Başbakan Recep Tayyyip Erdoğan, ATV'de katıldığı katıldığı programda, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı. Bugün CHP ile 'terör sorunu' konusunda gerçekleşen görüşmeye ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, "Teşebbüs noktasında CHP'nin attığı adımı olumlu bir yaklaşım olarak görürüm" dedi. CHP'nin soruna 'Kürt meselesi' olarak yaklaştığını fakat artık Türkiye'de 'Kürt meselesi' olmadığını, 'terör sorunu' olduğunu söyleyen Erdoğan, soruna 'Kürt sorunu' olarak yaklaşılmasının Kürt kökenli vatandaşlara hakaret olduğunu savundu.

CHP'nin 10 maddelik raporuna da değinen Erdoğan, bu 10 maddelik raporun bir öneri paketi olmadığını, burada bir tespit, bir teşhis olduğunu söyledi. MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin konuyla ilgili açıklamalarına değinen Erdoğan, "MHP Genel Başkanı sert bir açıklamayla her tarafı toz dumana kavuşturdu ve ben artık üzülüyorum MHP Genel Başkanı'na. Muhalefetin içinde bir Genel Başkanı'nın ağzından bu tür ifadelerin, 'İhanet üçlüsü', 'Şeytan üçgeni' gibi bu ifadeleri kullanmasını doğrusu kendisine yakıştıramıyorum. Ve böyle bir ziyareti kabul etmeyebilirsiniz. Nitekim ben üç kez randevu talebinde bulundum Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak. Bu randevu taleplerimin hiçbirine olumlu cevap vermedi" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, Bahçeli'nin açıklamaları üzerine otomatik olarak Toplumsal Mutabakat Komisyonu'nun düştüğüne dikkat çekerek, "Niye? Çünkü burada, parlamento içindeki gruplar arasında böyle bir mutabakat demek ki sağlanamıyor. Akil İnsanlar Grubu'na gelince o da zaten buna bağlı olarak o da kendiliğinden düşmüş oluyor" dedi.

"AK PARTİ VE CHP ÇALIŞMALARI ORTAK YÜRÜTEBİLİR"

Başbakan Erdoğan, CHP heyetine, TBMM'de Toplumsal Mutabakat Komisyonu kurulamasa bile AK Parti ve CHP'nin çalışmaları beraber yürütebilecekleri teklifinde bulunduklarını söyleyerek, "Gelin, biz CHP ve AK Parti olarak, şuanda yanımdaki üç arkadaşlarım benim bu konularla ilgili çalışan arkadaşlarımdır; sizin de yanınızdaki arkadaşlarınız da bu konularla ilgilenen arkadaşlar olduğuna göre talimatları verelim, iktidar ve ana muhalefet partisi olarak biz bu konudaki çalışmalarımıza başlayalım. Yani nerede iktidar olarak bizim eksiğimiz var, ben bunu göreyim. Siz bu eksiği bize önerdiğinizde biz de bu eksikleri gidermek üzere gayret içine girelim" dediğini anlattı.

Başbakan Erdoğan, hükümet olarak terör sorunun sadece güvenlik güçleriyle halledilebilecek bir mesele olduğuna inanmadıklarını, bu sorunun çözümü için partinin kurulumundan bu yana Doğu ve Güneydoğu bölgelerine 30 milyar TL'yi aşan yatırımlar yaptıklarını söyledi. Erdoğan ayrıca iktidar oldukları anda bölgedeki olağanüstü hali kaldırdıklarını hatırlattı.

"BU TABLONUN GÜÇLENMESİ EN BÜYÜK İSTEĞİMDİR"

Başbakan Erdoğan, "Karşınızda hakikaten yeni bir CHP, müzakere üslubuyla konuşabileceğiniz bir muhalefet olduğunu görüyor musunuz" sorusuna, "Ben bugünkü tabloyu gördüğüm zaman, bu tablonun daha da güçlenerek devamı, benim en büyük arzumdur, isteğimdir. Onun için zaten o teklifi de kendilerine yaptım" cevabını verdi.

Başbakan Erdoğan, muhalefete karşı üslubunu belli bir ahlak çerçevesinde yürütmeye çalıştığını söyleyerek, "Temenni ederim ki bunu karşılıklı olarak çok daha iyi bir noktaya getirelim. Yani bu tablonun daha da güçlenerek devamı, benim en büyük arzumdur, isteğimdir" dedi.

