Ülke gündeminin çok hızlı değiştiğini ifade eden Çakıroğlu, şu ifadeleri kullandı:

Ülkemizde gündem çok hızlı değişiyor, ivme o kadar yüksek ki bırakın öngörüler üzerinden yarına yön vermeyi, bugün olanı tam manasıyla topluma anlatamıyoruz.

Net şekilde anlatsak bile topluma bunu anlamak için fırsat, zaman vermiyoruz.

Dün de öyle oldu, başkanlık hevesi, özenti, güç aşkı, güçlü olma hırsı...

Toplamı bir sistem ortaya çıkarttı.

Bu sistem bize özgü dediler, tam da öyle oldu. Hakikaten bize özgü, ne olduğu belirsiz bir sistemi bize "uçacağız, dünyaya hükmedeceğiz" naraları arasında oylattılar.

Bakanlar siyaset dışından olacaktı, koalisyon olmayacaktı falan, filan...

Bu özentilerden biri de yerel yönetimler konusunda kısmen oldu ve siyasetin masasında kapalı zarf olarak duruyor.

Bu zarf bu seçimde açılacak ve "özerk yerel yönetim" söylemi ayyuka çıkacak.

Ucube gibi duran ve ütopyadan öteye geçemeyen  Türk Tipi Başkanlık Modeli'nin aktör yaptığı Hdp'nin kapalı zarfının içinde  en önemli taleplerden biri bu olacak.

Daha önce Akp'li siyasetçilerin dillendirdiği ve bugün muhalefetin dillendirdiği "özerk yerel yönetim" kabul etmek gerekir ki bölücü siyasetin argümanı olmaktan öte anlam ifade etmez.

9e501e84-5921-4b3c-b40d-ec9e4b6acc69

Bugün yerel yönetimlere bakalım.

Şirketler kurabilen, işçi alan, gelir elde eden, mülk satan, ihale yapabilen yani Akp iktidarının "yerinden yönetim" diye tasvir ettiği artırılmış yetkilerle donatılan, hareket kabiliyeti güçlendirilen yerel yönetimlerin haline bakın.

Hdp'nin kazandığı neredeyse bütün belediyelere "pkk bağlantısı" dolayısıyla kayyum atanmak mecburiyeti hasıl oldu.

Diğer belediyelere de "vakıflar, dernekler, partililer, yandaş mütahitler" adeta çöktü ve yaratılan hareket kabiliyeti kaynak yaratmak, borçlanmak, israf olarak heba edildi.

Sözün vel hasıl'ı hepsi batmış durumda.

Ellerinde satacak bir şey de kalmamış.

Bir çok belediyenin bırakın icraatı maaş ödeyecek, akaryakıt tedarik edecek durumu yok.

İktidar partili belediyelerde durum kısmen idare edilir durumda, çünkü borçlanma muslukları kesilmiyor, ama sürdürülebilir bir finansal tablo hiç birinde yok.

Onun için Türk Tipi diyerek yarına dair büyük sorunlar oluşturacak ütopik sistemleri seçim kazanmak, koltuk, güç için bu milletin önüne getirmeyin.

Bugün tam tersine yerel yönetimlerin yetkilerinin kısıtlanmasını, hatta yerinden yönetimlerin kısmen merkezileştirilmesini konuşmalıyız.

Biz yetkiyi millet için değil maalesef kendimiz için fırsat gören, fırsata çeviren bir milletiz.

Bugün yerel siyasetin aktörleri olan il yönetimlerine, özellikle başkanlara bir bakalım...

Ne kadar donanımlılar?

Ülke siyasetine ne kadar hakimler?

Sorunlara ne derece vakıflar?

Sorun çözme kabiliyetleri var mı?

Bütün bu olguları bir arada düşünelim ve ne kadar ikna edici olduklarını tartalım.

Burada ortaya çıkacak kalite direk yerel yönetimlerin kalitesini belirliyor.

Çünkü ülkede bir kişinin söz sahibi olmasını eleştirirler ancak il'de kendileri tek adamcılık oynar.

Üstlerine ya da üst gördükleri kimi isimlere yaranmak, onlara iyi görünmek dertleri...

Alttakileri yok saymaları esasen üstlerine karşı yaşadıkları ezikliğin yansıması.

Ezmeye çalışan bir yerde ezildiğini hissetmiştir.

Adama ne vasfın var soruyorsun ''x ismi kırk yıldır tanıyorum ve has adamıyım'' diyerek kendi liyakatini birine gösterdiği sadakat üzerinden tanımlıyor...

Z kuşağı diyor ancak o kuşak ile iki resim karesinde yer almayı ikna edici bir aktör olmak olarak yansıtıyorlar.

O kareleri bir oynatsak, önünü arkasını görsek, ortaya bu kişilerin ne kadar çaresiz ve toplumda bir ederleri olmadığı çıkacaktır.

Bu halden bir kalite, kaliteli karar çıkmaz, çıkmıyor da...

Ülkenin potansiyelinin güçlü olduğunu biliyoruz. Öyle olduğuna samimiyetle inanıyorum ancak biat, sadakat üzerinde şekillenen yerel yönetimler ve halihazırdaki  Siyasi Partiler Kanunu, Seçim Yasası bizim için devasa sorunlar gibi duruyor.

Sürekli yeni partilerin kurulması, insanların giderek siyasetten soğuması, uzaklaşması da yerelde kalitenin yükselmesinde engel teşkil ediyor.

Başkanlık Sisteminde toplumsal mutabakat aranmadı. Çoğulcu düşünce ile çoğunlukçuluğun ayrımını yapamadık.

Halimiz ortada.

Siyaseti daima sokaktan okumalıyız.

İnanın sokağın bir felsefesi var. Her tepkinin rasyonel bir etkisi var.

Her siyasi hamlenin, kararın, kanunun da sokağa dayanan bir felsefesi olmalı.

Toplumun, Devletin, Tarihin ruhuna uymuyorsa zorlama olur; zorlamayla da olursa böyle olur.

Onun için bundan sonra siyaseti zorlama önerilerle, toplumsal mutabakat sağlanamayacak vaatlerle şekillendirmemek gerekir.

Yerel yönetimlerin özerkleştirilmesi, bölücü siyasete sempatik görünmek için siyasetin zorlama bir vaadinden öteye anlamı olamaz.. olmamalı..