BARTIN (AA) - UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Öcal Oğuz, "UNESCO dışarıda olan, uluslararası, Türkiye’ye spekülatif davranışları olabilecek bir dünya kurumu değil, tam tersine bizim de içinde olduğumuz her boyutuyla takip ettiğimiz bir yerdir." dedi.

Oğuz, Bartın Üniversitesince, üniversite konferans salonunda düzenlenen "Somut Olmayan Kültürel Miras" konulu panelde yaptığı konuşmada, UNESCO’nun sanıldığı gibi uzak bir kurum olmadığını, aksine Türkiye’nin kuruluşunu sağladığı bir kurum olduğunu söyledi.

UNESCO’yu kuran 195 devlet arasında Türkiye’nin 10. sırada yer aldığını ve ülkenin UNESCO’ya çok önemli katkıları olduğunu ifade eden Oğuz, "UNESCO dışarıda olan, uluslararası, Türkiye’ye spekülatif davranışları olabilecek bir dünya kurumu değil, tam tersine bizim de içinde olduğumuz her boyutuyla takip ettiğimiz bir yerdir." dedi.

Oğuz, UNESCO’yu tanınır kılan şeyin yaptığı bazı işlerin albenisi olduğunu ve özellikle UNESCO ile etkileşim içinde olmak isteyen üniversiteler için ‘UNESCO Kürsüleri’ diye bir oluşumun olduğunu anlattı.

Bu kürsülerin üniversite ile UNESCO’yu bir arada düşünmek için yapılmış bir kurumlaşma olduğuna vurgu yapan Oğuz, şöyle devam etti:

"Eğer üniversite, UNESCO’nun herhangi bir alanıyla ilgileniyor ve ilişki kurmak istiyorsa UNESCO dediğimiz yapıyı kurması gerekiyor. Bu doğal miras, tarihi, somut veya somut olmayan kültürel miras alanında olabilir veya yaratıcı şehirler ağıyla ilgili de olabilir. Bizim kürsü kurmak, bunu UNESCO’ya bildirmek ve UNESCO’nun değerlerini bu kürsü içerisinde üniversitede yaşatmamız mümkündür. Dünyada 700’e yakın UNESCO kürsüsü var. Bunlardan sadece 9’u Türkiye’dedir. Dolayısıyla kürsü kurma bakımından son derece eksikleri olan gelişmiş bir ülkeyiz. Bizler, UNESCO Kürsü'sü kuran üniversitelerimize milli komisyon olarak her türlü desteğimizi vermeye hazırız. Yeter ki seçilmiş ve iyi belirlenmiş bir tema üzerinde akademisyenlerin çalışma arzusu ve sistematiği oluşmuş olsun."

UNESCO’nun kültürle ilişkilerini, 'Kültür Sözleşmeleri' denilen metinler üzerinden kurduğunu ve bu metinlerin tamamen kabul edilmiş kanunlar niteliğinde olduğunu dile getiren Oğuz, "UNESCO’nun kültürü korumaya çalışırken hassas olduğu konu barış ve diyaloğun aracı olarak kültürü görmesidir. Çünkü 1945’te UNESCO kurulduğu vakit, 2. Dünya Savaşı henüz bitmiş ve insanlık büyük bir yıkımdan, felaketten yeni çıkmıştı. Sonra ortak akıl, ‘barış ve diyaloğu sağlarsak, insanlığın gelecekte savaşmamasını da sağlarız’ dendi. Peki, neden kültürü korumak istiyoruz? Daha barışık, daha diyalogcu bir insan profili oluşturmak için. Kültür, sadece romantik bir şekilde kimlik veya aidiyet konusu değil aynı zamanda kalkınma, kalkındırma ve gelecek inşası konusudur." diye konuştu.

UNESCO’nun, önem verdiği konulardan birinin de halksız, topluluksuz, ilgili grup ve sivil toplum kuruluşları olmadan kültürün kendi başına, devlet erki ve iradesiyle korunamayacağı düşüncesi olduğunu aktaran Oğuz, "Bu doğrudur, kültürün korunması için çoklu bir katılım gereklidir. İnsanlık, zenginliğini çeşitlilikten alıyor. Bu çeşitlilik içerisinde biz de varolmalıyız. UNESCO, kültürü korurken, insan çeşitliliği ile kültür çeşitliliğini korumak istiyor. Kültür, bizim aidiyetimiz ve kimliğimizdir. Biz onunla ‘neyiz, kimiz, ne yapıyoruz’ gibi temel yol ve rotamızı tayin ederiz. O nedenle UNESCO kültürü insan kimliğinin korunması, kültürel diyalog, barış ekseninde değerli buluyor.” dedi.

Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Yenice ise Anadolu insanının en küçük davranışının bile korunması gereken bir miras olduğuna değinerek, bunları yaşatmak için çeşitli kurumların oluşturulmuş olmasının yanında her bireyin bu görevi yerine getirmesi gerektiğini dile getirdi.