Trabzonspor’u anlama kılavuzu
 
Dışarıdan gelebilecek saldırıların her türlüsüne direnmenin sıradan olduğu bir coğrafyada yaşayanları, ancak içeriden gelecek fiskelerin sarsabileceğini anlamamız çok zamanımızı aldı. Haliyle, rakibin en kuvvetli güllesine dahi tebessümle karşı koymak âdetimizken, içeriden gelen fiskelere karşı direnmeyi bir türlü beceremedik.
Spor deyince, akıllarına sadece skor, mücadele deyince entrika gelenlerden, bordo maviyi anlamasını beklemenin sıkıntısını yaşadık onlarca yıldır. Bilmeden, Anadolu’nun ruhuna ve hırsızlığa, ruhsuzluğa karşı özden gelen direniş tavrına haksızlık etmiş olduk, uzun ve puslu yıllarda.
Ezcümle durumumuz, düşmanın güçlü, insafsız darbelerini güle oynaya savuşturmak, dostun mini minnacık fiskesiyle sarsılmak üzre oldu hep.
*
Rakibin sertliği, gücü, ceberutluğu, belirsizliği en fazla direnç aşılar, en fazla tetikler, coşturur bizi ama dost ve adam bildiklerimizin, özentiyle dopdolu heveskârlıkları, dünyalık karşısındaki gevşek duruşları mecalsiz kor, yana düşürür ellerimizi.  
*
Kimse bize kurduğu tuzakta amacına ulaşamadı. Kimse gözümüzü, gönlümüzü kör edecek karanlığı keşfedemedi. Bir şenlikteymişçesine dipsiz uçurumların üzerinden zıplayıp geçtik, gülerek, burun kıvırarak aştık zorlukları. Kimse, bizi yıldıracak uçurumları hayal bile edemedi.
Gelgelelim biz kuyumuzu ocağımıza kazıp, kucağımızda büyüttük her seferinde. Uzağımızdan geçen kötü niyetleri rüzgârımızla darmadağın ederken, sinsice dibimize kadar sokulmuş kör karanlığa tosladık.
*
 
 
Paraya inanmadık.
Bel bağlamadık, boyun eğmedik akçenin hiçbir çeşidine. Yönümüzü, kıblemizi, sevgimizi paraya endeksleyip, iğrenç, naylon hayaller kurmadık. Bizim inancımız, dürüstlüğe, doğruluğa ve kesintisiz mücadeleye oldu her zaman.
Skoru, doğruluktan üstün tutmanın, ahlakı yok edeceğini öğrettik, çocuklarımıza, kardeşlerimize.
Renklere, riyasız, haramsız yüreklere, hesapsız sevgilereydi muhabbetimiz.
Hiç hesap etmedik, bugünden yarına ne artar, ne azalır diye. Bordoya, maviye, özgürlüğe, adalet içre, adamlık içre mücadeleye ve hak ederek kazanmaya alışkın yüreklerin hesap kitapla ne işi olacaktı ki!
Dik durmanın, samimiyetin ve temizliğin, paraya ve kerrat cetveline uymayan bir tarz olduğunu bilmekle ve bunu en uzaklara, dosta düşmana, haramilere duyurmakla temayüz ettik bu âlemde.  
Bir üslubumuz var bizim. Değişmeyen sağlam bir çizgimiz, duruşumuz var: Doğruluk, mücadelecilik, centilmenlik ve her şartta adalet üzre olan bir duruş.
Temel ve değişmez mottomuz; haksız yere, hırsızlamayla, kapkara düdüklerle alınacak galibiyetlerdense, her biri vargit çiçeği kadar hüzünlü, yüzlerce mağlubiyeti kurşun gibi taşımak yüreğimizde.
*
Biz.
Bizler.
Yani baştan ayağa bordo mavi yürekler. Doğanların, şahinlerin mekân tuttuğu gökyüzüne ve özgürlüğün mavi ufuklarına, hakkaniyete inanmış milyonlar.
Alın terine, mücadeleye, rakibe, adalete, dişe diş ve centilmence savaşa inananlar.
Her şart altında aydınlığa, zafere inanan, onunculuğu, beşinciliği, ikinciliği,  mağlubiyeti geçici bir sara nöbeti, hastalık gibi görüp, aslolanın şampiyonluk olduğunu aklından çıkarmayan yüce gönüller.
Bu sezonda da duruşumuz değişmeyecek. Dalavereye prim vermeyen, kemençenin, gürül gürül akan derelerin, dağların, hamsinin yarenleri yine aynı türküyü söyleyecek, aynı inancı tazeleyecekler: Alın terine ve mücadeleye olan aşkımızı yeniden mühürleyeceğiz sahalarda.
Doğruluğun eğrilikten, aydınlığın karanlıktan üstün olduğunu unutmadık, unutmayacağız.