TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar'ın hazırlayıp sunduğu "Ankara'nın Gündemi" programına, İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol, TEPAV Araştırmacısı ve Türkiye Gazetesi Yazarı Dr. Nihat Ali Özcan, Ankara Strateji Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özcan, Akil İnsanlar Heyeti Akdeniz Bölgesi üyesi ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Yayman konuk oldu. Strateji uzmanlarının katıldığı programda, Suriye meselesi ve Reyhanlı'daki saldırılar ele alındı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Barack Obama'nın gerçekleştireceği görüşmeye değinen Prof. Dr. Hüseyin Yayman, masadaki en önemli meselenin Suriye olacağını belirtti. Yayman, "Suriye meselesi, Türkiye için sürdürülebilir ve yönetilebilir olmaktan çıkmış durumda. Sürecin bu kadar uzaması, alanın büyüklüğü ve mülteci sayısındaki artış meseleyi içinden çıkılmaz hale getiriyor. Akçakale'de Kürt-Arap çatışması test edildi. Reyhanlı'da Türk-Arap ve Arap-Arap çatışması oluşturulmak istendi, Antakya merkez de Türk-Alevi çatışması test ediliyor. Bu kadar riskin olduğu, Türkiye'nin ciddi fay hatlarının olduğu bir meselede Suriye'nin krizinin bu kadar uzamasının Türkiye'nin en önemli sorunu olduğu düşünüyorum" dedi.

Hatay, Urfa ve Kilis'te problemlerin olduğunu dile getiren Yayman, "Bu problemleri hangi hükümet olursa olsun bu kadar sığınmacıya kamu hizmeti götürmesi, güvenliği sağlaması çok zor. Ayrıca bu kamplarda çok sayıda muhaberat ajanı var ve bunlar sürekli tahrik ediyorlar. Hatay da maalesef ciddi fay hatlarının olduğu bir yer" diye konuştu.

Reyhanlı saldırısının çok önemli olduğunu vurgulayan Yayman, "Burada bir istihbarat oyunu var ve Türkiye'nin bu istihbarat oyununda açığa düşmesi Türk istihbaratı için, güvenlik bürokrasisi için psikolojik etki yaratıyor" dedi.

Prof. Dr. Hayman, muhalefetin "Türkiye, Esed rejimine bu kadar sert çıkmasaydı bu tip olayların içerisine girmezdi" şeklindeki eleştirileri hatırlatılması üzerine, şunları kaydetti:

"Muhalefetin bu eleştirilerine gülüyorum. Tamam, Esed ile bir rekabet var veya bir hasımlık ilişkisi oldu. Peki 1980'den 1999'a kadar Abdullah Öcalan'ı Suriye'de tutan, Türkiye ile 'su sorunu' yaşayan, Türkiye ile 'Hatay sorunu' yaşayan bir Suriye vardı. O zaman da mı Esed meselesi Tayyip Erdoğan meselesiydi? Bahsettiğimiz dönemlerden kopuk değerlendirmelerin anlamı yok."
Avrupa ülkelerinin Suriye konusuna müdahil olmasını beklemediğini söyleyen Özcan, "Avrupa'nın bu tutumu belli. Geleneksel çıkarı varsa ve orada enerji problemleri varsa, petrol kuyuları varsa müdahil oluyor" dedi.

"BU OLAYDA İSTİHBARAT AÇIĞI VAR"

Programda Reyhanlı'daki saldırılarda istihbarat zaafları olduğu eleştirileri de gündeme geldi. Ankara Strateji Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özcan, Türkiye'nin bölgesel konjonktüründen dolayı istihbarat güvenliğini sınırlarında sağlamasının mümkün olmadığını belirterek, "Türkiye, sınırın ötesine geçerek önleyici istihbarat güvenliği alması gerekiyor. Irak'ta, Suriye'de, İran'da bu şart. CIA'nın, Mossad'ın, Almanların orada ne kadar işi varsa Türkiye'nin 10 kat fazla işi var orada. Bu gerçeği görmemiz gerekiyor. Hatay'da bekleyerek emde edilen istihbaratla muhaberatın Şam'da ne pişirdiğini öğrenmeniz mümkün değil. Artık Suriye bizim güvenliğimizi bu kadar çok tehdit eder hale geldiyse Şam'ın kalbinde sen de olmak zorundasın. 99 tane olayı önlersiniz, birini önleyemediğinizde bu patlar. Bu olayda istihbarat zaafı değil de istihbarat açığı var. İstihbarat zincirine baktığımızda burada bir kopukluk, bir boşluk var" ifadelerini kullandı.

Saldırıyı El Nusra'nın yaptığı iddialarına da değinen Prof. Dr. Özcan, "El Nusra'nın Türkiye'de bu eylemi yapacağını hiçbir seçenek arasında düşünmüyorum" dedi.

