Geçen sezonun karanlık ve kaotik günlerinden bugünlere gelinirken, bu dönüşümün mimarı kuşkusuz Tekke’nin ta kendisi. Göreve geldiğinde takımın psikolojisi dağınıktı, saha içi dengeler yerle bir olmuştu. O ise önce gemiyi limana yanaştırdı, şimdi de o gemiyi yüzdürüyor. Takımı sadece toparlamakla kalmadı; aidiyet, disiplin ve karakter inşa etti.
Fatih Tekke’nin en önemli farkı, konuşmak yerine çalışmak. Ne söze sığınıyor, ne bahane üretiyor. Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarını kaybetti belki ama o mağlubiyetlerin hikâyeleri bambaşka. Çünkü Trabzonspor o maçlarda bile oyun olarak geri düşmedi, karakter koydu veya bir bölümlerinde üstün oldu. Deplasman kabusu bitti, takım özgüven kazandı.
Bu dönemde sadece saha içi değil, transfer politikası da değişti. Tekke, genç ve potansiyelli oyuncuların takıma kazandırılmasında doğrudan rol aldı. Altyapıdan gelen enerjiyi iyi yönetti, soyunma odasında aile ortamı kurdu. Oyuncularla kurduğu iletişim net: “Ayağımız yere bassın.” Ne göklere çıkarıyor, ne dibe indiriyor.
Bugün Trabzonspor sadece iki puanla Galatasaray’ın gerisinde. Bu tabloyu başka bir teknik direktör yapsaydı, emin olun methiyeler diziliyor olurdu. Ama Tekke tevazu gösterdikçe, camia bazen kıymetini geç fark ediyor . Neyse ki sonuçlar artık konuşuyor. Çünkü Trabzonspor, kendi öz evladının ellerinde yeniden kimliğini buluyor.
Kısacası; Fatih Tekke fazla konuşmuyor ama çok şey anlatıyor. Ve bu şehir, belki de uzun zaman sonra ilk kez, sahadaki emeğe güven duyuyor.