ANADOLU’NUN AĞABEYİ OLMAK, SÖZDE DEĞİL ÖZDE!
Trabzonlu sanatçı Zafer Kalfa geldi. Bana bir dosya verdi, “İnceler misin?” dedi. Adı, “Anadolu’nun Ağabeyi Olmak.” Okudum, okudum, okudum… Okudukça, gururlandım!
1980’li yıllar. Niğde’nin Güllüce köyü. Üç mahallenin çocukları kendi aralarında müsabakalar düzenliyor. Mahalleler, Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe’yi temsil ediyor. Onlara katılmak isteyen başka bir mahalle daha vardı ancak ısrarlarına rağmen maçlara alınmıyor. Sadece izlemek ve kıskanmakla yetiniyor.
Bu durum uzun süre böyle devam etti. Köyün ileri gelenlerinden Mehmet Amca, olaya el koydu. Kenara itilmiş gençleri toparlayarak takım kurmak için harekete geçti. O dönem ligde fırtına gibi esen, ‘Karadeniz Fırtınası’ olarak adlandırılan Trabzonspor’dan bahsetti. O andan itibaren, Karadeniz’in hırçın çocukları, Anadolu illerinde öksüz kalmış gençlerin onuru, gururu oldu.
Niğdeli Mehmet Amca, bu duygularla mahallesinin gençlerini Trabzonspor adıyla bir araya getirdi. Üç büyükler adıyla top koşturan takımların karşısında, bu gençleri köyün toprak sahasına sürdü. Trabzonspor ruhuyla maçları oynayan o gençler, tıpkı öykündükleri profesyonel takım gibi fırtına esti.
Trabzonspor ruhu sadece köyün toprak sahasında kalmadı. Onların belkemiğini oluşturdu. Hayatları boyunca her zaman her yerde bordo mavili renklere bağlı kalma kararı aldılar. Hikâyenin kahramanlarından Mehmet Amca bugün aramızda değil. Lakin o gençler büyüdüler, futbolun kirlenen yüzünden, şikesinden, teşvikinden, girişimden uzak taraftarlıklarını, Trabzonspor’u severek sürdürmektedirler.
İçlerinden biri İstanbul’da nakliyat işi yapıyor. Aracının dikiz aynasındaki bordo mavi boncuklu kolye gönlündeki büyük ateşin mütevazı simgesi olarak dikkat çekiyor. Memleketlisi eski dostlarıyla Sirkeci’de yine bir Niğdeli tarafından işletilen Özgül Çayocağı’nda sık sık bir araya geliyor. Hatta İbrahim, daha yeni doğan yeğeninin adını Trabzonspor’un efsanesi Şenol Güneş’e ithafen Şenol koymuş. O çay ocağındaki bordo mavili bayrak ise Trabzonspor sevdalılarının tek avuntusu. Henüz fırsat bulamamışlar ama en büyük arzularından biri Avni Aker’de maç izlemek.
***
Bugüne kadar Trabzon’la ilgili hazırladığı birçok belgeselle tarihe kayıt düşen Zafer’e şöyle ‘derin derin’ baktım. Tarihe kayıt düşecek bir hikâyeyi yakalayıp, ortaya çıkardığı için kendisiyle gurur duyduğumu söyledim.
Zafer, hikâyeyi belgesel yapmak istediğini aktardı. Trabzonspor’a gittiğini, projeyi sunduğunu ancak aylardır kendisine dönüş yapılmadığını vurguladı. “Nasıl yani” dedim. “Aynen” karşılığını verdi. “Yani Trabzonspor Kulübü, buna kayıtsız mı kaldı?” diye sordum. Yanıtı, “öyle görünüyor” oldu.
Devam etti Zafer: “Bak sevgili dostum. Trabzonspor’un, Türk futboluna getirdiği asıl yenilik bu spora ruh katmasıdır. Trabzonspor taraftarı olmak yalnızca bir eğlence, zevk, meşgale değil daha fazlasıyla sosyolojik vaka olarak karşımızdadır. Anadolu’nun sönük kentlerinde bir alevin doğmasına neden olmuştur. Trabzonspor, gönüllü bir ilişkidir ve tutunulacak bir daldır.”
Yaşanmış ve halen yaşanmakta olan bu gerçeklik Trabzonspor camiasının taşıdığı sorumluluğunun önemini ortaya koyuyor. Niğde’nin bir köyündeki Trabzonspor efsanesi, sözü edilen “Anadolu’nun ağabeyi” sorumluluğunun altını çiziyor. Niğde gibi pek çok şehirde insanların Trabzonspor isminden beklentisinin şampiyonluğun ötesinde olduğu görülüyor.
Peki, Trabzonspor Kulübü maliyeti sadece 100 lirayı bulan belgesele niye kayıtsız kalıyor ki! Sayın Sadri Şener, niye sırtını dönüyor ki! İşte tam fırsatı! ‘Anadolu’nun Ağabeyi’ gerçeğini o ‘malum takımların’ yüzlerine vurmanın… Trabzonspor ruhunun Anadolu’da nasıl vücut bulduğu, sızdığı derinlikleri ‘sözde değil, özde’ anlatmanın zamanı değil mi?