G-20 Zirvesi kapsamında Arjantin'de bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, basın toplantısı düzenledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, öldürülen Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı ile ilgili, 'Cemal Kaşıkçı'nın 7,5 dakika içerisinde  boğularak öldürüldüğünün belgeleri var, ifadeleri var. Biz bunları dünya ile  paylaştık. Bizden kimler istediyse bu belgeleri kendileriyle paylaştık. Bu sadece Türkiye'nin meselesi değildir. Hatta biz suçun işlendiği yerin İstanbul olması nedeniyle bu suçluların bize verilmesini istedik.' açıklamasında bulundu.Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Trump ile görüşmesine ilişkin, "Amerika ile Türkiye ilişkileri bir stratejik ortaklığa dayalı. İki stratejik ortak olarak şu anda Kuzey Suriye'de Fırat'ın doğusu, Münbiç ve İdlib'i ve bütün bunlarla devam eden süreci değerlendirme fırsatı bulduk. Masada asıl olarak Münbiç konusunu ele aldık. Özellikle de PYD ve YPG'ye yönelik yaklaşımımızı kendileriyle paylaştık. Münbiç'i terör örgütlerinden nasıl temizleriz bunu konuştuk. Yol haritası için mutabakat şu anda canlılığını koruyor. Halkbank konusunu da müzakere ettik. Elimizdeki bilgileri, belgeleri tekrar kendilerine verdik. Bankamızın yetkilileri de şu anda ABD'de süreci takip ediyor. FETÖ ele başını da görüştük. Ben umudumu yitirmek istemiyorum. Ümit ediyorum bu konuda olumlu adımları atarız." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, G-20 Liderler Zirvesi'nin düzenlendiği Costa  Salguero Fuar Alanı'nda basın toplantısı düzenledi.

Gerçekleştirdikleri görüşmelerin ülkeler başta olmak üzere tüm  insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, G-20 Zirvelerinin  13'üncüsünü gerçekleştirdiklerini ve bu toplantıların tamamına katıldığını  anımsattı.

Arjantinli yetkilileri zirveye başarıyla ev sahipliği yapmalarından  dolayı tebrik eden Erdoğan, önceki zirvelerde olduğu gibi Buenos Aires  Zirvesi'nde de G-20 ülkeleri olarak kapsamlı bir gündemle bir araya geldiklerini  dile getirdi.

Erdoğan, gerek ekonomik alanda, gerekse küresel ekonomiyi doğrudan  ilgilendiren diğer başlıklarla, karşı karşıya bulunulan risk ve tehditleri  bertaraf edebilmek için neler yapılacağını istişare ettiklerini bildirdi.

Daha güçlü, sürdürülebilir, dengeli ve kapsayıcı bir küresel büyüme  için G-20 ülkelerinin kısa ve orta vadeli politikalarını özetleyen Buenos Aires  Eylem Planı'nı kabul ettiklerini söyleyen Erdoğan, alt yapı yatırımlarının  artırılması konusunun bu yıl Arjantin dönem başkanlığının öncelikleri arasında  olduğunu anımsattı.

Ana konuşmacı olduğu oturumda Türkiye'nin alt yapı yatırımlarındaki  tecrübelerini ve İstanbul Havalimanı başta olmak üzere son dönemde hayata  geçirdikleri projeleri diğer liderlerle paylaşma imkanı bulduğunu dile getiren  Erdoğan, gelecek yıl Japonya dönem başkanlığı süresince kaliteli alt yapı  yatırımlarının sayısının artırılması konusunda mutabakata vardıklarını ifade  etti.

Dijital ekonominin vergilendirilmesi alanında ülkelere özgü faktörleri  ve ülkelerin düzenleme hakkına saygıyı dikkate alan bir çözüm geliştirilmesi  gerektiğini de vurguladıklarına işaret eden Erdoğan, çalışma hayatının geleceği  konusunda ise çalışanları teknolojinin getirdiği yeni düzene nasıl adapte  edeceklerini mütalaa ettiklerini söyledi.

Bu çerçevede G-20 Antalya Zirvesi'nde belirledikleri gençlik hedefini  gerçekleştirmeye yönelik uygulamaları güçlendireceklerini dile getiren Erdoğan,  "Ayrıca çocuk işçiliği, zorla çalıştırılma, insan kaçakçılığı ve modern kölelik  gibi konularda daha etkin faaliyette bulunacağımızı taahhüt ettik." dedi.

