Umut üzere yaşar insanoğlu.

Geleceğe dair beklentileri ve hayalleridir eksilmeyen tek zenginliği.

*

Aynı zamanda…

Kırılgandır insanoğlu.

İncecik bir dal misali, her rüzgârı kaldırmaz.

Öyle ki.

Bazen bir söz, bazen bir bakış, bazen de fütursuzca sergilenen bir tavır yeter kolundan, kanadından etmeye...

*

İstisnalar vardır tabi.

Yani herkesin aynı olmadığı muhakkak…

Lakin yine de bekleriz.

Hep bizim gibi düşünsün karşımızdaki.

İnce eleyip sık dokusun, hassas olsun, en azından düşünsün.

Neticede.

Kâinatın en donanımlı, en üstün özellikli varlığı insandan söz ediyoruz değil mi?

En tabii duygusu, herkesi kendi gibi görmesi…

İşte efendim…

Tam da burada…

Bu noktada başlıyor incinmeler.

Şaşkınlıklar, kırgınlıklar, travmalar.

*

Öyle anlar, öyle tarifsiz şeyler yaşıyorsunuz ki bazen, ummadığınız kişilerin ömrünüze attığı imzalar, ince bir jilet yarası misali saplanıp kalıyor yüreğizde.

En acısı da budur ya…

En iyi dedikleriniz, en yakın bildikleriniz oluveriyor bu yaraların mimarı.

*

Yedi milyarı aştı dünyada insan nüfusu.

Bu sayının içinde payınıza, yani yanınıza düşen, çoğunluğu akraba olmak üzere 200 – 300 kişidir.

Kan bağı seçimi konusunda yapılabilecek çok bir şey yok ama geri kalanını, yani arkadaş ve dostunuzu iyi seçmeniz, iyi analiz etmeniz gibi bir şansınız da yok değil hani…

Gerçi farkındayım.

Gönül kırgınlıklarınızı oluşturan bu kalabalıkta o da zor, hatta imkânsız gibi görünüyor ama…

Umut dedik, tutunmak dedik, yaşamak dedik.

Güveninizi boşa çıkarmayıp, yüzünüzü güldürebilecek birileri vardır muhakkak.

Onun için üstadım.

Ben derim ki, güvenin.

Yine de güvenin.

Her şeye rağmen güvenin.

Kırsalar da, incitseler de, en azından bu duygunuzu kaybetmeyin.

Nitekim görüyorsunuz.

Sarp ve zor yamaçlarla dolu bu dünyada, en büyük marifet insan olarak kalabilmek…

*

Saygıyla…

Sevgiyle…