Vermeden almak Allah’a mahsustur derler. Ne kadar da doğrudur değil mi? Peki, ne verdin de, ne bekliyorsun?... Bunun için söylenmiş öyle güzel sözler var ki aslında bunlardan biri de; ne doğrarsan tabağına o gelir kaşığınadır.
***
Trabzonlu gençlerin en büyük dertlerinden biri de projeleri ve hayallerini gerçekleştirmelerinde yanlarında kimsenin olmayışı. Bir etkinlik yapmak istediklerinde ya da bir projeleri olduğunda gidecek ne bir iş adamı ağabeyleri var yanlarında, ne de proje ortağı bir finans insanı. Biri kitap yazıyor, diğeri tiyatro sahnesi açıyor, diğeri müzik yapıyor albüm istiyor. Tabii ki hepsine yetişmek güç, ama kaçının elinden tuttuk ki? Birileri ona yürü demeden onların yürümesini beklemek ise bizim hatamız. Güzel projeleri finanse edebilmeniz için Trabzon’da bir dayınız (!) muhakkak olmalı, yoksa işiniz bir hayli zor. Burası Türkiye, gerçeğine ben inanmıyorum mesela... Çünkü burası Dünya! Ne zaman ki, emeğe değer verilir ve insanlara eşit yaklaşmayı öğrenirsek, işte o zaman dayı arayışlarını rafa kaldırır, kültürlü ve sosyal bir sosyal çevre oluruz.
Hiç unutmuyorum, Avrupalı İktisatçı bir bilim adamı konuşmasında şöyle demişti bir konferansta: “Türkiye’de yaşiyorsaniz eğer, size lazim bir dayi! “Yani onlar bile bizim farkımızda aslında… Ötekileştirmek, berikeleştirmek değil de, benim ki sadece biraz farkındalık yaratabilmek hepsi bu.
Genç neslin elinden tutmak, tarlaya gübreli buğday ekmek gibi bir şey olsa gerek. Gübresiz buğday, buğdaysız ekmek, e emeksiz de yemek olmaz değil mi?  Emek edene sende destek vereceksin ki yürüyecek peynir gemisi yoksa biliyorsunuz ya hikâyenin gerisini işte o malum hikâye malum gemi vesselam…
***
Temel, hakkıyla kazandığı ehliyet sınavından sonra, maddi imkânsızlıklarından dolayı bir türlü ehliyetini alamıyormuş. Sonunda, canına tak demiş ve atlamış külüstür ekmek teknesine çıkmış yola… Rutin bir trafik kontrolünde çevirmeye yakalanınca görevli emniyet memuru “ehliyet” diye sormuş haliyle. Bizim ki yapıştırmış hemen: Verdin mi da, istiysın?