Trabzonspor eski divan başkanı Ali Özbak kalp rahatsızlığı nedeniyle dün gece hayata gözlerini yumdu. Camiada büyük bir hüzne neden olan ölüm haberi üzerine Trabzonspor başsalığı mesajı yayımlandı.

Bugün 14.00'da Trabzonspor Divan Başkanlığı'nda düzenlenecek olan törenin ardından defnedilecek olan Özbak'ın son yazısının Trabzonspor Dergisi'ne yayınlandığı açıklandı.

Bordo mavililer resmi sosyal hesapları üzerinden yaptıkları paylaşımda Özbak'ın son yazınına yer verildi.

ALİ ÖZBAK'IN CENAZE TÖRENİ 61SAAT TV'DE CANLI YAYINLANACAK
DETAYLAR BURADA - TIKLA ÖĞREN


İşte Özbak'ın Trabzonspor Dergisi'nde çıkan son yazısı;

Doğum gününde hayatını kaybeden esi Genel Sekreterimiz ve Divan Başkanımız Ali Özbak son yazısını Avni Aker’e veda sayımız olan Trabzonspor Dergisine yazmıştı.

1966 ÖNCESİ ŞEHİR STADYUMU!

“İdmanocağı -İdmangücü Rekabeti”

Ali ÖZBAK

Bugünkü ‘Avni AKER Stadyumunun’ ismi o günlerde (1978 öncesi) şehir stadı ya da yeni saha idi. Zira bir de eski saha (Bugünkü Orman lojmanlarının bulunduğu alan) vardı.

Yeni saha, kendinden çimdi ama topraksı kısımları da vardı.

Eski saha kum-toprak karışımıydı.

Bugünkü; 19 Mayıs Kapalı Spor salonunun yerinde tarla gibi bir top oynama alanı ile Yavuz Selim sahasının yerinde ‘çamur deryası olan’ bir top saha vardı.

Bu top oynama alanlarını destekleyici bağlamda, o güne göre düzgün bir futbol sahası da Trabzon Lisesi’nin vardı.

Lise futbol sahası, ‘birçok kişinin öğretmeni ve bazılarının da antrenörü olan Hayrettin Gür’ün öncülüğünde’ Trabzon futboluna çok katkı sağladı!

Bir de bugünkü Ticaret Lisesi’nin yerinde top oynanan, tarla biçiminde de bir saha vardı.

Tüm bunlardan ötürü, Trabzon Kavakmeydan semtine ‘Trabzon Futbol Mabet’ yeri deniliyordu!

Neden eski ve yeni saha deniliyordu?

Trabzon futbol kulüpleri 1949 yılına kadar ‘müsabakaları’ eski sahada oynuyorlardı. 1949 sonrası şehir stadyumunda oynamaya başladılar. İki sahayı birbirinden ayırt etmek bağlamında; birine eski, diğerine ise yeni saha söyleniyordu!

İdmanocağı ve İdmangücü 1949 yılı sonrası idmanlarını eski sahada yapıyorlardı, müsabakalarını ise yeni sahada oynuyorlardı.

Trabzon’daki İdmanocağı – İdmangücü rekabetinin ne denli soylu olduğunu; bu eski sahada oynadıkları müsabakalar dahi ortaya koymuşlardı.

Zira büyüklerimden dinlediğim ve o günü yansıtan resimlere baktığımda; Güç-Ocak maçlarında yan yana oturan taraftarları, herhangi bir taşkınlığa sebebiyet olmazdılar.

***

Aynı gün izlediğim iki idman!

Ben, İlkokulu Erdoğdu Mahallesi’ndeki İsmetpaşa’da okudum.

O süreçte Çarşamba günleri okul yarım gündü.

Bir Çarşamba günü, Ocaklı olan sınıfa arkadaşlarımız, bu hafta sonu “Ocak-Güç” maçı var, öğleden sonra gidelim “Ocak idmanına” dediler

Kaya DÖLEKLİ, Ocaklı bir sınıf arkadaşımızdı. Onun öncülüğünde doğruca eski sahaya gittik.

Ben, o gün hem İdmanocağı, hem de İdmangücü soyunma odalarını gördüm ve öğrendim.

Her iki kulüp oyuncuları idman hazırlıklarını soyunma odalarında yaptılar.

İdmanocağı eski sahada, İdmangücü ise lise sahasında idman yaptılar.

Ben, ağırlıklı olarak İdmanocağı idmanını izledim ama bir sürede İdmangücü idmanını izledim.

Ama asıl duyguyu İdmanocağı idmanında yaşadım.

Nasıl mı?

Nihat KARANİS, idmana gelen ve benim tanıdığım ‘ilk İdmanocağı’ yöneticisiydi!

O, bir İdmanocağı yöneticisi olduğu için, benim gözümde bir dağ misali kadar büyüktü!

O nedenle takıldım Nihat Karanis’in arkasına!

O yürüyor ben yürüyordum, o duruyor ben duruyordum. Manevi duygu bağı ne büyük bir şey!

Ben, bunu günlerce keyif duyarak arkadaşlarımla paylaşan oldum.

Düşünebiliyor musunuz, bırak bir resmi müsabakayı, bir idman ve bir yöneticiyi ‘o süreçte izlemek’ ne keyif verici bir durum!

İlk izlediğim İdmanocağı-İdmangücü müsabakası 1956-1957 sezonunun ikinci yarısındaki lig şampiyonluğu maçıydı.

