Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'dan önce Vali Şahabettin Harput, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Celal Sönmez ve sponsorlardan İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, birer selamlama konuşması yaptı. Bursa Valisi Şahabettin Harput, kelebekleri ve kuşları ile görenleri kendine hayran bırakan Uludağ'ın bugün önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptığını belirterek, "Ülkemizin 2023 hedefine giden yolda bu toplantı çok önemli bir köşe taşı olacaktır. Bugünkü zirvede konu başlıklarına bakıldığında, gerek Bursa, gerek Türkiye adına çok önemli konular gündeme geliyor. 2023 hedefimiz ilk 10 ülke arasında olmaktır. Otomotiv cephesinde neler oluyor, turizmde yeni dönem, geleceğin sektörleri, CEO'nun yeni ajandası, finansın merkezine doğru oturumlarda ülkemizin geleceğini belirleyen önemli konular ele alınacak. Bursa'mızın ülkemizin geleceğinde oynadığı misyon göz önüne alındığında bu toplantıların önemi ortaya çıkıyor. Güçlünün haklı sayıldığı günümüzde söz sahibi olmamız, ekonomik gücümüzün iyi olması ile mümkündür.

Ülkemizin genç nüfusu çok iyi bir potansiyeldir. 2023 hedefleri malumdur. İlk 10 ekonomi arasına girmek, 500 milyar dolar ihracat ve kişi başına 25 bin dolar gelir hedefi bizler için onurlu bir görevdir. Çağdaş medeniyetin üzerine çıkma, uluslararası platformlarda daha itibarlı bir Türkiye bu rakamlarla mümkün olacaktır. Siyasi istikrar bunun en önemli altyapısıdır. Uludağ Ekonomi Zirvesi gelecek yıllarda ülkemizin en önemli toplantılarından birisi olacaktır.

Bursa 2 milyon 652 bin nüfusu ile Türkiye'nin 4. büyük ilidir. İhracatta İstanbul'dan sonra ikincidir. İlk organize sanayinin kurulduğu şehrimizde 13 sanayi bölgesinde bin 279 tesis faaliyet gösteriyor. 28 bin 700 şirket ve 75 bin KOBİ şehrimize hayat vermektedir. Sentetik iplik üretiminin yüzde 75'i, otomobil üretiminin yüzde 70'i Bursa'da yapılıyor.

Tarımda bir marka olan şehrimizde 1 milyon 88 bin dekarlık arazisinin yüzde 36'sı tarım alanıdır. Dondurulmuş gıdanın yüzde 61'i, kiraz ve zeytin üretiminin yüzde 60'ı şehrimizdedir. Tarım ihracatında birinci olan Bursa'dan yılda 18 milyon dolarlık yaş sebze meyve ihracatı yapılmaktadır. Bursa'da teknik eğitimin oranı yüzde 60'dır. Osmanlı'nın ilk başkenti olan Bursa, Hristiyanlık alemi için de kutsal sayılan İznik'i bünyesinde barındırmaktadır" dedi.

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Celal Sönmez ise, böyle bir organizasyonu Uludağ'da yapanları tebrik ederek, "Avrupalı seçkinler, 1971 yılında ilk Davos toplantısını yaptıklarında, gündemleri yeni iş yapma stratejileri idi. 41 yıl aradan sonra 2012 Davos'unda konuşulan şey ise Avrupa'nın borç krizi oldu. Vatandaşlarına hak ettiklerinden daha fazla refah vaat ederek, aslında hak etmedikleri bir iktidarı yaşayan siyasetçilerin yaşattığı ekonomik terör, küresel krizin patlak vermesinden 3.5 yıl geçmesine rağmen halen sürüyor. Dünya ekonomisinde dinamikler olağanüstü hızla değişiyor. Beceri ve zenginlik hızla doğuya kayıyor. Bu değişimin bir lideri ve programı yok.

Olan bitenler kaotik geliyor. Yeni düzen, ortak akıl ile değil, parça parça menfaatlerin çakışması ile şekillenecek. Birkaç yüzyılda ütopyanın düzenlediği şekiller hakim oldu. Bu yüzyıla ise demokratik güçlüklerin getirdiği Orta Doğu'daki yeni aktörler yön verecek. Gelişmiş ülkelerin yaşadığı sorunların büyük kısmıyla 2000'lerin
başında yüzleştik.

