Aslında istemezdim böyle bir tartışmaya girmeyi.

Fakat haksızlık karşısında susmayı alçaklık sayarım.

Gördüm ki; Trabzon’un ‘bir bilen’i, birkaç gün evvel internet ortamında yayınlanan ‘Büyük Trabzon’un büyük vefasızlığı’ başlıklı yazımda yaptığım insani bir öneriyi çok farklı yorumlamış.

Trabzonspor’dan maddi anlamda nemalanmak isteyenleri eleştirmek için, benim önerimi çarpıtmış, alkışlık mücadelesini yazdığım Hatay Yurdakul’u adeta yaşlı bir dilenci gibi göstermiş.

Üstelik eleştirisine sos yapmaya kalkıştığı insanın ‘Hatay’ olan adını, 4 ayrı yerde ‘Atay’ diye yazarak!

Kendisinin ‘Trabzon’un bilgesi’ olduğuna inanan o zat-ı muhtereme, yazımı bir kez daha okumasını tavsiye ediyorum.

İmzasız köşeciğinde diyor ki; “Gazeteci Tekin Atay, Trabzon’un efsane amatörü Atay Yurdakul’un Antalya’daki macerasını yazdı ve TS’nin Atay Yurdakul’a yardım etmesini istedi. Trabzonspor’u çokları görünen o ki Sosyal Yardımlaşma ve Fakir Fukara Fonu olarak görmeye başladı.”


Oysa ben yazımda demişim ki;


Kâbe’de bile ‘Bize Her Yer Trabzon’ yazılı kaşkollerle fotoğraf çektirilmesinin kenti yücelttiğini zanneden sevgili hemşerilerim.
Büyük olmak, öncelikle değerlerine ve geçmişine sahip çıkmakla başlar.
Yukarıda, ömrünü Trabzon ve Türk futboluna adamış bir ihtiyar delikanlıya, vefasızlık hançerinin nasıl saplandığını okudunuz.
Unutulmasın ki; Trabzon ve Trabzonlunun itibarını yücelten asıl güç,
Hatay Yurdakul gibi evlatlarıdır.
Şimdi, valisinden belediye başkanına, Trabzonspor yönetiminden iş dünyasına, sivil toplum kuruluşlarından bordo-mavi renklere gönül vermiş taraftarına kadar kentin tüm dinamiklerine düşen görev, bu vefasızlığın yarattığı kırgınlığı ortadan kaldırmak, gönül almaktır.”



Görüldüğü gibi kentin tüm dinamiklerine bir çağrı yapmışım, salt Trabzonspor’a özel bir durum yok. Trabzon’un adını layıkıyla temsil eden, çoluk çocuğa futbol öğreten ve 74 yaşında olmasına rağmen halen futbol oynayarak gençlere örnek olan bir adama destek olmaya çağırmışım.Böyle bir çağrının, Trabzonspor’u Fakir Fukara Fonu gibi görmeyle (!) ne alakası olduğunu anlayabilmiş değilim.

İmzasız köşeciğinde şöyle devam etmiş:

devamı 2.sayfada...



Trabzonspor’da geçmişte hocalık yapan, top oynayan, malzemecilik yapan, Trabzonspor’da oynayanlara bir ara hasbelkader antrenörlük yapan herkes bu kulüpten maddi ve manevi olarak yararlanmanın peşinde. Yaşları kemale ermiş... 70 yaş sınırını aşmış Özkan Sümerler, Ahmet Suatlar iş yapmadan, İstanbul’da oturup yan gelip yatan eski topçulardan Ali Kemaller, Necatiler, Hüseyinler ve kulüpte menajer, müdür pozisyonunda olgun ve dolgun maaş alanları gören herkes yönetimden haklı olarak para istiyor, maaş istiyor. Antalya’daki 74 yaşındaki Atay Yurdakul da bu açıdan haklı!  Trabzonspor’da avantadan maaş alanlar olduğu müddetçe yarın İzmir’den, öbür günü Ankara’dan başka Ataylarda kulübün kapısını aşındıracak.”

