Başbakan Ahmet Davutoğlu, BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında, “Kendi halkını ayrım gözetmeden kimyasal silahlarla ve varil bombaları ile katleden bir tiran olan Esad’ın Suriye’nin geleceğinde yeri yoktur” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, BM görüşmelerinde bulunmak üzere geldiği New York’ta temaslarına devam ediyor. Davutoğlu, bugünkü temasları kapsamında BM Dünya İnsani Zirvesi’nde gerçekleştirdiği konuşmanın ardından BM Genel Kurulu’na hitap etti. Davutoğlu, BM Genel Kurulu’nda Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın ardından konuştu. Davutoğlu, 70 sene önce kuruluşun tesis edildiğini kaydederek, “Genel sekreter ’insanı cennete götürmek için değil, insanı cehennemden korumak için kuruldu bu kurum’ demişti. Ve görmüş olduğumuz en kötü dünya savaşından sonra kuruldu. Ancak Bosna olsun Ruanda olsun ve şimdi de Suriye’de son 4 seneden beri devam eden savaşlara son verme konusunda sıkıntılar yaşandı. BM’nin ne için var olması gerektiğini hatırlamamız gerekiyor. Bildiğiniz gibi çok kısa bir süre önce ailesiyle bindiği bot battığı için cesedi sahillere vurmuş olan Aylan’ın vücudu hepimize BM’nin ne için var olduğunu göstermiştir. Aylan’ı bulan jandarma görevlisi kendisini orada görev yapan asker olarak değil, o küçük çocuğun yerine koyduğunu söylemiştir. Aylan bizim çocuğumuzdu hepimiz ve bütün insanlık onun ailesiydi. Aylan’ın cansız bedeni sahillere vurduğu zaman hepimiz esasında çok önemli şeyler kaybettik vicdanımızda. Bizim kendi yaptıklarımız en iyilere ve en kötülere sebep olmakta. Bu çok basit ve o kadar da etkili ontolojidir” dedi.

“SURİYE REJİMİ KİMYASAL FÜZELERLE KENDİ HALKINI VURDU”
Çabaların birleştirilmesi gerektiğini kaydeden Davutoğlu, “Bugünden tezi yok çabalarımızı birleştirmeli ve insanlığın karşısındaki trajik gerçekleri çözebilmeliyiz. Türkiye bu konuda da normalde adilane dağıtılmış bir paydan çok daha fazlasını yüklenmektedir. Şu anda 200 bin tane Iraklı 2 milyon tane Suriyeli mülteci Türkiye’de ve bizim kapılarımız açık olmaya devam edecek, kalplerimiz açık olmaya devam edecek. Biz savaştan kaçan insanlara kapılarımızı açıyoruz. 8 milyon dolar para harcadık bu noktada ve sadece bunun 417 milyon camiadan geldi. Türkiye’de 66 bin Suriyeli bebek doğdu ve 9 milyon kişi, 9 milyon defa doktorlarımız hastalara baktı. Yaklaşık 30 bin Suriyeli çocuk resmi eğitim almakta ve bunların çok daha fazlası eğitim sistemine Türkiye’de yıl sonuna kadar katılmış olacak. Akdeniz’de boğulan çok sayıda düzensiz göçmen var. 55 bine yakın mülteci Akdeniz’i geçmeye çalışırken kurtarıldı. Suriye rejimi kimyasal silah kullandı aynı zamanda füzelerle kendi halkını vurdu. Diğer taraftan IŞİD’in zulmünden kaçan insanlar da 5 milyonu aştı. 20 milyona yakın insan ülke içinde yerinden edildi. Bu trajedi Suriye halkı meşru bir hükümete kavuşup kendi rızalarıyla ülkeye yönetmeye başlayana kadar durmayacak. Uluslararası camia hızlı bir şekilde davranıp bu insanlara kendi ülkelerine güvenli alanlar yaratmalı. Bu güvenli alanlar bir tarafta rejimin hava bombardımanlarından diğer taraftan da sahada IŞİD’in ve diğer terör örgütlerinin saldırılarından korunmalı. Kendi halkını ayrım gözetmeden kimyasal silahlarla ve varil bombaları ile katleden bir tiran olan Esad’ın Suriye’nin geleceğinde yeri yoktur. Dünya şunu bilmeli diplomatik bir çözüm bulunacak siyasi bir değişime neden olacak bir diplomatik çaba olmalıdır. Türkiye bu noktada çalışmaya devam edecek” ifadelerini kullandı.