Başbakan Erdoğan, terör sorununun çözümüne ilişkin olarak parlamentoda uzlaşma sağlanmasının zor olduğuna vurgu yaparak, BDP'nin uzlaşma içinde yer alamayacağına dikkat çekti. Erdoğan, BDP'nin kendi başına hareket edemediğini savunarak, "İnanın, şuanda terör örgütünün parlamentodaki uzantısı, kendi iradesiyle çalışmıyor. Kendilerine gelen talimatlar çerçevesinde çalışıyor. Kendilerine gelen talimatlar çerçevesinde çalıştığı için bunlar demokratik hayata, bir İspanya'da olduğu gibi, bir İngiltere'de olduğu gibi, İrlanda'da olduğu gibi katılamıyorlar. Bunların asıl sıkıntısı burada. Ve bunların çok ciddi buradan derdi var, bunu da biliyoruz, onu da söyleyeyim. Böyle bir durum var. Ve biz sonunda ana muhalefet, iktidar birlikte bir çalışmaya başlasak; diğer muhalefet zaten ciddi bir yanlışın içinde olduğunu o zaman zaten görecek" diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, kendilerinin sorunun çözümü noktasında hiçbir ön şartlarının, ön yargılarının olmadığını belirterek, CHP'nin samimi olması durumunda sorunun çözümüne yönelik çalışılabileceğini belirtti ve "Tek bizim oluşturmamız gereken ortak akıl. İktidar-ana muhalefet halledebilir ve bu konuda somut adımı beraber atalım" dedi.

Habur ve Uludere olayları ile ilgili bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, "Habur, bizim projemizin en önemli adımıydı. Biz samimiyet ortaya koyduk. MHP, bizim milli birlik ve kardeşlik projemizi ihanet projesi olarak nitelendirdi. Kardeşlik diyoruz, bundan daha güzel kavram olabilir mi? Habur'da neydi bizim derdimiz? Kuzey Irak'tan geleceklerin ülkeye girişlerini sağlamaktı. Ne yazık ki görülmeyen yönüyle terör örgütü, diğer yandan BDP'nin provokasyonuna kurban gitti. Bizim niyetimiz çok iyiydi. Ama maalesef provoke edildi. Biz orada başarılı olamadık. Bunu kalkıp da siyasi istismar yapmayı da diğer partilere yakıştıramadım. Süreci hükümet olarak takip ettik atılması gereken adımları attık" diye konuştu.

"ULUDERE OLAYI, SALT KAÇAKÇILIK OLAYI DEĞİLDİR"

Erdoğan, Uludere olayının farklı zeminlere çekildiğini belirterek, "Bugüne kadar hiçbir olayın üstünü örtmedik. Adli süreç devam ediyor. Burası bir terör bölgesi. Bu bölgeden kaçakçılar gidip geliyor. Unutmayalım ki biz bir Hantepe, Gediktepe yaşadık. Katırlarla taşınan silahlar bombalanmadığı için günlerce köşe yazılarında yer aldı. Bundan dolayı birçok yazılar yazıldı. Güvenlik güçlerimizin elinde önemli bir delildi. Ben mesela görüntüleri izledim. Görüntülerde ne olduğunu anlamanız mümkün değil. Giyim kuşam hemen hemen aynı. O mudur, yoksa başka bir şey midir bilemezsiniz. Katırlarda ne vardır, onu da bilemezsiniz. Sağ kalanlardan birinin yaptığı açıklama var. 'Sınıra 5 kilometre kala atışları duyduk ama devam ettik' diyor. Burada bir hata var. Hatanın yanında atılması gereken adımlar varsa onu da attık. Hatta eşimi, kızımı gönderdim. Fakat tabii burada hâlâ bunun faili kim, tutturmayı malum partiler istismar meselesi yapıyor. Dışarıdan, buradan kaynaklanarak onlar da bu işi büyütmenin peşindeler. Soruşturma süreci devam ediyor. Çalışmalar devam ediyor. Neticesini bekleyeceğiz" ifadelerini kullandı.

Başbakan Erdoğan, bu olayın saf bir kaçakçılık olayı olmadığını belirterek, "Bu kaçakçılıktan terör örgütünün faydalanması var. O köyün gençleri, o köyün insanı bu işte maalesef kullanılmıştır. Bütün bunlar olurken onlar bu durumu izliyor. Irak sınırında bu tür sıkıntılar var. 3 tane yeni kapı açılması için adım attık. Bu adımı niye attık? Bu işi minimize etmek; yani madem burası fakirliktir, bunu söylüyorsunuz, o zaman buyurun size 3 tane daha kapı açıyoruz ve bu kapılardan özellikle sınır ticareti olayını daha rahat bir hale getireceğiz. Bu adımları atıyoruz" şeklinde konuştu.