Saldırılara Türkiye'nin cevap vermesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Özcan, "Türkiye, bu işi bir boyutuyla BM'ye taşımalı. Öncelikle bu eylem ile çökmüş Suriye Devleti arasında bir bağ kurması, bunu dillendirmesi gerekiyor. Bunu yapabilirse bundan sonra Türkiye'nin atacağı adımlar var. Türkiye bu delillendirmeyi yapabilirse uluslararası hukuk bağlamında da cevap verecektir. Şu andaki eldeki veriler Suriye kaynaklı olduğunu gösteriyorsa egemen bir devletin topraklarına yabancı bir ülkeden doğrudan veya dolaylı yapılan bir saldırıdır. Bu nedenle Türkiye, gerekirse örtülü, gerekiyorsa açık -sivilleri hedef alan terör saldırısından bahsetmiyorum- askeri cevap vermek durumundadır" diye konuştu.

"İSRAİL İÇİN EN GÜVENLİ REJİM ESED'İN KENDİSİDİR"

İhlas Medya Ankara Grup Başkanı Nuri Elibol da Reyhanlı'daki saldırıları Suriyeli muhaliflerin gerçekleştiği iddialarıyla ilgili Reyhanlı'nın ilk mültecileri kabul eden ilçe olduğuna dikkat çekerek, "Suriye'yi ilk yardımları gönderen de Reyhanlı'dır. Muhaliflerin olma ihtimali çok zayıf. Suriye'de olup bitenlere Esed'in muhaliflerle mücadelesi olarak bakmayalım. Burada İran, Irak ve Hizbullah'ın çok ciddi bir şekilde etkili olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan politik güç olarak Çin'in ve Rusya'nın da BM'de medeni ülkelerin önünü kapattığını ve ayrıca Rusya'nın hala lojistik desteğe devam ettiğini düşünüyorum" şeklinde konuştu.

Arap Baharı ile birlikte Suriye'deki insanların da bir şeylerin talep ettiğini dile getiren Elibol, "Türkiye'nin telkiniyle eğer o reformlar yapılsaydı bu işler buraya gelmeyecekti. Esed, belki de şu anda Türkiye'nin kahramanı olacaktı. Türk Hükümeti ciddi teşvik etti ama dinlemedi" dedi.

İsrail'in Suriye'den 1967 yılında Golan Tepelerini aldığını hatırlatan Elibol, "Buralara bir bomba bile atmayan Esed, kendi halkının üstüne bomba yağdırıyor. İsrail ve Amerika'nın Esed'in gitmesini istediğini düşünmüyorum. İsrail için en güvenli rejim bizzat Esed'in kendisidir. Amerika ve İsrail yönetimi Esed gittiğinde İsrail yanlısı bir yönetim gelecekse, bunu garanti edebilirlerse Esed gider. Garanti edemezlerse bu iş daha çok uzar" değerlendirmesini yaptı.

"HEPİMİZİN AYNI GEMİDE OLDUĞU PERSPEKTİFİNDEN BAKARAK BU İŞİ YÖNETMEMİZ GEREKİYOR"

TEPAV Araştırmacısı ve Türkiye Gazetesi Yazarı Dr. Nihat Ali Özcan ise Reyhanlı'daki saldırılara ilişkin, "Bir devletin istihbarat örgütünün örtülü operasyon yaptığını ve çok ciddi delillerin olduğunu söylüyorsanız o zaman gerekeni yapmak durumundasınız. Bu bir hukuki zorunluluktan öte sizin kendi itibarınız için gereklidir" dedi.

Reyhanlı, Hatay, Gaziantep'teki sığınmacılara karşı olan tepkinin mezhepsel boyuttan çok sürecinin uzamasının ortaya çıkardığı ekonomik, psikolojik ve güvenlik boyutuyla ilgili olduğunu düşündüğünü kaydeden Özcan, "Burada psikolojik bir savaş yaşanıyor. Yani o ülkenin yurttaşları arasında ikilik çıkarırsınız, farklılıkları parlatırsınız içeride eğer tartışmaları arttırır ve kamuoyunu ikna ederseniz içerideki kamuoyunun etkisi hükümete baskı yapar hükümet de politikalarını değiştirir. Örtülü bir operasyon yaparak bu bombayı patlatıyorlar ve ortaya böyle bir toplumsal reaksiyon çıkarılmaya çalışılıyor. Sonuçta toplum bu konuda birbirleriyle çatışsın ya da mültecilerle yereldeki ahali çatışsın sonunda da hükümet bunları yönetemeyince bu ülke ile olan politikalarını değiştirsin, yaptıklarını yapmasın, yapmadıklarını yapsın... Psikolojik savaş da bu nedenle yürütülür. Karşı taraf sizin farklılarınız üzerinden kendi politikasını yürütmeye çalışıyor. O farklılıklarını derinleştirecek bu tür illegal işler de yapacaklardır. Bu tablo devam ettikçe, bu tür eylemleri yapmaya da devam edeceklerdir. Hükümetin ya da bu işten sorumlu kurumların bu beklentilerini yüksek tutarak ona ilişkin tedbirlerini alması gerekmektedir. İnsanların da bunun bilinçli bir harekat olduğunu görmesi lazım. İnsanlar Suriye politikasına karşı olabilir. Yani hükümetin politikalarına karşı olmak Esedci olmak anlamına gelmiyor. Dolayısıyla hepimizin aynı gemide olduğu perspektifinden bakarak bu işi yönetmemiz gerekiyor" ifadelerini kullandı.