Eğitim konusunun G-20 tarihinde ilk kez Arjantin dönem başkanlığında  ele alındığına ve gündeme geldiğini vurgulayan Erdoğan, kendilerinin de Türkiye  olarak kız çocuklarının eğitiminin önemine dikkati çektiklerini vurguladı.

Erdoğan, Dünya Sağlık Örgütünün sağlık alanındaki sürdürülebilir  kalkınma hedeflerine verdikleri siyasi desteği bir kez daha vurguladıklarına  işaret etti.

Sürdürülebilir gıda geleceğinin G-20 Arjantin dönem başkanlığının bu  seneki önceliklerinden bir diğeri olduğunu hatırlatan Erdoğan, ilgili oturumda  konuşmacı olarak Türkiye'nin yurt içinde ve dışında örnek gösterildiği  girişimlere ilişkin bilgi paylaştığını bildirdi.

İklim konusunun G-20'nin özel önem verdiği başlıklar arasında olduğunu  anımsatan Erdoğan, şunları belirtti:

"G-20 üyeleri arasında en düşük emisyonlara sahip ülkelerden biri  olarak bu alanda gerekli katkıyı yaptık, yapıyoruz. Paris Anlaşması kapsamında  bize verilen taahhütlerin yerine getirilmesini beklediğimizi burada bir kez daha  ifade ettik. Özellikle sorunun asıl müsebbibi olan gelişmiş ülkelerin elini taşın  altına daha fazla koyması, daha fazla mesuliyet üstlenmesi gerektiğinin altını  çizdik."

Enerji konusunun Türkiye için öneme haiz bir diğer konu olduğunu  vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye olarak bir taraftan ekonomik büyümemize bağlı olarak artan  enerji ihtiyacımızı karşılarken diğer taraftan TANAP ve Türk Akım gibi projelerle  Avrupa'nın enerji arz güvenliğine de katkı yapıyoruz. Önümüzdeki dönemde Hazar  enerji kaynaklarının ülkemiz üzerinden Batı ülkelerine taşınması için çaba  göstermeye devam edeceğiz. Doğu Akdeniz'deki hidro karbon kaynaklarının asli  sahiplerinden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin haklarının emri vakilerle gasp  edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Türkiye hem kendi hukukunu hem de Kıbrıs  Türkünün hak ve menfaatlerini korumakta kararlıdır. Son dönemde Doğu Akdeniz'de  varlığımızı tahkim etmemiz bu noktadaki tavizsiz tavrımızın bir yansımasıdır. Rum  kesimi, Kıbrıs Türkünün asli haklarını görmezden gelen mütecaviz politikalarını  devam ettirdikçe biz de gerekli önlemleri almayı sürdüreceğiz."

Enerji konusunda bir gerçeğin altının özellikle çizilmesi gerektiğini  belirten Erdoğan, "Maalesef bugün dünya genelinde yaklaşık 1 milyar insan  hayatını elektrikten mahrum bir şekilde devam ettirmek zorunda kalıyor. Köleliğin  bitişinden 150 yıl, sömürgeciliğin bitişinden 60 yıl sonra resmen olmasa bile  fiilen bu iki hastalıklı düşünce de mevcudiyetini sürdürüyor. Kazan kazan esasına  dayanmayan, hak ve adaleti gözetmeyen bir sistemin ilanihaye devam etmeyeceğine  inanıyoruz." dedi.

Buenos Aires Zirvesi'nde de 7 milyarı aşkın insanın tamamının refah,  barış ve huzurunun yolunun adaletten geçtiğini ifade ettiklerini söyleyen  Erdoğan, "Bu süreçte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin yapısında ihtiyaç  duyulan değişiklikler yanında kalkınma yardımlarının önemine işaret ettik.  Bilhassa mülteciler meselesinde güvenlik ve korku eksenli yaklaşım yerine insanı,  hayatı ve insani değerleri merkeze alan bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini  vurguladık." diye konuştu.

"Suriyeliler yanında çeşitli yerlerden gelen 4 milyonu aşkın mazluma  ev sahipliği yapan bir ülkeyiz" ifadesini kullanan Erdoğan, dünyada en çok  mülteciyi barındıran ülkenin Türkiye olduğunu dile getirdi.