Allah aşkına bu nasıl bir izandır, nasıl bir izahtır?

Trabzonspor’dan haksız şekilde maddi-manevi menfaat talep edenlere yapılacak eleştiriye asla itirazım olmaz, tam aksine ben de eleştiririm.

Birilerinin iş yapmadan kulüpten para almasına ben de isyan ederim.

Bunda sorun yok.

Fakat Trabzonspor’dan kendisi için ne iş, ne aş, ne para, ne şan ne de şöhret hiçbir talepte bulunmayan amatör futbol emekçisi Hatay Yurdakul’u bu şekilde yorumlamak en hafif tabirle densizliktir.

Kişisel menfaati için kulübün kapısını aşındıran bir ‘avantacı’ gibi göstermek, hakarettir, terbiyesizliktir, ayıptır.

Özkan Sümer ve Ahmet Suat Özyazıcı’nın Trabzonspor’da bir iş yapıp yapmadıkları, karşılığında ne aldıkları ya da bunu hak edip etmedikleri beni ilgilendirmiyor. Bu konudaki eleştiri doğru mudur yanlış mıdır onu da bilemem.

Lakin ‘yaşları kemale ermiş…70 yaş sınırını aşmış’ gibi ifadeler kullanıp, yaşlanan insanları ‘işe yaramayan varlıklar’ gibi göstermeye çalışmak, insanlık ayıbıdır, vicdansızlıktır.

Yeri gelmişken vurgulamakta fayda var;

Geçmişte Eskimoların yaşlıları, iyice güçten düşünce intihara mecbur bırakılırdı. Kararlaştırılan gün geldiğinde yaşlı kişi canlı olarak toprağa gömülür, gömülmeyi istemeyen yaşlılara ise ‘ailenin yüz karası’ olarak bakılırdı. Bu gelenek, yiyecek stokları azaldığında, genç ve kuvvetli olanların hayatta kalmasını sağlamak için, yaşlıların soğukta ölüme terk edilmesi ya da ayılara yem edilmesi şeklinde de anlatılır.

Anlaşılan o ki; isimsiz köşeciğinde insanlara özensizce saydıran bu zat-ı muhterem, tarihi Eskimo geleneklerini pek seviyor!

Trabzon’un ve Trabzonspor’un da, yaşlılarına bu muameleyi yapmasını istiyor sanırım.

Sevgili dostlar;

Seneler coşkun bir nehrin suları gibi önüne katıp götürüyor insanı.

Bazen üzerinde, bazen dibinde sürüklenip gidiyoruz suyun.

Bir yerde kıyıya vurduğumuzda, nehrin darbelerinin bedenimizden ve ruhumuzdan çok şeyler alıp götürdüğünü fark ediyoruz.

Ya da yuttuğumuz suların bize bir şeyler kattığını…

İstemesek de değişiyoruz.

Buna ‘olgunlaşmak’ diyebiliriz.

Ne yazık ki bu yolculuğun, bazı kişiliklerin egolarını şişirmekten başka bir işe yaramadığı da olabiliyor.

İşte böyle bir vaka ile karşı karşıyayız.

Vicdan terazisiyle pek arası olmayan bu kafa, torunlarıyla vakit geçirmek yerine bir kuruş bile çıkarı olmadığı halde yüzlerce çocuğa futbol öğretmeye, spor sevgisi aşılamaya çalışan Hatay Yurdakul’a bile acımasızca kalem sivriltiyor.

Buna neden olan benim yazım olduğu için, cevabını vermeyi de görev bildim.

Kulaklarını yere dayayıp duyduklarını yazan ama ‘okuduğunu anlayamayan’ o beyefendiye

son sözüm şudur:

Şartlar ne olursa olsun, biz yaşlılarımızı Eskimolar gibi ayılara ya da kurtlara yem etmeyiz.

Yaşlanan sen olsan bile…