutmamak ve unutturmamak ve bu kapsamda toplumun depreme karşı hazırlıklı olması, deprem tehlikesi bilincinin yerleştirilmesi ve deprem olayının kamuoyu gündeminde kalmasını sağlamak için hatırlatmayı bir sorumluluk biliyoruz.
Ancak görüyoruz ki, Ülkemiz deprem gerçeğine karşılık halen daha, yerleşim ve yapılaşma amaçlı yer seçimi çalışmalarında mühendis, mimar ve şehir plancılarının deprem riski konusundaki uyarıları dikkate alınmamakta, hukuksal ve ekonomik önlemler için yeterli ve etkin adımlar atılmamaktadır. Deprem ve afet gerçeği artık herkesin hemfikir olduğu ve bu konuda ortak eylem kapsamında çalışmalar yapılması gereken en önemli konulardan biridir. Ülkemizin her kesiminde yetkililer tarafından, deprem ve afetlere karşı dirençli ve güvenli yerleşim yerlerinin belirlenmesi, halkımızın güvenli yapılarda yaşaması ve afetlere hazır olmasının sağlanması konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Depremlerin herhangi bir irade ile durdurulması mümkün değildir. Doğanın bir gerçeği olan depremler önlenemez, ancak alınacak akılcı ve bilimsel önlemler, bilinçli eğitim ve planlı yerleşim ile deprem zararlarını azaltabilir. Bir doğa olayı olan depremlerin afete dönüşmesi, felaket olarak yaşanması halkımızın yazgısı olamaz, olmamalıdır. 

Her ne kadar 17 Ağustos 1999 depremi İstanbul ve çevresinde büyük etkisi olmuş ise de, acıları ve travmaları Ülkemizin her tarafında hissedilmiştir. Bu vesile ile deprem açısından ilimizi de bilimsel verilere dayanarak değerlendirmek ve ona göre tedbirlerimizi almak durumundayız. Kısaca belirtmek gerekirse, son 15 yıl içerisinde Doğu Karadeniz Bölgesinde deniz içinde ve çoğunlukla büyüklükleri 5.0’den küçük olmasına rağmen, özellikle Trabzon il ve ilçelerinin sahil kesimlerinde önemli derecede hissedilen depremler meydana gelmiştir. Bu depremler Karadeniz’de daha önce hidrokarbon arama amaçlı yapılan sismik çalışmalarla belirlenmiş olan Güney Batı-Kuzey Doğu uzanımlı kırıklarda (faylarda) (doğudan batıya, Rize, Trabzon ve Ordu kırıkları veya fayları) meydana gelmiştir. Her ne kadar deniz içinde bazı faylar belirlenmiş ise de, Doğu Karadeniz bölgesinin deniz içi fayların varlığı ve sistematik davranışları tam olarak haritalanmış değildir. Dolayısıyla, Doğu Karadeniz Bölgesi deniz alanının Jeofizik ve Jeolojik verilerle detaylı şekilde araştırılması ve jeotektonik yapının ortaya çıkarılması gerekmektedir. Böylece, özellikle 18 Mart 2018'de yayımlanan ve 01 Ocak 2019'da yürürlüğe girecek olan Yeni Bina ve Deprem Yönetmeliği gözönüne alınarak, Trabzon ili’nin deprem açısından tehlike değerlendirmelerinin ciddi olarak yapılması gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü Trabzon ili çevresinde çarpık ve kontrolsüz bir yapılaşma çok hızla ilerlemektedir. Yeni imar düzenlemeleri (Kaşüstü, Yıldızlı, Söğütlü, Of, Çukurçayır, Boztepe, Beşirli, Konaklar, vd.) ile çok yüksek katlı binalar, dere yataklarına, dağ yamaçlarına ve deniz-dağ arası geniş düzlüklere (ki bu alanlar ~50m’yi aşan kalın alüvyonal malzemeleri, kil, kum, silt, çakıl karışımı içermektedir) yapılmaktadır. Bununla birlikte, özellikle ilimiz sahil kesimlerinde sürekli deniz dolguları yapılarak yeni alanlar oluşturulduğu da dikkatten uzak tutulmamalıdır.  

