Hani derler ya, “Hırsız içeriden olunca kapı kilit tutmaz” diye…

Bu şehrin derdi tam da budur birader.

4.685 kilometrekarelik şehirde bir dikili ağaçları bulunmazken, ellerine balta alıp gezenleredir sözüm;

Dertsiniz Trabzon’a kardeşim!

Hem içerdesiniz, hem dışarda…

Çalıyorsunuz..!

Trabzonluların hayallerini, beklentilerini, ümitlerini yok ediyorsunuz.

İşiniz gücünüz, atılacak adımlara çelme takmak.

Trabzonlu olmakla, Trabzon’a muhaliflik arasında öyle sıkışmış bir haldesiniz ki;

Neyi eleştirip, neyi sahiplenmeniz gerektiğini düşünemez olmuşsunuz.

Her şeye…

Ama her şeye takmışsınız.

Kente AVM yapana ‘Elin gâvuru..!’ der, karşı çıkarsınız.

Özel hastane yapılır; siyasi malzeme ararsınız.

Size göre;

-Yol

-TOKİ projeleri

-Postane

-Pastane

-Otel

-Tünel

-Restoran

-Yenilenen kamu binaları

Hepsi zarar…

Alayı fuzuli iş.

Zemin etüdü için Akyazı’ya ilk kazma vuruldu ya, hani…

Şimdi de şehir hastanesine diktiniz gözleri.

Adam çıkan habere yorum yazıyor.

(Ne bileyim işte öyle gelmiş aklına.)

“Şu güzelim yere hastane yapılır mı?”

Öteki, “Köyün başına hastane diktiler” diye çemkiriyor.

Beriki “Şehrin göbeğinde, kalabalığın ortasında branş hastanesi mi olur!” Diye sallıyor.

Dedik ya…

Sığmıyoruz hemşerim.

Sırf gönlünüz olsun diye Mars’a mı gidelim!

Topu topu, 4.685 kilometrekarelik şehir.

Dolayısıyla.

Ya köy, ya da sahil.

Önceleri, yap - işlet - devret modeline takmışlardı.

Devlet ben yapacağım dedi, kimseyi kesmedi.

Neden?

Marazlık olsun.

Arıyorlar…

Geçmişe özlem var çünkü.

Allah sizi inandırsın.

Etkililer elini taşa götürmese var ya…

12 kişilik hasta odalarında keyifle yatacaklar.

Öyle sosyal güvenceyle falan da değil ha…

Ahırdaki tek öküzün parasıyla!