Diyet mi? Yok ben almayayım!
"Yok ben diyetteyim..."
Bu cümleyi duymadığımız gün neredeyse yok gibi. Birisi tatlıdan kaçıyor, öteki ekmeğe yan gözle bakıyor, diğeri sabah aç karnına lahana suyu içiyor. Neden? Çünkü hepimiz 'diyetteyiz'. Ama bir durun bakalım, bu “diyet” dediğimiz şey tam olarak ne?
Diyet kelimesi yıllardır kulaklarımıza hep aynı tonda çalınıyor: Yasaklılar listesi, ölçü kaşıkları, kalorisi hesaplanmış mutsuz tabaklar…
Diyet sanki bir ceza gibi. Tatlı mı yemek istedin? Cezanı çek. Gece bir dilim ekmek mi yedin? Eyvah, mahkemeye çıkacaksın neredeyse!
Ama aslında mesele bu değil. Diyet dediğimiz şey, kelime kökeniyle "günlük yaşam tarzı" demek. Yani nasıl uyuyorsun, ne yiyorsun, hareket ediyor musun, kendine nasıl bakıyorsun... Bir bütün. Oysa biz bu kelimeyi alıp elimizdeki çikolataya düşman olduk.
Şimdi şöyle bir düşünelim: Sabah gözünü açtın, karnın aç. Ama diyettesin. Kahvaltıda sadece bir dilim salatalık ve bir umut... Gün boyunca hesap kitap, “bunu yersem 200 kalori, onu yersem haftaya vicdan azabı” ... Bu sürdürülebilir mi? Elbette değil.
Aslında olması gereken beslenmeyi bir savaş değil, bir denge meselesi olarak görmek. Hayatın kendisi gibi... Nasıl her gün aynı ruh haliyle uyanmıyorsak, her gün aynı yemeği yemek zorunda da değiliz. Önemli olan alışkanlıklarımız. Sağlıklı olanı çoğaltmak, zararlıyı azaltmak. Arada bir dondurma da yenir, can çektiğinde baklava da. Ama her gün baklava yenecekse, işte o zaman konuşmamız gerekebilir.
Kendimizi kandırmayalım: Hayat çok kısa, lahana suyuyla geçecek kadar da değil. Ama o hayatı sağlıklı ve enerjik yaşamak için doğru beslenme alışkanlıklarını edinmek şart. Çünkü önemli olan tartıya değil, aynaya ve kendine güvenle bakabilmek. Kilon değil, yaşam tarzın seni tanımlar.
O yüzden biri bana “Diyette misin?” diye sorarsa, cevabım belli:
"Diyet mi? Yok ben almayayım. Ama dengeli beslenmeye çalışıyorum, teşekkür ederim."