Oturumun açılışında bir konuşma yapan Yüksek, Türklerin hep bir sıkıntı içerisinde olduğunu ifade ederek, “Niye Türkler hep sıkıntı içerisindedirler. Niye güç oluşturamazlar bu hepimizin hayali olmuştur. Şükürler olsun bu hayaller fikirlere dönüşmeye başladı. Zaman içerisinde bu fikirleri inşallah projeler haline getiririz. Ve büyüklerimiz bu projelere sahip çıkar.

TÜRK’ÜZ DEMEYE UNATIR HALE GELDİK

Maalesef bu coğrafyada Türk’üz demeye utanır hale geldik. Türk’üz dedikçe kafatasçı olduk. Ancak biz Türk’üz ve bundan utanacak bir şey yok. Bu coğrafyada Türk olmak onur verici bir şey. Ancak Türk’üm demek utanılacak bir şey haline geldik. Biz bu kavrama sahip çıkacağız… Bunu birlik beraberlik içerisinde yapacağız. İnadına kardeşlik, inadına Türkiye diyeceğiz. Bugün Doğu Türkistan’da eziyet içerisinde olan Türkleri bir araya toplayıp onların yardımına koşacağız” dedi.





ÖZ KÜLTÜRÜNE SAHİPLENMEKTEN ÇEKİNİR HALE GELDİ
Oturumda ilk olarak Serbest Mimar Hilmi Şenalp “Türk Dünyasındaki Mimarlık” konulu bir sunum gerçekleştirdi.
Şenalp, Türk insanın klasik dönem sonrasında özgün bir eser geliştiremediğini kaydederek “ 19. Yüzyıldan sonra Tük insanı kendi öz kültürünü sahiplenmekten çekinir hale geldi. Üretim nerdeyse tamamen donmuştur.
1950 sonrası tarihi şehir yapısı soyutlanmış, medeniyetsizleşmiştir. Modern kültürün mahalli renkleri ciddi ve nazarı farkı almadan global kültürün sıradan köyleri haline geldi.
Anadolu’nun her şehri ile birlikte İstanbul’da bundan nasip aldı. Şehri şehir yapan değerler manzumesi bozuk para gibi harcandı” dedi.



2. DÜNYA SAVAŞINDA BOMBALANMADIK AMA…
“Tarihi eserlerin korunması kültürün yeniden üretilmesi hafızanın tazelenerek ortak şuurun oluşturulması kültür noktasında çok önemlidir” şeklinde sözlerine devam eden Şenalp, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“ 2. Dünya savaşında Berlin ve Tokyo’da ki tarihi eserler yeniden aslına uygun inşa edilmesine karşın bizim burada böyle bir bombalamaya maruz kalmayan tarihi yapıların yok olması dikkat çekicidir.
Özellikle 50 sonrası bu perişan halin izah edilmesi mümkün değildir. İstanbul ve Anadolu’nun ahşap yapı stoğu neredeyse yok olmuştur. Mevcut kültürün bu suretle tahribi, vasıfsız binalar üretmemizin ana sebebi olmuştur. Mevcut anlayış devam ettiği takdirde, dini sevil ucube restorasyonların korunma anlayışı gelecektir.
Önce kendi kültür ve sanatımızı kavrayıp yapılan şehircilik müdahaleleri, eski eserleri tahriplerden öteye gitmiyor”





DÜNYADA HİÇ BİR MEDENİYET BÖYLE MİMARİYE SAHİP DEĞİL
Oturumda ikinci olarak Uzman İnşaat Mühendesi Abdulkadir Akpınar ‘Kainatın Sırları - Geometri ve Türk İslam Mimarisi” konulu bir sunum gerçekleştirdi.
Akpınar, Türk İslam Mimarisindeki geometrik şekillere dikkati çekerek, “Dünyada hiçbir mimari hiçbir medeniyet böyle bir mimariye asla sahip değildir.
Bu yapılarımızla ilgili gerçek anlamda üniversitelerimizin hiçbir araştırması olmamıştır. Oysa bir Japon grup Sultan Ahmet Camii’nde bize geldiğinde “bu eserler bizde olsa biz camdan fanus yaparız her gün bunların önünde ibadet yapar tanrımıza şükrederiz” dedi.
Üniversitelerimizden özür diliyorum ancak araştırmıyoruz. NASA araştırıyor. Dünyayı araştırıyor kainatı araştırıyor. Bu şekillere NASA’nın dediği şey şu: 500 yıl önce yapılmış ve bilgisayarda hiçbir hata ve yorumsuz olarak yapıldığı görülüyor.
Bizim medeniyetimiz matematiği, geometriyi temel kabul etmişler, ahşapta alçı üzerinde, zeminde tavanda bütünüyle geometri çalışmışlar.
Türk medeniyetini yeniden inşa etmek için gerçek anlamda bilime sarılmamız gerek. Bilim inancımızın medeniyetimizin tarihimizin tam içerisindedir. Dünyada üçgenleri işleyen başka mimari medeniyet yok” dedi.

TÜRK KÜLTÜRÜ BATI DA Kİ İNSANA DEĞİL İNSANLIĞA ÖNEM VERİR
Oturumda son olarak, Serbest Mimar Ragıp Buluç, “Başkentin Kent Mobilyaları Kuleler” konulu bir sonum gerçekleştirdi. Buluç, “Kültürün elle tutulabilen ve tutulamayan değerleri olduğuna inanın bir insanım” şeklinde başladığı konuşmasına şu şekilde devam etti:
“Türk kültürü batı kültürü gibi insana değil, insanlığa önem vermektedir. Siz her hangi bir dilde İnsanlık öldü mü diye bir cümle biliyor musunuz?
Kore harbinde bir yaralı askerin 30 kilometre sırtında taşıyan Türk erine “niye bunu yaptın?” diye sorduklarında “İnsanlık Öldü mü?” diye cevap vermiştir.
Batı yaşam biçimi ve tarzı insana önem veriyor. Ancak Türk kültürü insanlığa kıymet veriyoruz. Bu misafirperverlik olarak çıkıyor ortaya”
Mimarlığın taş taş üstüne koyma sanatından önce bir yaşam biçimi olduğunu kaydeden Buluç, “Bir mimar tarafından böyle oturulacaksınız dendiği için ben buradayım. Bu yaşam biçimi içinde insanlığı kapsadığı zaman Türk kültürünün doğru noktalarına gideceğimize inanıyorum.
Bugün yaptıklarımız gelecekte bizim kimlik bilgisi olacak. Mimarlık ölçülebilir değerlerden, ölçülemeyen değerler üretmektir. Türk kültürünün içinde ki özne insanlığa verilen kıymet ve değerdir. Orta Asya’da ki Türk devletlerinden inanılmaz bir arabesk yaklaşım görüyorum. Altın yalızlı boyanmış heykeller bunlar Türk kültüründe var mı?. İnanıyorum ki Türk kültürü özüne dönecektir” ifadelerine yer verdi.
Oturumun ardından, katılımcılara Mimar Sinan Heykeli verildi.