BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, sona eren açlık grevlerini değerlendirdi. Ölümler yaşanmadan açlık grevlerinin sonlanmasının memnuniyet verici olduğunu kaydeden Demirtaş, şöyle konuştu: “68 gün boyunca grev yapanların taleplerinin sahiplenilmesi, sorunun çözümü noktasında çaba sarf edilmesi ve bu konuda kamuoyunun duyarlılık göstermesi bizler açısından sevindirici olmuştur. Türkiye'de barışın önünün açılması için 68 gün boyunca direnen tüm tutuklulara, ailelerine, partililerimize, bütün baskılara rağmen bu talepleri sokaklarda, meydanlarda, alanlarda savunan tüm halkımıza, medya mensuplarına, bu duyarlılığı gösteren tüm aydınlara, muhalif siyasi partilere, bu süre zarfında kendileri de açlık grevine yatarak açlık grevci arkadaşlarımızın sesi olmaya çalışan milletvekili arkadaşlarımıza, emeği geçen herkese, sorunun çözümü noktasında katkı yapan, çağrı yapan Sayın Öcalan'a teşekkürlerimi sunuyorum.”

Buruk bir sevinç yaşadıklarını ifade eden Demirtaş, sözlerine şöyle devam etti: “İçerideki ölümleri durdurmayı başardık, ama dışarıda maalesef ölümler devam ediyor. Bu yüzden açlık grevinde devam eden tartışmaların, çözüm önerilerinin ve ortaya çıkan çözüm iradesinin önemli fırsatlar yarattığını, bu fırsatları değerlendirme noktasında da siyasetçiler başta olmak üzere herkese büyük görevler düştüğünü belirtmek istiyorum.” diye konuştu. Açlık grevleri sonlanmasına rağmen ana problemlerin devam ettiğini savunan Demirtaş, cesur siyasi adımlara her türlü desteği vermeye hazır olduklarını kaydetti.

"ŞİMDİ KONUŞMAK ZAMANI"

“Şimdi konuşmak zamanı. Siyasetin öne çıkması gereken dönemleri yaşıyoruz.” diyen Demirtaş, şöyle devam etti: “Yakın geçmiş deneyimlerimizden iyi biliyoruz ki bu tür zamanları, atmosferleri yakalayabilmek kolay değil. Bu tür atmosferleri uzun süreli tutabilmek de kolay değil. Oluşan çözüm iradesi, çözüm umutları bir anda tuzla buz olabilir. Bu yüzden elimizi acele tutmak zorundayız. Ne yapılacaksa hep birlikte cesur ve kararlı bir şekilde hızlı adımlar atmak zorundayız. Ortadoğu'nun bu kadar kaynadığı bir dönemde, Türkiye'de Kürt sorununun çözümünü istemeyen, barışı - istikrarı istemeyen çok sayıda güç vardır. Bizler cesur ve hızlı adım atmazsak, bu süreci bozmak isteyen güçler olacaktır. Kürt halkının talepleri meşrudur. Kamuoyu da bunu görüyor. Böyle bir ortamda, pozitif bir atmosfer varken, yarın ne olacağını bilemezken, rehavete kapılmamak, bir an önce adım atmak gerekir.”

Yüzde 10 seçim barajı, gösteri hakkının engellenmesi, hazine yardımından 3 partinin faydalanması, ifade özgürlüğünün bulunmaması gibi sebepleri dayanak göstererek Türkiye'de demokratik kanalların açık olmadığını savunan Demirtaş, “Türkiye'de tek partili sistem var. Geri kalan partiler de bu sahnenin bir dekorudur. Biz demokratik siyaset hakkımızı kullanmıyoruz, demokratik siyaset kanallarını açmaya çalışıyoruz. Bu kanallar açılırsa silahları susturmak kolay olur.” ifadesini kullandı.

Kısa vadede somut bazı adımlarla Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehlikelerin büyük kısmının bertaraf edileceğini söyleyen Demirtaş, bunları şöyle sıraladı: “Birincisi İmralı'da tecridin son bulması, ikincisi bir demokratikleşme paketi ile demokratik siyaset kanallarının açılması, üçüncüsü yeni bir müzakere sürecinin başlatılması.”