Türkiye'nin temel dinamikleri bugün çok güçlü. Küresel krizden başarı ile çıkan ülkelerden birisi olduğumuz tescillendi. 2011 de yüzde 8 in üzerinde büyüdük. 2012'de büyüme hedeflerinin aşılacağına inanıyorum. Sanayiden tüketiciye ülkemizin büyük potansiyeli var. Dış ticaretimizin yarısını yaptığımız Avrupa'da büyümenin ne zaman başlayacağının meçhul olması bizi endişelendiriyor. Sermaye akımının düşmesi ile 746 milyar dolara inecek.

Avrupa'daki karışıklık sebebiyle bize alternatif olacak ülkeler maalesef demokratik sıkıntılar yaşıyor. Üretimin temel girdilerinden petrolde dışa bağımlıyız. Bizim üretim desenimizi katma değeri yüksek ürünlere çevirmeye ihtiyacımız var. 2023'de 10 büyük ekonomi arasına girmeyi planlıyoruz.

Çevremizdeki gelişmeler çok cesaret verici gözükmüyor. Çin ve Hindistan'da AB'nin toplamından daha fazla kazanıp daha fazla harcayan bir nüfus olduğunu planlara dahil etmemiz lazım. Bu ülkelere daha fazla eğilmeliyiz. Hindistan'ın ithalatıyla Türkiye'nin ihraç ürünleri yüzde 45 oranın da örtüşüyor.

Bu ülkeye sadece 600 milyon dolarlık mal satmayı kabul edemeyiz. Üretim desenini ileri teknolojiye dönüştürerek ithalat bağımlılığı ve orta gelir tuzağından kurtulmak gerekiyor. Yeni üretim gücü ile bugüne kadar keşfetmediğimiz pazarlara gitmeliyiz. Küresel dönüşüme sanayi öncülük edecektir. Temel beklentimiz, ikinci nesil reformlara ihtiyacımız var. Cari açığı azaltacak teşvik uygulaması bekliyoruz. Kamu kaynaklı maliyet unsurlarının dünyadaki rakiplerimizin seviyesine çekilmesini istiyoruz.

Alternatif pazar arayışlarının desteklenmesi ve kayıt dışı ile mücadelenin hızlanması lazım. Yükselen Türkiye'nin en yüksek noktası olan Uludağ'da başlatılan bu ortak akıl toplantısının bütün dünyanın izlemek istediği bir toplantı olmasını temenni ediyorum" diye konuştu.

İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali de 2008 yılının son çeyreğinde başlayan farklı dozlar ve fazlarla yürüyen global kriz sürecinde böyle bir organizasyonun düzenlenmesini önemli bulduğunu söyledi. Bali, sözlerini şöyle sürdürdü: "Beklenmeyen ölçüde derin ve yaygın, etkileri de alışık olmadığımız adreslerde kendisini gösteren bir kriz olgusu ile karşı karşıyayız. Devasa ölçekli tedbir paketleri krizi sona erdirmekte başarılı olamadı. 2011 yılı ciddi belirsizliklerle başladı, piyasaların dalgalandığı bir yıl oldu.

Büyüme hızı 5.2 iken 2011 de 3.8'e geriledi. 2012 yılında da sorunların kısa vadede çözülemeyeceği  görüldüğünden kaygılar artıyor. Bu kaygı tüm ekonomileri etkiliyor. Ülke risklerinin sınanamayacağı varsayımı ile önce finansal ve reel risklerin, toksik unsurların alınarak kamuya mal edilmesi ile başladı. Kamuya mal olan bu riskler, bozulan ekonomik tablo ile krizi genişletti.

Sıkıntıyı zamana yaymak için çalışıldı. Borçla elde edinilen refahla vedalaşma zamanı geldi. Belirli bir refahı borç ile temin ettiyseniz, borç ile ödeyemiyorsanız, bu refahla vedalaşmak zorundasınız. Yapılamayan ve yapılmak istenmeyen budur. Sıkıntıların yayıldığı Avrupa ülkelerinde bu görülmektedir. Bu tabloların bir kriz ortamında test edilmeyeceğini görüyoruz.

Bu çerçevede büyüme ve borç istatistikleri bakımından ülkemiz ekonomisi sağlam temellere dayanıyor. Bunun kararlılıkla devam eden yapısal reformlara borçluyuz. 2001 krizinde ortaya çıkan makro ekonomik değerlere bakıldığında alınan kararların doğruluğu görülüyor.

Türkiye borç stokunda Matris kriterlerine uyuyor. Kişi başına gelir 2004'de 3 bin 500 dolardan 2011 yılında 10 bin dolara çıkmıştır. Türkiye verilerin gösterdiği gibi yükselen ekonomiler içerisinde yerini almıştır. AB içerisinde 6. sıraya, dünya ekonomisinde 16. sıraya ulaşmıştır.

