Dedik dedik dinletemedik.

Denizi rahat bırakın dedik, kumsalda ev yaptırdık, kamu kurumlarının binalarını diktik.
Dikmeye de devam ediyoruz.

Dereleri rahat bırakın dedik, dere yataklarına ev yaptırdık, kamu kurumlarının tesisleşmede kurtuluşu olarak görüp binaları oraya diktik.

Dikmeye de devam ediyoruz.

Doğayı yeşili rahat bırakın dedik, Çukurçayır’ı talan ettik, Kaşüstü’nü, Yıldızlı’yı talan ettirmeye devam ediyoruz.

Bilimi, şehrin doğasını, geçmişini geleceğini hiçe saydık, saymaya da devam ediyoruz.

Denizin tonlarca ağırlığındaki kayayı sahil yolunun ortasına fırlattığı bir köpek balığı gibi sahil yolunu ısırıp kopardığı görüntüler dün gibi hafızamızda…

Çukurçayır’dan gelen sel sularının Kaymaklı Mahallesi’ndeki evlerin üzerine yine tonlarca ağırlığındaki kayaları nasıl attığını izleyip geçtik unuttuk.

Değirmendere’nin taşıp dere sularının şimdiki Terminal Binasının oralara geldiği günleri unuttuk.

Unutmaya devam ediyoruz.

Yaylaları rahat bırakın dedik, ama duyduk ki şimdi devlet yaylalara göz dikmiş. Algı bu şekilde…

Dün imar barışı ile tecavüzleri onayladığımız yaylalarımıza bugün başka bir ihanet gündemde.

Dünyaca ünlü Hıdırnebi Yaylası, yayla olma statüsünden çıkarılmış ve tesisleşmeye açılmış.

Denizleri bitirdik, dereleri bitirdik sıra yaylalara geldi.

Neden? Nedeni çok basit. Rant. Nerede imar var ise orada rant vardır.

Diyeceksiniz ki o zaman bu şehir faydalansın bu şehir bu ranttan nemalansın. Emin olun öyle olmayacak…

Belki bizler bir şey yapamayacağız, seyirci kalacağız, sesimizi duyuramayacağız, konuştuğumuzla kalacağız… Ama doğa affetmez, dağları başına yıkar denizleri suratına çalar, dereleri evinin içinden getirir.

Ama doğa unutmaz ve asla affetmez. Ondan aldığınızı mutlaka bir gün geri alır.


DOLMUŞTA DÖNÜŞÜM…

Trabzon’da merkez trafiğinin günah keçisi dolmuşçulardır. Oysa sayıları 700’ü bile bulmaz.

24 saat çalışırlar, herkes onlardan faydalanır ama bir kriz anında vurun dolmuşçulara olur.

Trabzon şehri çok sayıda dolmuş eylemine maruz kalmıştır. En işlek caddelerde kontak kapatma eylemi, belediye baskınları gibi…

Ve bugüne kadar herkes pansuman denilecek rantı yüksek, büyük şirketlerin cebini dolduran ama esnafı ve şehri asla medeniyete ulaştırmayacak projelerle uğraşmıştır.

Kimse risk almamış geleceği görememiştir. Dönüşüm tarihleri siyasi ikballer uğruna aman şoför esnafı kırılır gücenir diye ötelenmiş, halkın konforu rahatlığı hiçe sayılmıştır.

Minibüslerden kurtulup raylı sistemi ve daha da modern toplu taşımayı düşünmemiz gerekirken bizler yine arka dörtlüde safları sıklaştırmak zorunda kaldık.

Pandemi nedeniyle cami imamının bile şimdilerde razı gelmediği olayı devam ettirip sonra adına ‘dönüştük’ dedik.

Araçlar yenilensin istedik.

Önce sıfır araç dendi, sonra 3 yıl dendi, ardından 6 yıla karar verildi.