Hatırlatmak isteriz ki, deprem hasarları sadece deprem oluştuğu merkez etrafında değil, çok daha uzak mesafelerdeki yerleşim yerlerinde de önemli hasarlara ve can kayıplarına neden olabilmektedir. Bu durum depremin büyüklük veya küçüklüğünden ziyade, yerleşim yerlerinin üzerine kurulduğu zeminlerin deprem dalgalarının geçişi sırasındaki yerel dinamik davranışları ile ilişkilidir. Bunlar, zeminin gelen deprem yüklerini büyütmesi, zemin sıvılaşma, zemin hakim titreşim sürelerinin artması ve temel kaya topoğrafyasının deprem dalgalarını odaklaması ve saçması olarak bilinmektedir. Depremin en fazla hissedildiği, etkilediği ve hasara neden olduğu alanlar zayıf dayanımlı zemin olarak tanımlanan, kalın alüvyon tabakalarının yeraldığı dere yatakları, deniz kenarları ve diğer düzlüklerle, aşırı eğimli ve kalın toprak örtülü dağ yamaçlardır. Bununa birlikte, yeraltı su seviyesinin yüzeye yakın olması ve sağlam zeminlerin yani temel kayanın topoğrafyası da depremin zemin davranışı etkileyen önemli unsurlardır. Bunların en tipik örneklerini ülkemizdeki, 1970 Kütahya-Gediz depreminin 135km uzakta Bursa ovasındaki Tofaş fabrikasına verdiği ciddi hasarlardan, 1999-Kocaeli depremlerinin 140 km uzaklıktaki İstanbul’un belirli semtlerinde verdiği can ve mal kayıplarından (örnekler artırılabilir) bilmekteyiz. İlginç bir örnek, Meksika Körfezin’de meydana gelen 1985-Michoacan depremi (8.1 büyüklüğünde) Mexico City şehrine ~400km olmasına karşılık şehirde çok büyük hasarlara neden olmuştur. Çünkü Şehir, alüvyonal malzemelerle dolmuş ve yeraltı su içeriği yüksek olan bir Kanyonun (dolmuş derin bir vadi) üzerine kurulmuştur. Bu gerçek ancak deprem sonrası depremin bu kadar uzakta çok fazla hasar vermesinin nedenlerinin Jeofizik Mühendisliği yöntemleri ile araştırılması sonucu ortaya çıkmıştır. 

Depremle yaşamayı öğrenmek zorunda olduğumuz Ülkemizde; Doğa olaylarının afete dönüşmemesi, toplumsal acıların tekrar yaşanmaması için, daha önce defalarca belirttiğimiz bazı konuları bir kez daha hatırlatmayı mesleki sorumluluk olarak görüyoruz.
Sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının oluşturulmasında Meslek Odalarımızın en önemli görevlerinden biride mesleki denetimdir. Buradaki amaç, hazırlanan yer inceleme ve değerlendirme (zemin etüt) raporların bilimsel ve teknik şartlara uygun olarak yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesidir. Ancak; deprem ve afetlere karşı sağlıklı ve güvenli yerleşim alanlarının, nitelikli yapılaşmanın sağlanmasına yönelik olarak meslek Odalarımızın yapmakta olduğu, kamusal mesleki denetim kapsamında yapılan rapor onayları, 02.08.2013 tarih ve 28726 sayılı Resmi Gazete‘de yayımlanan, 6495 sayılı "Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun‘da; Madde 73 p) 1ı) 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununun 8. maddesine eklenen 1ı) bendi ile kaldırılmıştır. Kaldırılan mesleki denetim yetkisinin ivedikle iade edilmesi gerekmektedir. Böylece, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı açısından, kamusal mesleki denetim kapsamında yapılan rapor onayları, yeni mevzuat düzenlenmesi ile yeniden tesis edilmeli ve standartlara uygun olmayan niteliksiz mühendislik hizmetleri önlenmelidir.
Depreme dayanıklı yapı tasarımı için planlı ve plansız tüm alanlarda yapılacak tüm zemin etütlerinde mutlaka Jeofizik Mühendisliği hizmetleri etkin ve yetkin şekilde yer almalıdır.
İmar planına altlık teşkil edecek jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütler yapılmadan yeni yerleşim yerleri belirlenmemeli ada ve parsel bazlı tüm yapılaşmalarda mühendislik hizmeti almayan hiçbir uygulamaya ruhsat verilmemelidir. Bu kapsamda halen yürürlükte olan, İmar Barışı uygulamasının güncellenmesi ve yapılacak denetimden sonra uygun olup olmadığa göre ilgili binaya gerekli belgenin (Yapı Kayıt Belgesi) verilmesi gerekmektedir.