Türkiye olarak sığınmacılar için kendi kaynaklarından 33 milyar dolar  harcadıklarına işaret eden Erdoğan, şu değerlendirmede bulundu:

"İşte böyle bir ülke olarak mültecileri toplama kamplarına hapsederek  bir yere varılmayacağına inanıyoruz. Biz insanları mülteci kamplarına  göndermedik, onlara konteynır kentler kurduk, onlara çadır kentler kurduk ve  onları ülkemizin değişik yerlerinde  kiralama sistemleriyle kiracı olarak da olsa  oturuyorlar. Hiç kimse sadece sınırlarını kapatmakla, polisiye tedbirlerle  açlıktan, kıtlıktan, çatışmalardan kaçıp gelen insanları dikenli tel örgülere  mahkum etmekle mülteci sorununa çare bulamaz."

Mülteci düşmanlığını körükleyerek meseleyi çözdüklerini zannedenlerin  er ya da geç hatalarının sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacaklarına vurgu yapan  Erdoğan, şunları kaydetti:

"Dönem sorumluluktan kaçma değil, sorumluluklarını yerine getirme  dönemidir. OECD verilerine göre, 2017 yılında yaklaşık 8,2 milyar resmi kalkınma  yardımı yaptık. Milli gelire oranla dünyada en fazla yardım yapan ülke biz olduk.  Üzülerek belirtmek isterim ki bu süreçte birkaç yakın dostumuz dışında hiçbir  ülkeden doğru düzgün bir yardım almadık, hatta Avrupa Birliği tarafından Suriyeli  mülteciler için söz verilen 3 3 milyar avroluk kaynağın kullanımında bile çok  ciddi güçlükler yaşadık, yaşıyoruz. Şu ana kadar ülkemize uluslararası kuruluşlar  vasıtasıyla, milli bütçemize değil bunu da özellikle ayırt edelim, yaklaşık 2  milyar avro gibi bir rakam ulaşmış durumda, o da milli bütçemize değil,  uluslararası kuruluşlara."

'Hiçbir yapıya izin vermeyeceğiz'

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,  "Suriye'nin kuzeyinde ülkemizin ve bölgemizin güvenliğine tehdit oluşturan hiçbir  yapıya izin vermeyeceğiz." dedi. 

Erdoğan, G- 20 Liderler Zirvesi'nin düzenlendiği Costa Salguero Fuar  Alanı'ndaki basın toplantısında, önümüzdeki dönemde G-20 ülkelerinin mülteci  meselesine daha fazla ağırlık vermesi gerektiğine inandığını söyledi.

Bu yılki G-20 Zirvesi'nin küresel ekonomide iş birliğinden ziyade  ticaret savaşlarının konuşulduğu bir dönemde icra edildiğine işaret eden Erdoğan,  halen içinden geçilen süreçte Dünya Ticaret Örgütünün kural ve prensiplerinin çok  ciddi şekilde erozyona uğratıldığını belirtti.

Dünya ticaretinin günden güne kuralları belli, öngörülebilir bir yapı  olmaktan çıktığını, daha kaotik bir şekle büründüğünü vurgulayan Erdoğan, "Ben  yaptım oldu" mantığıyla sadece ticarete değil, uzun bir sürecin kazanımı olan  kurumlara da zarar verileceğini ifade etti.

Erdoğan, dünyanın en büyük 17. ekonomisi olan Türkiye'nin, dünya  ticaret örgütünün değişen şartlara göre yenilenmesini savunduğunu bildirdi.

Küresel ticaretin değişen dinamiklerinin, Dünya Ticaret Örgütünün de  yapısında bazı düzenlemeler yapılmasını gerekli kıldığına dikkati çeken Erdoğan,  ancak bunun, yıkıcı, bozucu, kaosa sebebiyet veren tek taraflı adımlar yerine  sağduyu ile yürütülmesi gereken süreç olduğunun altını çizdi.

"Türkiye olarak üzerinde önemle durduğumuz bir diğer konu, mülteciler  ve terörizm başlıklarıdır." diyen Erdoğan, küresel güvenlikle doğrudan bağlantılı  olarak gördükleri bu konuların G-20'nin gündeminde daha fazla yer tutmaya  başlamasının sevindirici olduğunu dile getirdi.

Erdoğan, "Üzülerek belirtmek isterim ki bu konuda terör örgütleri  arasında ayırım yapan tehlikeli bir anlayışla karşı karşıyayız."  değerlendirmesinde bulundu.