27 çeyrek art arda büyüme performansı göstererek, düşük borçlanma, düşük kaldıraç ile hızlı büyüme refleksi göstermiştir. 2008'den sonra çift haneli daralmaya verdiği hızlı büyüme tepkisi ile dinamik bir ekonomi olduğumuz
görüldü. Olağanüstü çoklu riski göz önüne almak gerekir. Bugün AB'nin yaşadığı sorunları, ABD'nin not indirimini gördüğümüzde bozulmayan ezber kalmamıştır. Rutin politikaların rutin olmayan krizlere çözüm olması beklenemezdi.

Nitekim geçen yılın ilk yarısında gelişen ekonomilerde özel bir yere sahip Türkiye'ye hızlı bir sermaye akımı geldi. Makro ekonomik unsurları dengeli olarak kullandık. Unutulmaması gereken bir unsur da, dışarıdan kaynaklı sorunları yönetiyoruz. 2012 yılında Türkiye ekonomisi ılımlı bir yavaşlama ile yüzde 3 ile 4 arasına oturacaktır. Dış etkenler olumlu sinyal verdiğinde bu oran yükselebilir.

Ilımlı yavaşlama ve mali disiplinin yukarı yönlü baskıyı engelleyecektir. Mayıs ayından sonra ikinci yarı enflasyonunun yeniden tek haneli rakamlara gerileyecektir. Bugünkü enflasyon performansının düşük kur ve yüksek faiz politikasından arınmış olarak değerli bir performansı ifade ediyor. Sürdürülebilirlik bakımından daha önemlidir. Bulunduğumuz dönem, zorluklar içermenin yanı sıra avantajlar da getiriyor.

Global ekonomideki aşırı hızlı dönemler Türkiye için çok avantajlı değildi. Global büyümenin hızlı olduğu dönemler, kim en fazla üretiyorsa onu öne çıkartıyordu. Daha düşük bir büyüme ise daha çok üretme vasfında değil, daha optimum üreten ülkelere, lojistiği güçlü olanlara lehte bir durum ortaya çıkarıyor. Bu süreçten Türkiye'de farklı sektörlerde karlı büyüme imkanları çıkacaktır. Bu dalgalı konjonktürde daralan raiting farkları, finansal ve reel kesim için daha uygun kaynaklara, maliyet ve hacim bakımından avantajlı gündemler getirecektir. İş Bankası olarak 2012 yılına ihtiyatlı bir pozitif bakışımız olduğunu söyleyebiliriz.

Bizim genel bakışımız budur. Sadece ihtiyatlı pozitif bir bakış değil, neticeyi elde etmek için gereğini yapma mecburiyetimiz olduğunu düşünüyoruz. Geçmişte İstanbul yapılandırmalarında kendimizi düşünmedik, muhataplarımızı da gözettik. Kendimizi düşünmemiz, bu ülkenin kıt kanaat bir araya getirilmiş sermayesinin heba edilmesi anlamına gelirdi.

O günkü konsorsiyumlarla idare edilen şirketlerin bugünkü faaliyetleri de bizim ne kadar haklı olduğumuzu gösterdi. 10 bini aşkın ticari müşterinin 1.3 milyar liralık kredisini ödemede zorlanması üzerine bunları sessiz sedasız yapılandırıp kurtardık. Asıl mesele istikrarlı bir duruş sergileyip dur kalk politikalarına yer vermemek olduğunu düşünüyoruz. Hazinenin büyük ölçüde finansmanından, özel sektörün finansmanına doğru bir geçiş yaşıyoruz. Özel krediler yüzde 48'den 57'ye çıktı.

Biz bu dönüşümün kısa tarifini reel bankacılık olarak yapıyoruz. Kredilerimiz yüzde 43 arttı, 27 milyar lira fark plasmanı yaptığımız bu dönemde verdiğimiz kredilerin yüzde 47'sini ticari krediler oluşturuyor. Yoğunlaşılan alanlar dikkate alındığında ticaret, üretim ve katma değer bağlantısı vardır. Cari açığa ilişkin kredi büyümesi tartışmasında, kredilerin kategorize edilmesi tartışıldı. Biz bir düzenlemeye ihtiyaç duymaksızın, kurum olarak kendimize ayar vererek, bu ülkenin doğru alanlarında yoğunlaşıp, bunu bilinçli olarak gerçekleştirdik. Muhataplarına değer oluşturan, otoritenin dikkat çektiği risklere bakarak bir durum gerçekleştirdik.