Önce alçak taban  şartı konuldu, sonra o şart itiraz üzerine kaldırıldı…

Engelli rampası otomatik olacaktı biz öyle sandık, sonra portatif elle konulup kaldırılabilen olabilir dendi…

Dendi de dendi…

Taviz üstüne tavizin ardından dönüşüm saçma sapan bir hal almışken Pandemi geldi.

Aylardır araçlarından para almayan dolmuş sahipleri var.

Bir çoğu hattını askıya çıkarmanın planı yapıyor. 

Çünkü dönüşüm onlara ‘300 binlik’ bir araç satın al işine devam et diyor.

Bu zamanda nasıl olacak? Elbette olacak, olmalı, ama bunun için bir şeyler de yapılmalı….

Firmalar değil esnaf korunup kollanmalı…

Kulağımıza geliyor bazı marka temsilcileri ile  birilerinin çok yakın görüşmeleri olmuş.

Bunları duyacak görecek bilecek olan Şoförler Odası Başkanı Ömer Hakan Usta ile Trabzon Büyükşehir Belediyesi Başkanı Murat Zorluoğlu’dur.

Emin olun bazı fırsatçıları da görmüşlerdir.

Sonuç: Dönüşüm olmalı, Trabzon hurda yığını araçlara mahkum olmamalı, Başkan Zorluoğlu bu konuda desteklenmeli, ama esnaf için de gerekli kolaylıkların sağlanması adına Ankara’ya bir heyet çıkarma yapmalı. Öyle tek başına değil, topyekun. Çünkü dolmuş sorunu Trabzon’da herkesin sorunudur.

Sadece şoförlerin ve belediyenin değil…
 

REVİ’Yİ ARAYACAKLAR

Dün AK Parti’de siyaset yapmış bir kişiyle görüştük, Başkan Sezgin Mumcu ile mevcut yönetim kurulu üyelerinin görüşmesinden konu açıldı.

Kendisi birkaç yönetici ile görüşmüş. Aralarında geçen muhabbeti kaleme almam konusunda izin istedim. “Sakıncası yok” dedi…

O görüşmelerde geçen sohbet şu şekilde;

+Ne yaptınız görüştünüz mü Başkan Mumcu ile nasıl geçti?

-Görüştük. İyi karşıladı sağ olsun ama biraz donuk gibi yani duyguları alınmış gibi.
-Samimiyetini iletemiyor. Haydar Revi’yi arayacağız.

+Arayın telefonunuza bakmıyor mu Haydar Bey?

-Ya şimdi kafa yapma benimle.

+Şaka bir yana siz değil miydiniz Revi’ye, “Masaya yumruğunu vuramıyor, çok iyimser” diyen

-Öyle de Sezgin bey de robot gibi, Haydar Bey daha samimiydi.

+Adam cerrah, doktor ne bekliyordunuz. Yönetimde iken hiç mi kontak kurmadınız

-Yok yönetimde görüştüğüm gruplardan değildi.

+Yönetimde gruplaşma mı vardı? Demek tam yönetim olamamışsınız

-Hayır tabi ki de 50 kişiyle nasıl iletişimde olalım?

+O zaman Mumcu haklı özlenen birliktelik mesajıyla…

-Bilemiyorum, inşallah sağlar ama zor

+AK Parti’yi diğer partilerden gelenler yönetecek diyorlar doğru mu?

-Nereden bu kanıya vardın?

+Öyle konuşuyor birkaç arkadaşınız. Sezgin beyin etrafındakilere bakarak.

-Etrafındakiler zaten yönetimdeydi o zaman niye denilmedi?

-Ama bu başkanla çalışmak zor.

+Genel Başkanımız zoru sever işini bilir kolay adamı Trabzon’a vermez

-Nasıl yani

+Adnan Bey, Muhammet Bey, Haydar Bey gibi..

-Sende siyaset yapıyorsun

+Ben siyaseti bırakalı çok oldu

-Tamam zaten canım sıkındı sen de daha çok canımı sıktın

+Sıkma canını, Trabzon zor alışır kolay kaybeder…