"Korumacılık devam ediyor"

Bu çifte standarda, hem yurt içinde gerçekleşen terör eylemlerinde hem  de Suriye'de bizzat şahit olduklarını aktaran Erdoğan şöyle devam etti:

"Türkiye içinde eylem yapan, sivilleri öldüren, teröre bulaşan  militanlar, siyasi sığınmacı adı altında  Batı ülkelerinde ellerini kollarını  sallayarak gezebiliyor, hatta haraç toplayabiliyor. 15 Temmuz gecesi, darbe  girişiminde bulunup, 251 insanımızın kanına giren FETÖ'cüler, kendilerine  sunduğumuz dosyalar dolusu delile, belgeye rağmen kimi ülkeler tarafından  korunuyor. 2 bin 193 vatandaşımız o gece yaralanmıştır. Onlar da yine aynı  şekilde herkes tarafından biliniyor ama buna rağmen korumacılık devam ediyor.  Müttefiklerimiz tarafından DEAŞ'la mücadele bahanesiyle PKK'lı teröristlerin  binlerce tırlık silahla ve mühimmatla desteklendiğine her gün bizzat şahit  oluyoruz. Böyle ikircikli bir tavrın terörü yok etmek yerine terör örgütlerine  cesaret vereceği açıktır."

Bir terör örgütü eliyle diğerinin yok edilemeyeceğinin acı  tecrübelerle ortaya çıktığını anlatan Erdoğan, Türkiye'nin geride bırakılan süre  zarfında DEAŞ'la mücadeleden yabancı terörist savaşçıların engellenmesine kadar  çok ciddi çaba yürüttüğünü belirtti.

Erdoğan, "DEAŞ ve benzeri terör örgütleriyle irtibatından şüphelenilen  70 bin kişiye ülkemize giriş yasağı koyduk. Suriye'deki terör örgütleriyle  irtibatı tespit edilen 7 bin kişiyi sınır dışı ettik." diye konuştu.

"Çifte standart değil, samimiyet bekliyoruz"

Fırat Kalkanı Harekatı ile 3 binin üzerinde DEAŞ'lı, Zeytin Dalı  Harekatı ile de 4 bin 500 civarında PYD'li teröristin etkisiz hale getirildiğini  bildiren Erdoğan, şehitler verme pahasına Suriye'de DEAŞ'a tarihinin en ağır  darbelerini indirdiklerini, bu mücadelenin devam edeceğini ifade etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:

"Suriye'nin kuzeyinde ülkemizin ve bölgemizin güvenliğine tehdit  oluşturan hiçbir yapıya izin vermeyeceğiz. Fırat'ın batısını olduğu gibi doğusunu  da bölücü terör örgütünün zulmünden ve işgalinden çok yakın bir zamanda  kurtaracağız. Biz bu tür konularda müttefiklerimizden çifte standart değil,  samimiyet bekliyoruz.

Dört yıla yakın süredir derinleşerek devam eden Yemen krizine artık  acilen çözüm bulunması gerekiyor. Bu konuda dünyanın çok ama çok sessiz kaldığını  görüyoruz. Arakan'la ilgili olarak dünyanın çok ama çok sessiz kaldığını  görüyoruz. Bu ülkede yaşanan insani kriz sadece Müslümanların değil insanlığın  tamamının yüreğini burkacak boyuta ulaşmıştır.

Açlıktan bir deri bir kemik kalmış çocukların, yıkıntıların altından  çıkartılan masum bedenlerin sorumluluğu bu meseleye karşı duyarsız kalan  uluslararası toplumun tamamına aittir. Yeteri kadar petrol zenginliği olmadığı  için dönülüp bakılmayan bir coğrafyanın mazlumları olan Yemen halkının acıları en  kısa sürede dindirilmelidir. Yemen'in bağımsızlığı, egemenliği, toprak bütünlüğü  ve birliği mutlaka korunmalıdır. Bu temelde varılacak kapsayıcı bir siyasi çözüm  kalıcı barış ve istikrar için tek yol olarak görünüyor. Müzakere sürecini  canlandırmak için Birleşmiş Milletler çerçevesinde sürdürülen çabaları  destekliyoruz. Bu çerçevede 2 yılı aşkın süredir bir araya gelmeyen tarafların  İsveç'te toplanmalarıyla başlayan sürecin Yemen'e en kısa sürede barışı  getirmesini umut ediyoruz."