"Barzani, terörün önlenmesi konusunda adım atabilir mi" sorususuna Başbakan Erdoğan, "Olumlu gelişmeler var. Barzani ile bu durumları görüşüyoruz. Tam istediğim seviyede olmasa da çalışmalarımız devam ediyor. Zaten Barzani de PKK'dan rahatsız durumdadır. Onlar da artık sabrın son demlerini oynuyorlar. Ulusal Kürt Kongresi'ni toplama niyeti de sadece bundan dolayıdır ve dediler ki 'Biz PKK'dan silahları bırakmasını isteyeceğiz. Çünkü bizimle Türkiye arasında herhangi bir sorun olamaz, olmamalı. Bunun için gerekli çalışmaları yapacağız.' Operasyonel boyutu dışında başka ülkelere gönderme gibi çalışmalar da böyle bir çıkış yolu olabilir" yanıtını verdi.

"MHP NEDEN BUNDAN RAHATSIZ OLUYOR"

"Kürt meselesiyle ilgili olarak veya Kürt kimliğiyle ilgili olarak Anayasada dışlayıcı bir takım hükümler var. Bununla ilgili olarak bir perspektife sahip misiniz?" şeklindeki soru üzerine Başbakan Erdoğan, "Şu anda bu tabi Anayasa Uzlaşma Komisyonlarında yapılan gündeme gelecek olan başlıklardan bir tanesi. Geldiğinde hangi parti nasıl yanaşacak bunu göreceğiz. Ben burada partimizin görüşünü söylüyorum. Bizim bu noktada etnik ayrımcılığı çağrıştıran veya tavsiye eden bir başlıktan yana değiliz. Biz diyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı altında buluşalım diyoruz. Benim Kürt kardeşim bundan neden çekiniyor? Bundan MHP de kaçınmaması lazım. MHP neden bundan rahatsız oluyor? Bu ülkenin gerçeklerini kabul edeceksin. Bunlar doğrudan alınmış haklardır. Bunları yok farz edemeyiz ki. Sipariş üzerine doğum olmuyor ki... Biz asla etnik milliyetçilik yapmayacağız. Bölgesel milliyetçilik yapmayacağız. Dinsel milliyetçilik yapmayacağız. Bunları yola çıkarken söyledik ve şu ana kadar hamdolsun bu işlerde asla bir tutuculuğun içinde olmadık" yanıtı verdi.

Güneydoğu'daki oy oranının artıp artmaması sorulması üzerine Erdoğan, "Artıyor. Stabil tabii ki. Stabilin biraz üzerinde artış oluyor" dedi.

"SAYIN KILIÇDAROĞLU SENİNLE BİZ ÇOK YERE BERABER GİDERİZ"

"CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile Uludere'ye gidecek misiniz?" sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, "Bugünkü konuşmamızda böyle bir konuşma geçti ben de kendisine biz seninle bir çok yere beraber gidebiliriz dedim. Bu hafta Diyarbakır'da kongre yaptım orada bir yol açılışı da yaptık. Baktım bir grup çıkmış bize el salladılar durduk. 'Bize bir şey mi ikram edeceksiniz?' diye sordum. Tarlanın içinden yürüdük eve kadar gittik. Gittik ki hemen orada onlar dövme diyorlar. Ondan yaptıkları bir çorba var. Başka yerlerde kırma diyorlar. Çok da nefisti. Bütün arkadaşlar oturduk ikramları kabul ettik. Bu insanlar bizi seviyor, biz de o insanları seviyoruz. BDP çıkıyor sanki Kürtlerin temsilcisi benim, yok sen değilsin yahu. Sen korkutarak yaptırıyorsun, biz gönülden yaptırıyoruz. Onlar benim kardeşlerim. Allah rızası için yapıyorum. Biz onların hizmetkarıyız. Diyarbakır bir değişim yaşıyorsa orada yaptığımız yatırımın katkısı var" diye konuştu.