Riskli alanlar imara açılmamalıdır. Bilimsel normlara dayalı yer seçimi yapılmalıdır. Niteliksiz yapı üretimi engellenmelidir.
Binayı yıkan depremin dinamik parametreleridir. Zeminin dinamik özelikleri Jeofizik Mühendisleri tarafından hesaplanmaktadır. Yer seçiminde ve yapılaşmada zemin özelliklerine göre binalar yapılmalıdır.
Merkezi ve yerel idarelerde zemin etüt raporlarının standartlara uygun yapılmasının sağlanması ve denetimi için Jeofizik Mühendisi istihdamı arttırılmalıdır. Kamusal denetim etkinleştirilmelidir. Yerel idarelerde zemin etüt raporlarının kontrolü ve gerekli durumlarda yerinde denetimi amacıyla Jeofizik Mühendisi istihdamı zorunlu hale getirilmelidir.
Yapı Denetim Yasası, İmar Yasası, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Yasa ve ilgili diğer yasa ve yönetmelikler, TMMOB ve Meslek Odaların önerileri alınarak yeniden düzenlenmelidir. Mühendislik hizmeti almamış hiçbir yapıya ruhsat verilmemelidir.
4708 Sayılı Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliği değiştirilmeli, yapı üretim sürecinden bitimine kadar önemli bir rol oynayan Jeofizik Mühendislerinin Teknik Müşavirlik Kuruluşu veya Yapı Denetim Kuruluşu ortağı olma zorunluluğu getirilmelidir.

6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve Kanunun Uygulama Yönetmeliği”nde, mevcut binaların değerlendirilmesi, riskli bina tespitleri ve güçlendirme çalışmalarında yapılacak tahribatsız incelemelerde Jeofizik Mühendisliği hizmetleri zorunlu hale getirilmelidir.
Ülkemizin genelinde olmak üzere İlimizde de, deprem başta olmak üzere, herhangi bir doğal veya doğal olmayan olay sonucu oluşması muhtemel bir afet sonrasında halkımızın toplanma, kısa süreli yaşamını sürdürme ve güvenliğinin sağlanacağı alanlar yeterli değildir ve çoğunda da yoktur. İllerin deprem tehlike derecelendirmeleri dikkate alınarak bu tür alanların oluşturulması ve korunması gerekmektedir.

Yukarıda sırlanan tüm konularda Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi olarak her zaman desteğe ve hizmete hazır olduğumuzu İlimizin yöneticilerinin ve yetkililerinin bilgilerine sunarız.
Sonuç olarak, bir doğa olayı olan depremlerin önlenemeyeceğini ancak alınacak bilimsel önlemler ve bilinçli eğitim ile en aza indirilebileceğini unutmamalıyız. Bu nedenle, her zaman ısrarla önerimiz olan "Afetler Sonrası Krizi Değil, Afetler Öncesi Riskler Yönetilmeli" ilkesini yetkililere ve halkımıza hatırlatmaya devam edeceğiz.
TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Trabzon Şubesi olarak, depremle iç içe yaşayan ülkemizde, yaşayacağımız depremlerin yıkıcı afetlere dönüşmemesi için akıl, bilim ve mühendislik gerçekleri doğrultusunda hareket edilmesi gerektiğini ifade ediyor, depremlerde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımızı bir kez daha saygıyla anıyoruz.

"GELECEK NESİLLERE GÜVENLE YAŞANABİLİR ve GÜZEL BİR TRABZON İÇİN"