Trabzon’un Sotka mahallesinde yaşayan, okuma yazma bilmeyen bir ailenin çocuğuydu. İmkânsızlıklar içerisinde büyüdü. Mahalle aralarında limon kabuğu çöpleriyle futbol oynamaya başladı. Ama basketbola meraklıydı. Futbol kentinde daha fazla diremedi, düzene uydu! Forvetti, kaleci oldu!
 
Trabzonspor’a geldi, 15 yıl kalecilik yaptı, 6 kez şampiyonluk yaşadı. 5 Türkiye Kupası, 4 Başbakanlık ve 7 Cumhurbaşkanlığı kupası gördü. Türk spor tarihinde bin 112 dakika süreyle kalesinde gol görmeyerek en uzun süre gol yememe rekorunu kendi adına yazdırdı. Milli Takım formasını 5’i kaptan olmak üzere 31 kez giydi.
 
Futbolu bıraktı, Trabzonspor’un başına geçti. Sonrasında Milli Takım hocalığı geldi. Türkiye’ye bir ilki yaşattı, dünya üçüncüsü yaptı. UEFA tarafından 2002 yılının en iyi teknik direktörü seçildi. Dünya klasmanında Milli Takımı 7. sıraya oturtan tek teknik adam olarak futbol tarihine geçti.
 
Bu başarılar birilerinin hoşuna gitmedi. Saçıyla, kıyafetiyle uğraşıldı. Medyanın yoğun eleştirilerinin hedefiydi. Onları tek cümleyle yere yıktı: “Karizmasızlık da bir karizmadır.
 
Milli Takım’dan ayrıldı. Türkiye’de bazı takımları çalıştırdı. Güney Kore’ye gitti. Döndü, yeniden Trabzonspor’un başına geçti. Türkiye Kupası’nı ve Süper Kupa’yı kazandı. Süper Lig şampiyonluğu, henüz kesinleşmese bile şike iddiasıyla elinden alındı.

Trabzonspor’un başında verdiği mesajlarla, taraflı tarafsız herkesin beğenisini kazandı. TFF’deki 58. madde değişikliği toplantısında Trabzonspor adına sadece o kürsüdeydi. Konuşması başlı başına ders niteliğindeydi.
 
Bahsettiğim kişi; elbette ki Şenol Güneş!
 
Adaleti, özgüveni, mücadeleci, savaşçı ve basiretli kişiliği, karakteri, inancı oturmuş biri o. Mükemmel olmasa bile mükemmelliği kovalayan biri o. Unvan istemeyen, makam istemeyen, tanımasalar bile kendisine “merhaba” diyen insanlar arayan biri o.
 
Şimdi…
 
Böylesine özelliklere sahip biri, artık neyi beklemektedir? Yani Trabzonspor teknik direktörlüğü son nokta mıdır? Tabi ki değildir. Yapacağı tek şey kalmıştır. O da, ömrü boyunca gönlünü verdiği, hizmetini verdiği Trabzonspor Kulübü’nün başkanlığıdır.
 
Nitekim bu sadece benim fikrim değil, kamuoyunun da genel kanaatidir. Ali Savaş, bir yazısında bu tezi şöyle desteklemektedir:
 
Eğer, bir şehir takımının teknik adamı, profesyonellikten öte o takımın… Ruhu, teorisyeni, stratejisi, lideri, marka imajı, isyanı, beyaz, mavi, kırmızı bayrağı, yurt dışında sembolü, yurt içi alkışı, kürsüde konuşanı, konuşup takdirle alkışlananı ise… Şenol Güneş, Trabzonspor’da artık modadır. Futbol bilgisi, Trabzonspor teknik direktörlüğü dar alanında, Trabzonspor’a beklenilen katkıyı verememektedir. Şenol Güneş, Trabzonspor’da başkanlık koltuğu ile misyonunu taçlandırmalıdır.
 
Bu sözlerin altına aynen imzamı atarken Şenol Hoca’ya önce kendi sözlerini hatırlatıyorum:
 
Bütün zenginlere bakın, başarılı insanlara bakın. Hayatlarının hiçbir zamanında kalabalık olmamışlardır. Yalnızlıklarında ayakta kalmasını bilmişlerdir. Hepsinin sıkıntıları vardır. Başarılı olan her insanın hayatında sıkıntılar göreceksiniz. Hiçbiri durup dururken oraya gelmedi. Bütün zorlukları aştıkları için oraya geldi. Zorluklara aşmadan tepeye gelen ve orada duran bir insan görmedim.
 
Sonra da yazıyı şöyle bitireyim…
 
Yalnızlıklarında ayakta kaldın. Bütün zorlukları yendin. Sıkıntıların en alasını yaşadın. Ve bunların hepsini de aştın. Şimdi tepeye oturma ve orada uzun süre kalma zamanı! Değil mi hocam?