“FİLİSTİN BAYRAĞI KUDÜS’Ü ŞERİF’TE DALGALANACAK”
Davutoğlu, şu ana kadar 200 bin kişinin hayatını kaybettiğini kaydederek, “Ama geçtiğimiz hafta yüzlerce kilometre yürüyüp Türkiye’nin Avrupa’ya olan sınırı Edirne şehrine gelen mültecilerin temsilcileri ile görüştüm ve onların sesini uluslararası camiaya taşımaya söz verdim. Ve şimdi de ben burada sözümü tutmuş oluyorum ama sorumluluğumuz devam ediyor. Kıymetli başkan, delegeler esasında bu sorumluluk bilinci içinde bizler düzensiz göçmenlerin Akdeniz havzasında yaşamış oldukları trajediyi ve Suriyeli mültecilerin yaşadığı sorunları bizim 70. Genel Kurulun gündemine katmayı biz önerdik. Burada yaşayan insanların trajedilerine menşei ülkesi olsun diğer tarafta da transit ülkesi olsun hepimizin bir çözüm bulması gerek. Kıymetli delegeler Suriye halkı tek sıkıntı çeken halk değildir. Filistin’de de devam etmektedir. Bu muhterem haziruna daha önce de seslenmiştim. Ve uluslararası camiayı Filistinlilerin 60 yılı aşkın bağımsız devlet kurma çabalarında desteklemeye çağırmıştım. Bugün nihayet Filistin bayrağının BM önünde diğer devletlerin bayraklarının yanında göndere çekilmesine tanıklık edeceğiz. Bu tarafların eşit bir düzlem üzerinde sağlıklı bir müzakere süreci gerçekleştirmelerine katkı yapacaktır. Bu sayede sürdürülebilir barışa ulaşılabilir. Bugün veya yarın Filistin devleti bağımız olacak ve Kudüs’ü Şerif de onların başkenti olacaktır. Sayın Abbas’ın da söylediği gibi Filistin bayrağı Kudüs’ü Şerif’te dalgalanacak ve biz bu olayı da kutlayacağız” açıklamasını yaptı.
Davutoğlu, bütün ulusların hiçbir sınırlama olmadan, yaşamaya devam edeceğini kaydederek, “Hem Musevilere hem Hristiyanlara hem de Müslümanlara kutsal olan bu şehir layık olduğu muameleyi görmeli ama şu anda Harem-i Şerif ve Mescid-i Aksa gibi yerler hemen ve koşulsuz olarak bu noktada baskıdan arındırılmalıdır. Harem-i Şerif’e saygı duyulmalıdır. İsrail’in Harem-i Şerif’i zamansal ve mekansal olarak bölme çabalarını kınıyoruz. Bizler için Filistin bölünmez bir bütündür. Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’den müteşekkildir. Bu bütünlük tanınmalıdır. Gazze’de şu anda yaşamış olduğu yasa dışı ve insanlık dışı blokajdan kurtarılmalıdır. Türkiye’nin, Filistin halkının onurlu bir yaşam sürebilmesi için Filistin halkına siyasi ve ekonomik desteği devam edecektir” dedi.

“IŞİD’İN GİTMESİ GEREKTİĞİ GİBİ ESAD’IN DA GİTMESİ GEREKİR”
Davutoğlu güney sınırda Suriye’deki kriz nedeniyle sıkıntıların arttığını belirterek, "Buradaki terör tehdidi Türkiye’yi de tehdit etmektedir ve bu tehdit bütün bölgeye ve bölgenin ötesine de yayılabilir terörizmin hiçbir bahanesi, mazereti yoktur koşulsuz olarak kınanmalıdır. Terörizmi herhangi bir dinle ya da etnik grupla ilişkilendirme çabası hatadan ibarettir ve sadece teröristlerin faydasınadır. Hem bugün hem de geçmişte Türkiye, terörizmin her türlüsü ile mücadele etmiştir. IŞİD ve PKK da dahil. Bizim terörle mücadele çabalarımız uluslararası camia tarafından çok iyi bilinmektedir. IŞİD, Suriye’deki krizin ortaya çıkardığı girdabın sonucudur. Dolaysıyla IŞİD ile mücadele ile onu oluşturulan koşulların ortadan kaldırılmasından geçer. IŞİD’in gitmesi gerektiği gibi Esad’ın da gitmesi gerekir. Esad olmadan, IŞİD olmadan demokratik bir Suriye kurulmalıdır. Biz müttefiklerimizden, ortaklarımızdan Türkiye ile işbirliği ve dayanışma içinde olmaları ve terörizmin her türlüsü ile mücadeleye destek olmalarını bekliyoruz. Yabancı savaşçılar önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. BM rakamlarına göre 25 bini aşkın yabancı savaşçı 150 ülkeden gelip bölgeye yerleşmiştir ve bununla da mücadele edilmelidir. Bunun için de bilgi ve istihbarat paylaşımı çok önemlidir. Ancak bu noktada zafiyet devam etmektedir. Biz kendi tarafımızdan giremezler listesine 2011 yılından beri 20 bin kişiyi aldık ve 2 binin üzerinden insanı da sınırımızdan geri çevirdik” dedi.