"ALACAKSANIZ BENİ ALIN, TALİMATI VEREN BENİM"

"Bekir Bozdağ'ın açıklamasından sonra özel yetkili mahkemelerle ilgili ciddi bir tartışma başladı. Darbelerle ilgili çok önemli adımlar attınız. Bazı gazetelerde bu konuyla ilgili bazı bilgiler yayınlandı. Bir çok insanda acaba demokrasiyle ilgili davaların seyrini değiştirecek adımlar mı atılıyor şeklinde kaygılar oluştu. Bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?" şeklindeki soruyla ilgili olarak Erdoğan, şunları kaydetti:

"Şunu peşinen ifade etmekte fayda görüyorum. AK Parti iktidarı olarak Yasama, Yürütme, Yargı bu kuvvetler ayrılığı anlayışına baştan bu yana önem verdik. Yasama bir erk olarak güçtür, yürütme de yargı da aynı şekilde bir güçtür. Ama bunlar birbirlerinin faaliyet alanlarına girmemelidir ki bunu da anayasa belirliyor. 250'nin kurulması olayı da geçmişteki MGK'larla ilgili bir kurum durumunda ve bu sürecin içerisinde en çok bunun tartışılmaya başlanmasının sebebi özellikle MİT Müsteşarımızın yani Başbakanlığın iznine tabi olmasına rağmen bazı gazetelerde çıkmasına istinaden onun çağrılması üzerine başlayan bir süreçtir. Bu gerçekten kabul edilir bir yaklaşım tarzı değildir. Yargı tamamiyle her şeyi bir kenara koyup yasayı bir kenara koyarak MİT Müsteşarını şüpheli olarak çağırıyor. Böyle olunca her şey alt üst oluyor. Devletin işleyişine çomak sokuluyor. Olay bazı gazetelerde çıktığı gibi OSLO'da şöyle olmuş böyle olmuş gibiyse benim arkadaşlarım kimseye böyle bir taviz vermek yazı vermek böyle bir şey kesinlikle söz konusu değildir. Orada konuşulanları yazılı ifadeler, bölücü terör örgütünün yayın organlarında çıkmış olan haberleri müsteşarıma yıkmaya çalışmak onun üzerinden müsteşarımı yargılaman kabul edilir değil. Mit Müsteşarım adaya bile gittiği zaman bir şey için gidiyor.

Devam eden terörle mücadele konusunda ne yapabiliriz diye gidiyor. Bu arkadaşlarım bunun mücadelesini veriyor. Sayın Emre bey de gitti geldi. Yardımcıları konumunda olan hanımefendi de bu süreci beraber yaşadılar. Dünyanın her yerinde bu böyle. Bu iyice çizmeyi aşan bir şey oldu. Bir başbakan olarak direk bana bağlı olan müsteşarıma sahip çıkmazsam, ona talimatı veren benim. Alacaksanız beni alın. Talimatı veren benim. Talimat verilen alınmaz. Çok yanlışlar yapılıyor. Alacaksan beni al. Ben terörle mücadele ediyorum ve mücadelede tüm her şeyi kullanmak zorundayım. Bizim elimiz ayağımız konumunda olan böyle kurumları bir şüpheye sevk edersek bu insanlar yarın nasıl çalışacak. Bu insanlar bir çok yere canlarını ortaya koyarak gidiyorlar. Bu tabi ister istemez bizi demek ki bu madde haddinden fazla bir yetki alanı doğuruyor, biz devlet içinde devletiz havasına sokuyor. Ben Cumhurbaşkanına varıncaya kadar hepsini istediğim anda buraya çağırırım. Bu da var. Çağırır. Mesele buradaki nasıl yorumluyorsun nasıl anlıyorsun. Çağırdım oldu.

"250. maddeyi değiştirme talebi nereden geldi?" sorusuna Erdoğan, "Bu olağanüstü şartların bir ürünü. Ergenekondu, balyozdu, çeteler, mafya bütün bunlara karşı mücadele gayretini biz göstermedik mi biz gösterdik. Bizim buradan geri adım atmamız söz konusu değil. Burada bizim bu işin işleyin üzerinde düşünmemiz lazım. Bu tür yanlışların olmaması gerekir. Bu sadece MİT olayı değil. MİT'ın dışında da aynı durumlar söz konusu olabilir veya bir vatandaşımız olabilir. Ama söylendiği gibi gazetelerde yazıldığı gibi biz bu konudaki mücadelemizi vereceğiz tabii ki ama 250 bütün yetkileri kendisinde toplamış ve bunu da istedikleri gibi değerlendiriyorlar. Çalışmayı bu istikamette yürüteceğiz. Bu çalışmalar bizim önümüze gelecek, geldikten sonra değerlendirmesini yapacağız ve o değerlendirmeden sonra inşallah bu adımı atacağız. Darbelerle mücadele asla sonlanmaz" yanıtını verdi.