Moskova'da Bank Sofya'yı satın alıp Rusya'da faaliyete geçtik. Almanya'daki bankamız Avrupa'da 5 şubesini açtı. Türk müteşebbisinin faaliyet gösterdiği her yerde Bağdat, Batum, Priştine, Karaçi'de şube açıyoruz. Bakü ve Mısır'da banka dahil bütün fırsatları takipteyiz. Ekonomik büyüme dinamiğinin doğunun gelişmekte olan ülkeleri Doğu Asya'ya kaydığı bir dönemde, bölgesinde yükselen ekonomi Türkiye'dir.

Geniş iç pazar, genç nüfus ve iyi eğitilmiş iş gücü ile yaşlanan Avrupa için büyük önem arz ediyor. Türkiye hukuki ve alt yapı bakımından Avrupa ile bütünleşerek izlediği politikalarla örnek teşkil eden bir ülke olarak önem taşıyacaktır. Finans merkezi projesi İstanbul ile bölge güçlenirken, Türkiye'nin Davos'u Uludağ olması dileklerimizle sözlerimize son veriyorum."

Zirvenin organizatörlerinden olan Capital ve Ekonomist Dergileri Yayın Direktörü Rauf Ateş, 3 yıl önce böyle bir zirvenin gündemine geldiğini belirterek, "Valimiz Şahabettin Harput, bir dergiye verdiği mülakatta, 'Uludağ'ı Davos yapabiliriz' demişti. 2 yıl imarla alakalı düzenlemeleri bekledik ancak bu yıla nasip oldu. Böyle bir organizasyonun ilk olması sebebiyle arka planda zor çalışmalar yaptık. Ancak katılımcıların büyük ilgi göstermesi güçlü bir konuşmacı ekibin ortaya çıkmasını beraberinde getirdi.

Bu yıl birkaç yabancı ekonomistimiz var. Gelecek yıllarda daha fazla yabancı ekonomistin katılmasını planlıyoruz" diye konuştu.

Aynen bu şekilde bazı marjları daraltıp bazılarını genişleterek yolumuza devam edeceğiz. Bütçe disiplininden asla taviz yok. Geçen sene bütçe açığımız yüzde 1,4'tü. ABD'de yüzde 10. Bütçe disiplini devam edecek" dedi.

Bursa Valiliği, Capital ve Ekonomist dergileri tarafından 16-17 Mart tarihleri arasında düzenlenen Uludağ Ekonomi Zirvesi devam ediyor. İş dünyasına seslenen Babacan, Afganistan'da helikopterin düşmesi sonucu hayatını kaybeden askerlerin ailelerine başsağlığı diledi.

Bursa'nın Türk sanayiinin göz bebeği olduğun ifade eden Babacan, bu ekonomi zirvesinin geleneksel olarak devam etmesini diledi. Babacan, "Bu yıl deneme yılıdır. Her yıl sadece Türkiye'den değil, daha geniş uluslararası bir katılımla bu toplantılar gerçekleştirilebilir" diye konuştu.

Avrupa'nın birçok ülkesinde krizden nasıl çıkılacağı ile ilgili mutabakat olmadığına işaret eden Babacan, "ABD dünyanın en büyük ekonomisidir. Gelecek yıllardaki ekonomi politikalarını bırakın, henüz 2012 yılı bütçelerinin ne olacağı belli değil.

Yönetim ile kongre arasında görüş ayrılığı var. ABD'de iş dünyası ve kanaat çevreleri ile ilişkilerimiz var. Avrupa da öyle. Asya'da da iş dünyası önünü göremiyor. ABD'deki şirketlerin elinde 3 trilyon dolarlık kullanamadıkları nakit var.

Bankalar şirketlere güvenmeyince 3 trilyona yakın bir miktardaki parayı kredi olarak veremiyorlar. Birbirlerine açtıkları kredi hatlarında bile şüpheyle hareket ediyorlar.

Halk bakıyor, siyasi kaostan korkuyor ve alışverişini erteliyor. Günlük alışverişini bile erteliyor. Halk durunca, tüketici durunca, bankalar da durunca ekonomi duruyor. Dönüyoruz Avrupa'ya, orada da durum farklı değil. Bankalar birbirine likidite açma konusunda tereddütlü ve birbirlerine güvenmiyor. 27 ayrı meclis ve hükümet, yüzlerce siyasi parti, koalisyonlar, azınlık hükümetleri arasında farklı görüşler var.

Avrupa ülkelerinin merkez bankaları piyasaya para veriyor, bankalardan sonra para yine tüketim durduğu için merkez bankasına gelip park ediyor" ifadelerini kullandı.