Kıyas edecek bir başka millet yok…

Sonsuz merhamet ve feraset sahibidir ahalimiz.

Öyle ki.

Kapısına geleni buyur etmeden, yedirip içirmeden asla salmaz.

İşte sebep budur ki;

Vatan dediğimiz bu kutsal, yorgun topraklarda, sayısız Suriyeli mazlumu ağırlamaktayız yıllardır.

Biz diyelim üç, siz deyin beş milyon sığınmacıya açtık kapılarımızı.

Dolayısıyla.

Herkesin…

Dağa doğrusu diğer tüm devletlerin görmezden geldiği bu küresel zulüm karşısında üzerimize düşeni fazlasıyla yapmaktayız.

Aşımız, ilacımız, her şeyimiz ortada.

Hiçbirinde gözümüz yok.

Helali hoş olsun.

Olsun olmasına da…

Şöyle de bir gerçek var meydanlarda.

Bizler, canlarını kendi memleketlerinden kaçarak kurtaran bunca insanı samimiyetle ağırlayıp, onlara böylesine kucak açmışken…

Üstüne, bu da yetmez deyip, Suriye topraklarında canla başla savaşırken…

Bütün bunların sebebi…

Ve o zulmün mimarı…

Esad’a karşı bu sessizlik nedendir?

Yanlış anlaşılmasın.

Beş milyon mülteci sokağa insin, bağırıp yırtınsın tabi ki demiyoruz.

Lakin.

Şurada birkaç gün önce...

Sekiz canımız, evladımız gitti o topraklarda.

Ne için, spor olsun diye mi oradaydılar?

Tabi ki değil.

Hiç kimsenin umursamadığı Suriye topraklarını güvenli hale getirip, asıl sahiplerinin yuvalarına dönmeleri için bu mücadele.

Ne acıdır ki.

Emzikli evlatlarımız öksüz, çiçeği burnunda gelinlerimiz dul kalıyor bahse konu bu mücadele uğrunda.

Aciz değil, güçlüyüz hamdolsun.

Yani acımızın hesabı soruluyor, sorulmaya devam edecek.

Anlatmak istediğimiz, tüm bunların yaşandığı bir ortamda…

Evlerimizin konuğu…

Dertleriyle dertlendiğimiz sığınmacıların artık sessizliğini bozması.

Nitekim.

‘Üstünde yaşayamazsak altında yatarız’ dediğimiz bize ait topraklara yakışan da budur.

Sözün özü onlara…

Çok sevgili Suriyeliler.

Bizde misafir baş tacı…

Ekmeğimizi böleriz.

Suyumuzdan veririz de...

Sizde üç beş kişi toplanıp, Esad’a bir sesleniverseniz!