İdmanocağı il lig şampiyonluğunu mağlup olduğu takdirde kaybediyordu ve öyle de oldu. İdmangücü müsabakayı 2-1 kazanarak il şampiyonu oldu.

Bu müsabaka İdmangücü’nün ikinci golünü röveşata ile Yılmaz PİROĞLU atmıştı. O gol Yılmaz Piroğlu’nu futbolculukta zirveye taşımıştı!

Ben, bu maçı bugünkü maraton tribününde (o zamanlar açık tribündü) izledim. Maç biletini, günlük okul harçlıklarımı yemeyerek, biriktirerek aldım.

Yani: kısacası bu maçı izleyebilmek için okulda birkaç gün aç durmayı dahi kabullendim.

Maçı kaybedince, oturduğum yerden bir süre kalkamadım. Yanıma gelen yaşlı bir Ocaklı amca, “kalk yavrum benim de senin gibi içim yanıyor ama evine git annen-baban seni bekler” dedi.

Atapark’a geldiğimde ne göreyim!

Zağnos Köprüsü üzerinde bir kalabalık doğu istikametine doğru yürüyorlar…

Yaklaştım, ellerinde bir Sarı-Kırmızı bayrağa sarılı tabut!

Oradaki müsait birine sordum ki; bunlar ne yapıyorlar?

Sorduğum kişi, şu cevabı veriyor “İdmanocağı mevtasını define getiriyorlar!”

Anlayacağınız o süreçte ‘İdmanocağı-İdmangücü’ hangisi diğerini yenip il şampiyonu olursa; bir tabutu diğerinin renkleri ile örterek ‘mizansen bağlamda’ defin töreni de yapıyorlardı!

Bu örnek; o süreçte Trabzon futbolunu il olarak ‘ülke bazında temsil eden’ güzide iki kulübün ‘İdmanocağı-İdmangücü’ rekabetinin boyutunu anlatmaya yeterlidir diye düşünmekteyim.

Bir de saha yerleşimindeki paylaşımından biraz söz edeceğim!

Bugünkü Avni Aker (o günkü şehir stadı) kapalı tribünün güney kısmı İdman Güçlülerin, kuzey kısmı ise İdman Ocaklıların oturma yerleriydi.

İster İdmanocağı - İdmangücü maçı olsun, isterse bunlardan biri bir başka takımla maç oynasınlar; birbirlerine asla fiili bir müdahalede bulunmazlardı! Ancak, sözlü olarak birbirlerine slogan atarlardılar…

Yani iki camia arsındaki rekabet, ne boyutta ise, bu rekabette her iki taraftar grubunun gösterdiği olgunluk ‘bunun en azından iki misliydi!’

Bunu, bir başka benzetme ile şöyle de ifade edebiliriz!

Bugünkü Fenerbahçe–Galatasaray rekabetinin ülke bazındaki ivmesi neyse, o gün il bazında İdmanocağı ile İdmangücü rekabetinin ivmesi de aynıydı!

Ama bir fark ile ‘İdmanocağı – İdmangücü’ rekabetinin temel ilkesi erdemlilikti!

İdmanocağı, 1962-1963 sezonunun ikinci yarısında İdmangücü’ne arka arkaya iki maç kaybediyor. Ve hem de aynı hafta içerisinde!

Niçin iki maç arka arkaya oynandı?

Biri, ‘özel kupa’ öteki ise ‘ligin ikinci yarı’ maçlarıydı!

İdmangücü, bu maçların ilkini 4-1, ikincisini 4-2 kazandı. Hem o özel kupayı ve hem de 1962-1963 il lig şampiyonluğunu kazandı.

Şimdi alıntı olarak dinlediklerimi aktarıyorum…

İdmanocağı taraftarlarının büyük bir bölümü, bu kayıplar sonrası Ziya Bey Kulüp Lokalinden iki adımlık Şehir Kulübü’ne yemek yemeye dahi gidemiyorlardı…

Bunları, Ziya Bey Kulüp Lokalinde boyunları bükük olarak gören Antrenör Kaptan Sebahattin CANOĞLU, “Nedir bu vaziyetiniz, ölünüz mü var?” diye onlara seslenmiş!

Onlar, “Kaptan keşke ölümüz olsaydı; yenilgiden ötürü sokağa çıkamıyoruz”

Kaptan, “Sizi gayet iyi anlıyorum! Onlar, bizi ‘bizim silahlarımızla (İhsan ÖZTÜRKMEN, Necati FUNDA)’ vurdular. Biz de onları gelecek sezon ‘onların silahları ile (Cenap GENÇ, Ergin GÜRSES)’ vuracağız. Ergin ve Cenap’ı transfer edeceğiz” demiş!

İdmanocağı, 1963-1964 sezonu için Cenap Genç’i transfer etti ama Ergin Gürses Galatasaray’a transfer oldu. Onu alamadı.

İdmanocağı, 1963-1964 sezonunda ligde İdmangücü’nü her iki maçta (2-1, 3-0) mağlup ederek il şampiyonu ve devamında da Türkiye Amatör şampiyonu oldu.

Ben, 1956 ile 1966 yılları arasını keyif alarak yaşayan bir İdmanocağı taraftar mutluluğuna erişenim. 8 il şampiyonluğu, 3 Türkiye Amatör şampiyonluğu yaşayanlardanım!

Tıpkı, 1973 ile 1985 arasını mutluluk duyguları ile yaşayan Trabzonsporlular gibi!