Trabzon büyükşehir belediyesi isminden anlaşıldığı gibi büyükşehirmidir,büyükşehir gibi yönetilebilmektemidir,büyükşehir olmayı haketmişmidir tartışmaya açık konuların başında gelmektedir.Bana göre zorlama büyükşehir ancak bu kadar olur.

Bazı vatandaşlar soruyorlar “Büyükşehir olduk da bize ne faydası oldu” diye.Su faturalarının tarife kısmına ve ya emlak vergilerinin artış yüzdelerine bakmaları yeterli olacaktır.

Bugün herkesin diline doladığı trafik sorunumuza küçük dokunuşlar yapıp zaten hepimizin yaşıyor olduğu sorunları tekrarlamak ve tazelemek istedim.Gerçi bu konu detaylarına inildiğinde her mahalle,her sokak için sayfalarca yazılacak bilgi anlamına gelmekte ama ben biraz yüzeysel geçeceğim.

Sadece Trabzon’da değil Türkiye’de Yolunda gitmeyen ne varsa örnek olarak hemen Avrupa devletleri gösterilir biliyorsunuz.Özellikle hayatının büyük bölümünü yurt dışında geçirmiş ve türlü zorluklar çekmiş büyüklerimiz anlatmaya başladıklarında vay be demekten kendimizi alamayız.İnşaatlarda,fabrikalarda çalışan gurbetçilerimiz birde bu kadar zorluğun üzerine “trafikte çok beklerdik,çarpık yapılaşma vardı,akmayan sular,kesilen elektrikler yakamızı bırakmazdı” gibi konuları hiç dillendirmişmidirler..zannetmiyorum.Kentleşmenin ne denli düzenli ve sert kurallarla şekillendirildiğinden bahsederler hep.Haktan hukuktan ve Müslüman olmamalarına rağmen dolandırıcılık ve rüşvet kervanının Türkiye’den çok çok az olduğu örneğini verip inceden de dokundururlar.

Trabzon’da trafik denilince akla belli başlı mahallelere hala bu yüzyılda saatlerce ulaşamıyor olmamızın rezilliği gelir.Boztepe’de oturanlar ve ya Beşirli’de oturanlar beni çok daha iyi anlıyordurlar elbet.İlçeler arası sorunlara hiç girmiyorum.Kısmen her mahallenin trafik çilesi vardır ama bazı yakın mahallelere bile 1 saat kuyrukta 1 saatte dolmuş içinde olmak üzere 2 saatte gidilebildiğini biliyoruz.Mesela Yomra çıkışından Akçaabat çıkışına en iyi ihtimalle trafik yoksa 1 saatte gidilebildiğini bilmiyor olamazsınız herhalde.Yol boyunca tin tin giderken önce evleri sonra yolları yapan yöneticilerimizi anıyoruz en çok değilmi.

Son yılların internet fenomeni olan Teoman Yılmaz abimiz ne diyor kentimiz için ? ”Bu kentin bir master planı yok “diyor.Peki nedir bu master planı.Kim yapar,neye göre planlanır bu plan.Yenir mi ? içilir mi? Akşama kadar sokak sokak gezip aynı tarz konular etrafında dönüp dolaşıyormuş gibi gelebilir hepinize ama hemen hemen her konunun sonunu master planımız yoktura bağlamak doğrumdur sizce?

Valla bana göre doğrudur..

Bir şehrin uzun vadede gelişme şeklini gösteren ve buna göre yerleşim yerlerini,alt yapını,otobüs duraklarını,okulunu,hastaneni uygun yerlere konumlandırabiliyorsan 10 numara yöneticisin benim gözümde.Ama bir planın yoksa ve günü kurtarmaksa tek derdin Alem-i Cihan olsan ne farkeder,silinip gidersin ilk seçimlerde.

İnanıyorum ki gelişmeyerek,büyümeyerek,iki adım ileri gitmeyerek büyükşehir ünvanı almış kentimin insanlarına sorsak ilk seçimde kim başkan olsun diye,çoğu parti önemli değil cevabını verir.İş yapabilen ve Trabzon’un değerlerine sahip çıkabilen kim varsa o gelsin başa cevapları ağırlık kazanır.