“BİZİ HEYECANLANDIRAN HALKIN SAHİPLENMESİDİR”

Hükümetten köklü ve ani bir değişim beklemediklerini kaydeden Demirtaş, “Hükümetin mevcut duruşuna bakarak ümidimizi yükseltmiyoruz. 68 gün boyunca barışın ve özgürlüğün arkasında kenetlenen Türklerin, Kürtlerin değişik inanç, etnik kesimden insanların duruşuna bakarak umutlanıyoruz. Bizi heyecanlandıran halkın sahiplenmesidir. Hükümet de bundan heyecan duymalıdır. Ama hükümette bu heyecanı görmüyoruz.” dedi.

“KÜRT YÜKSEK KONSEYİ İLE DIŞIŞLERİ BAKANI GÖRÜŞMELİ”

Türkiye-Suriye sınırında ilan edilmemiş bir savaş yaşandığını dile getiren Demirtaş, hükümetin bu konudaki politikasını eleştirdi. Hükümetin mezhepçi bir yaklaşım ortaya koyduğunu savunan Demirtaş, “Esed'e halkını ezdiği için karşıyız. Siz neden karşısınız? Kürtler, Aleviler orada özgürlük kazanmasın diye. Esed'den farkınız kalıyor mu bu durumda?” diye konuştu.

Demirtaş, şöyle devam etti: “Oradaki Kürt halkı, Türkiye'nin düşmanı değildir. Kardeş halk dediğiniz halk işte odur. Oradakilerin özgürlüğünü savunmak herkesten önce Türkiye'nin görevi olmalıydı. Bu konuda halen geç kalınmış değil. Oradaki Kürt Yüksek Konseyi ile Dışişleri Bakanı resmi görüşme yapmalıdır. Gerekirse Ankara'ya davet etmelidir. Partimiz bu konuda aracılık yapmaya da hazırdır. Filistin'de Müslüman olup, Kürdistan'da Müslümanlıktan vazgeçemez insanlar.”

BDP'nin Ortadoğu'da en büyük halk hareketlerinin temsilcisi olduğunu söyleyen Demirtaş, “Başbakan ve Dışişleri Bakanı'na sesleniyorum. Bu gücü karşınıza değil, yanınıza almalısınız.” ifadesini kullandı.

“İSRAİL BAŞBAKANI'NA ROBOSKİ İÇİN NE CEVAP VERECEKSİNİZ?”

İsrail'in Filistin'e yönelik katliamlarının karşısında olduklarını söyleyen Demirtaş, “Filistin halkının özgürlük mücadelesinin arkasındayız.” dedi. Hükümetin bu yönde atacağı adımları da destekleyeceklerini belirten Demirtaş, “Bu konuda da Suriye'de olduğu gibi, samimiyet ve ciddiyet gerekir. Çifte standart ortaya koyarsanız etkili olamazsınız. Başbakan'ın Mısır'da yaptığı çift taraflı ateşkes çağrısı anlamlıdır. İki taraf da eş zamanlı olarak silahları sustursun çağrısı çok anlamlıdır. Ama ben şunu da merak ediyorum. Mısır'da yaptığınız bu çağrı, kendi ülkenizde size yapıldığında neden kıyametleri koparıyorsunuz. Bu çifte standart değil midir? İsrail Başbakanı, ‘Hamas, terör örgütleri listesindedir. Ben neden çift taraflı ateşkes yapayım. Ben devletim, silah demirbaşımdır' dese ne cevap verirsiniz. Çağrınız haklı ama tutarsız. Mavi Marmara'nın, son derece haklı olarak hesabını soralım diyorsunuz. Sonuna kadar arkasından gitmelisiniz. Ama İsrail Başbakanı dönüp size, ‘Roboski'nin hesabını vermeyen bir başbakan bize niye bu çağrıyı yapıyor' dese ne cevap vereceksiniz?” şeklinde konuştu.