Libya, Yemen ve Ukrayna’da küresel güvenlik ortamının kırılgan olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Böyle bir değişkenlik durumu içinde Türkiye küresel sıkıntılara elinden gelen her çabayı sarf ederek çözüm bulma yolunda çalışacaktır. Türkiye 3,5 milyon dolarlık kalkınma yardımı yapan güvenilir ve sağlam bir ortaktır. Sürdürülebilir kalkınmayla küresel istikrar arasındaki bağlantıyı biliyoruz. Bunu da sağlayabilmek için kapsayıcı ekonominin ortaya çıkması gerekir. Bunun içerisinde topluluğumuzda hiçbir kesimi geride bırakılmamalıdır. Bugün dünya nüfusunun yarısı günlük 2.5 dolarlık gelirin altında yaşamakta ve her gün açlık ve sefaletten dolayı binlerce çocuk hayatını kaybetmekte” diye konuştu.

“IRKÇILIĞIN, YABANCI DÜŞMANLIĞININ, İSLAM DÜŞMANLIĞININ HER TÜRLÜSÜYLE İSTİSNA OLMADAN MÜCADELE ETMELİYİZ”
Davutoğlu, Türkiye’nin G20 Dönem Başkanlığını yürüttüğünü hatırlatarak, “Uluslararası işbirliğinin koordinasyonun ve dayanışmanın küresel belirsizlik ve risklere cevap bulma konusunda ne kadar önemli olduğunun altını hep çizdik. G20 gündemi içinde kapsayıcılığı ortaya çıkardık. Bizim neslimiz en yüksek mülteci sayısına ve ülke içinde de yerinden yurdundan edilmiş en yüksek insan sayısına şahit olduğu, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana. Şu anda BM’nin insani yardım sistemi yetersiz kalıyor ve oradaki mültecilerin de zamanı tükeniyor. Türkiye dünyada en fazla mülteciye de kapısını açan ülkelerden bir tanesi. Aynı zamanda GFND’ye de Türkiye ev sahipliği yapıyor. Bizim ekibimiz ortaklıkları güçlendirmekte sürdürülebilir kalkınma için. Ve önceliklerimize baktığımız zaman göç ve kalkınma arasındaki bağlantıyı kurmaya çalışıyoruz. Artık karmaşık insani gündemi bütüncül bir yapıyla ele alınmanın günü gelmiştir. Bu noktada insani kalkınma çabalarının altını çizmek durumundayız. 23-24 Mayıs 2016 tarihlerinde İstanbul’da BM Dünya İnsani Zirvesi’ni gerçekleştireceğiz. Kültürel bölünmelere müsaade edersek geleceğimizi kaçırırız. Biz ayrımcılığın, nefretin ve aşırıcılığın yer bulmasına müsaade etmemeliyiz. Müsaade edersek, insanlar etnik ve dini yapılarına göre birbirlerinden ayrışacaktır. Bizler yabancılaştırmayı, dışlamayı belli din veya toplumların dışlanmasını kesinlikle engellemeliyiz. Birlikte çalışmalıyız. Irkçılığın, yabancı düşmanlığın, İslam düşmanlığının her türlüsüne istisna olmadan mücadele etmeliyiz, karşı çıkmalıyız. Aşırıcılık, radikalleşme ve terörizmle mücadelenin önemli unsurlarından bir tanesi de budur” ifadelerini kullandı.