"PROPAGANDALARA ALDANMAYALIM"

Başbakan Erdoğan, ''Gazetelerde yayınlanan taslaklar doğruysa 28 Şubat soruşturması da Balyoz Davası da birinci dereceden etkilenecek gibi gözüküyor'' denilmesi üzerine, ''Bir defa bu propagandalara aldanmayalım. Bizim bir defa şu anda hedeflerimizde şu var; mesela tutuksuz yargılanabileceği halde maalesef tutuklu yargılanan insanlar var. Bu askerdir, bu gazetecidir, bu ne bileyim bir siyasidir, kim olursa olsun... Yani bu insanların tutuksuz yargılanmaları mümkünken niçin illa da bir tutuklu yargılanma yapılıyor? Bu süreci çok daha farklı bir şekilde yumuşatarak atlatmamız lazım. Ve bunlar tabii ülkede yargıyı da zor duruma sokuyor. Yargı da aslında sıkıntıya giriyor. Yargıya güven çok ciddi manada artmışken şimdi azalmaya başladı. Bunları da görmemiz lazım'' dedi.

"BENİM MİLLETVEKİLİM VAR İÇERDE. BEN BUNU NASIL KURTARIRIM' DURUMUNA GİDERSE BU YANLIŞ TUTUM OLUR"

"Türkiye darbe geçmişinden geliyor. Siz bu süreçlerin bir numaralı hedefi oldunuz. Şimdi bugün itibariyle bu tehlike hala sürüyor mu?" sorusu üzerine Erdoğan, "9.5 yıl öncesine göre Türkiye çok çok iyi bir noktada yer alıyor. Ama ideal noktada mıyız? Tabi değiliz, bazı sıkıntılarımız hala var. Bu sıkıntıları gördükçe yaşadıkça nasıl telafi edeceğimizin hemen adımlarını atıyoruz. Bu konular bizim diğer partilerle el birliği, işbirliği yapmamız gereken konular. Ama kalkıp da diyelim sadece 'Benim milletvekilim var içerde. Ben bunu nasıl kurtarırım' durumuna giderse, bu yanlış bir tutum olur. Burada seçime giderken ben bu tür sorunları olan insanların peşine takılmamam lazım. Adam mı yok yahu. Bizim 9.5 yıl öncesine göre geldiğimiz noktada biz demokrasi demiyoruz ileri demokrasi diyoruz. Çünkü çok daha iyi bir konuma gelmemiz lazım. Bakın artık yazarı, çizeri her yazdığından çizdiğinden dolayı içeri atılmıyor. Birçok konuda yargı çok daha cesur karar verebiliyor. Bu noktayı de kendileri sağlamış değil. Yasama organı bu imkanı sağladı, onlar da gerekli adımları atabiliyor" şeklinde konuştu. "Ben artık ülkemle batı ülkeleri arasında kıyasa girdiğim zaman ülkemle gurur duyuyorum" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Sürekli şu söylenir; 'Polis şöyle dövdü, böyle dövdü.' İnanın bizim polis kadar bu noktada iyi niyetli, dayak yemeyi öne çıkaran ve ona kadar sabreden polisi Avrupa'nın birçok ülkesinde bulamazsınız. Başta İngiltere olmak üzere. Ama bizim polisimiz dayağı yiyor, yaralanıyor, hatta görüyorsunuz şehit oluyor''

Başbakan Erdoğan, Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan futbol maçında çıkan olaylarda polisin doğru hareket edip etmediğine ilişkin bir soruya, ''orayı izlemedim'' yanıtını verdi.