Trafik sorunumuzu biraz karikatürleştirerek örneklendirmek isiyorum,

Biliyorsunuz Trabzon’un nefes almasını isteyen herkes bunun hava kirliliği ve ya park sorunundan geçmediğini,Trabzonspor’dan geçtiğini bilir.Takım kaybetmiyor,biraz da üst sıraları zorluyorsa hayatının büyük kısmı yolunda gidiyor hissi oluşur yöre insanımızın damarlarında. Enflasyonmuş,işsizlikmiş,hastalıkmış pek umurunda olmaz.Maç günü küs oldularıyla barışır,selam vermedikleriyle merhabalaşır.

Ta ki maç sonrası evine gitme telaşına düşene kadar..

Diyelim ki maç gece 22:00 da bitti.Hava hafif yağmurlu.Şemsiyeni stada almadıkları için arabanda bırakmışsın ama el mahkum evine gideceksin.

Maça da çoluk çocuk gelmişsin.”Baba haberin olsun maça bu hafta beraber gidiyoruz,sakın beni atlatmaya kalkma” diyen çocuğunu evde bırakacak değilsin ya!

Maçta öyle zevkli geçmiş ki 3-0 almış Trabzonspor maçı.

Maçtan hemen sonra Takım soyunma odasına gitmemiş,sahanın ortasında 10 dakika hoptek oynamışlar diyelim.

Öyle ya takım hoptek oynarken dermisin ben seyretmeyeyim de biran önce eve gideyim.

Demezsin değil mi?

Hadi maçı kaybediyor olsak dersin ki lanet olsun bu takıma,kalmayayım trafiğe! Çıkar gidersin evine.

Ama olmuşsun zevkten dört köşe Hiç aklına gelirmi dışarda seni bekleyen keşmekeş.

Gelmez değil mi?

İşte tüm mutluluğunu biraz sonra karışmak zorunda olduğun trafikte bırakmak üzeresin.

Evine gitmek isteyen insan kalabalıklarıyla doluyor yeni stadımızın çevresi.Siz stad çevresi dediğime bakmayın.Boşluk nerede varsa oraya arabasını çeken insanlardan bahsediyorum.Deniz kenarlarına,üç şerit kapatarak yol üstlerine,kaldırımlara,kavşaklara,yaya geçitlerine,ceplere,beşirlilere,yıldızlılara park eden insanlardan..herkes maçtan çıkıp biran önce evine gitmek istediği için en uygun nereye çekerim telaşına düşüyor taraftarlar maç öncesi.Bu telaş maç sonrasında tam bir işkence,çileye dönüyor.Yaklaşık 30 bin kişi maçtan çıkıyor ve bir bölümü her yerden geçebilirim mantığı ile yürümeye başlıyor.Bir bölümü arabalarına binip çıkış noktalarına yükleniyor.Tahmini 5 bin araç aynı anda kontak çevirdiğinde ne olabilir sorusunun cevabı oynanıyor Akyazı’da.Önlerde değilseniz iki saatlik bir sınav sizi bekliyor demektir.İlk yarım saat önünüzden karınca sürüleri gibi geçmekte olan insanlar yüzünden hareket edemezsiniz.Biraz ilerliyoruz galiba dediğinizde arabasını tam yolun ortasına çekip gitmiş ama geri gelmeyi unutmuş bir sürücüyü beklersiniz türlü sövmeleriniz arasında.Belkide kontağı kapatıp bir mucize olmasını bekleyivermek en mantıklısı gibi gelebilir de size.

Maç başlamadan önce herkesi koordineli bir şekilde park yerlerine yönlendiren görevlileri maç sonlarında görememek ve bu kadar kalabalığı kendi haline bırakmak nasıl bir vurdum duymazlıktır.Stadı yaparken hafif raylı sistem ile stada gelişi kolaylaştırma gibi benim bile bir çırpıda aklıma gelen yöntem hiç düşünülmüşmüdür ve ya trafikte sıkışıp kalmış belediye ototbüsleri sırf bizi daha çok çileden çıkarmak için mi tahsis edilmiştir.

Peki bunca karmaşanın tek sebebi yönetici kimliği taşıyanlarmıdır sizce.iğneyi başkasına batırırken çuvaldızı kendimize batırmayacakmıyız.Her maça tek başına arabasıyla gelmek keyfinden feragat edemeyen bizlerde de çok büyük hatalar yokmudur.

Ben bu hafta maça gitmedim,neden biliyormusunuz.

Yukarıda yazanları tekrar okuyun o zaman.