Davutoğlu, terörizmle mücadele edilmesi gerektiğini kaydederek, “Demokratik meşruiyete önem göstermeliyiz. Evrensel hak ve özgürlükler karşısında baskıcı güvenlik önlemlerini savunmamalıyız. Bizlerin tabi ki farklılıkları olacaktır, olmaya da devam edecektir. Ancak ortak çalışma noktamızı güçlendirmek durumundayız. Yaklaşık 10 yıl önce ortak bir şekilde Türkiye ile İspanya tarafından başlatılan Medeniyetler Buluşması Projesi bu bağlamda sonuçlar vermek durumundadır. Temelsiz korku ve güvensizlik ülkeler arasında oluşmamalı. Çatışmaları çözmenin tek bir yolu vardır. O da arabuluculuk. Arabuluculuk dediğimiz zaman Türkiye ile Finlandiya ile birlikte 5 sene önce bir inisiyatif başlattı bu da bilinç arttırma konusunda, barışçıl çatışma konusunda önemli bir katkı yaptı. Ukrayna’daki krize de Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne ve Minsk anlaşmasının maddelerine bağlı kalmak suretiyle çözüm bulmaya çalışıyoruz. Kırım Tatarlarının da güvenliği ve hakları korunmalıdır. Güney Kafkasya bölgesi maalesef istikrarsızlığa devam etmekte ve 3 tane çatışma burada AGİT bölgesini etkilemekte. Bunların tamamı çözülmemiş durumunda. Dolayısıyla barışçıl bir çözümün bu çatışmaları çözmesi konusunda olması gerekiyor. Bu yapılırken de egemenlik, toprak bütünlüğü ve uluslararası olarak tanınmış olan sınır Azerbaycan’ın sınırlarının değişmemesi ilkeleri üzerinde olmak zorundadır. Biz Gürcistan konusunda da aynı düşüncelerdeyiz” ifadelerini kullandı.

“KIBRIS’TA KALICI BİR BARIŞIN TESİS EDİLMESİ GEREKMEKTEDİR”
Balkanlardaki istikrarlaşma adımlarını, Belgrad Priştine diyalog sürecini desteklediklerini kaydeden Başbakan Davutoğlu, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“Ortak değerlere dayalı olarak stratejik amacımız doğrultusunda çalışmaya devam edeceğiz. Bu stratejik amaç AB üyeliğidir. Türkiye, Afrika ile ilişkilerini ve ortaklıklarını genişletmektedir. Türkiye’nin çok katmanlı, çok taraflı dış politikasının bir parçası olarak yürümektedir. Deneyimimizi ve bilgimizi Afrikalı ortaklarımızla, kardeşlerimizle paylaşmaya hazırız. Bu da karşılıklı fayda temelinde olacak ve Afrika’nın sıkıntıları Afrika çözümleri bağlamında olacaktır. Türkiye kalıcı barış ve istikrarın Afganistan’da olması konusunda çalışan ülkelerden bir tanesidir. Uluslararası camianın Afganistan’ı desteklemeye devam etmesi gerektiğinin altını hala çiziyoruz. Başka bir noktaya da değinmek istiyorum. Kıbrıs’ta adada kalıcı bir barışın tesis edilmesi gerekmektedir. Bizler KKTC’nin bu çabalarını desteklemekteyiz”
Davutoğlu, dünya nüfusunun 10 milyara doğru gittiğini kaydederek, “Şu anda uluslararası camia çok önemli bir eşiği geçmektedir. Çok büyük sıkıntılarımız var ama barışçıl, adil ve müreffeh bir dünya yolundaki çabalarımız da devam etmektedir. İyi niyetimizle de beraber insan haklarına da saygı duymak durumundayız. Ancak en iyi niyetler önümüzdeki sıkıntıları çözmeye yetmiyor. Bir paradigma değişimine ihtiyacımız var. BM nihai küresel kurum olarak önemli sıkıntıların çözümünde çabalarını etkili kılmak durumundadır. Bu sıkıntıların bazıları üzerimize yeni trajediler de getirdi. Son 70 yıl içinde hem dünya değişti hem de BM değişti. Ancak BM’nin değişimi amaca uygunluk noktasında yeterli olamadı. Şu noktaya kadar yeni bir küresel gerçeklik sahibi olma yolunda atılan adımlar yeterli değildir. BM Güvenlik Konseyi içinde de reforma ihtiyaç var. 70 yıl içinde bu organizasyonu kuranlar bütün insanların güvenliğini korumak için kurmuşlardı. Bugün de sağlam ve kararlı adımları baskı yapan saldırganlara uygulayabilmek durumundadır. Milyonlarca insan devam eden krizler nedeniyle hayatlarını tehdit altında görüyorlar. Dolayısıyla BM sisteminin güvenirliğini sorgulatmamız gerekir. Kapsamlı reformla birlikte BM Güvenlik Konseyi daha demokratik, daha temsiliyetçi daha kapsayıcı şeffaf etkili ve hesap verebilir olmalıdır. Biz bunu gelecek nesillerimize borçlu olmanın yanında bu organizasyonu kuran vizyoner kuruculara da borçluyuz. Kurulduğu zaman genel sekreter bunu ortaya koymuştur. Ortak geleceğimizi tesis etmek için bu yapılmıştır” açıklamasını yaptı.
(İHA)