CMK'NIN 250. MADDESİNDE YAPILMASI DÜŞÜNÜLEN DEĞİŞİKLİK

"Hükümetinizin attığı bir takım adımlar var. Sayın Bozdağ özel yetkili mahkemeler üzerinde çalıştıklarını söyledi. 3. yargı paketini destekliyorum. Adli kontrol sistemi getiriliyor. İlker Başbuğ'un ve tutuklu milletvekillerinin serbest kalmasını sağlayacak gibi görünüyor. Yani hükümetiniz 250. madde konusunda 'yargı biraz ileri gitti, biz biraz özgürlük tarafını genişletelim' diye bir eğilim seziyoruz biz. Yanılıyor muyuz?'' denilmesi üzerine Başbakan Erdoğan, "Kısmen... Önümüzdeki hafta bunu tekrar gözden geçireceğiz. Yani komisyonda bu tür şeyler olursa bile bunları önergeyle falan değiştirmenin yollarını arayacağız. Bizim bütün derdimiz, bir defa cezaevlerini çok daha farklı bir konuma taşıyalım ve her gelenin tutuklu olarak sevki değil, mümkün olduğunca bunu minimize etmenin gayreti içinde olalım. Bütün bunların tabii hepsinin bize getirdiği çok farklı yükler var. Bir taraftan demokrasi ülkesi diyorsun, öbür taraftan da tabii ne geliyorsa at. Yani bunlar tabii mafyaydı, çetelerdi, cuntaydı falan, bu tür şeyler olmadıktan sonra bunun üzerinde farklı düşünmek gerekir. Ama bu müebbet hapsi gerektiren bir konuda arkadaşlarımızın bu kadar vefakar davranacağını zannetmiyorum. Böyle bir şeyin olmaması lazım" yanıtını verdi.

Erdoğan, yargı paketinde kanun dışı yollarla elde edilen ses ve görüntülerin internette yayınlanmasına ağır cezalar getirileceği yönündeki haberlerin hatırlatılması üzerine konuşmasına şöyle devam etti:

"Şimdi ben genelleme noktasında bir şey söyleyeyim. Bir defa arkadaşlarımızın çalışması, daha çok geçmişten bugüne medyayla ilgili yaşanmış sıkıntılar var. Bu sıkıntıları aşmaya yönelik ne yapabiliriz, bunun gayreti var. Bu da batı standartlarını göz önüne almak suretiyle bunlar üzerine çalışma yapıp ve bu çalışmaları yaptıktan sonra bizim onların gerisinde kalmayacağımız bir adımı atalım dedik. Bunları ben arkadaşlarımdan önümüzdeki hafta tekrar dinleyeceğim. Ondan sonra zaten nihai adımı atacağız."

BAŞKANLIK SİSTEMİ

Başkanlık ve Yarı Başkanlık sorusuna da değinen Başbakan Erdoğan, Hükümet olarak 9.5 yıllık sürede çok şeyler yaşadıklarını rejim tartışması yapmadıklarını belirterek "Biz daha iyisi nasıl olur arayışındayız. Yeni bir anayasa tartışması yapıldığı bir dönemde bunun da ele alınmasının iyi olacağı düşüncesindeyiz. Başkanlık sisteminin ABD, Rusya'da nasıl çalıştığını, Fransa'da nasıl bir sistem olduğunu bilmenin sıkıntısı olacağını düşünmediğini söyledi. ABD'de iktidara gelenler yine o parti ile anıldığını ancak sadece o partinin temsilcisi olamayacağını eden Erdoğan, "ABD'de başkan bizdeki kadar rahat hareket edemez, ancak aldığı yetkiyi çok süratli kullanma imkanı var. Koskoca ABD 14 bakanla çalışıyor. Ama her bakanın 3-4 yardımcısı var. Biz bakan yardımcısı ihdas ettiğimiz zaman bazı arkadaşlarımız rahatsız oldu ama şimdi daha mutlular" diye konuştu. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Cumhurbaşkanı Merhum Özal'ın düştüğü duruma düşmemesi için partili olarak Çankaya'ya çıkarsa o cumhurbaşkanı çok daha güçlü cumhurbaşkanı olur. Bizden önce Sayın Demirel'in, Merhum Özal'ın yaşadıklarını görüyorum ve orada artık bir vitrin süsü haline geliyorlar, böyle oluyorlar. Cumhurbaşkanı gelir, kabineyi yönetir aslında. Bizim Anayasamızda bu var. Ama onlar da teamül olarak böyle bir şey yapılmadığı için böyle bir şeye tevessül etmiş değiller. Anayasamızda mesela 'icranın başı cumhurbaşkanıdır' diyor. Ama şu anda dışarıdan bakan zanneder ki icranın başı başbakandır. Halbuki cumhurbaşkanımız icranın başıdır ve istediği anda da gelir kabineyi yönetir. Çünkü başbakanı atayan da o, bakanlar kurulunu atayan da o. Biz sadece öneririz, teklif ederiz. Önce görevlendiriyor cumhurbaşkanı. Görevlendirdikten sonra biz kabineyi kendisine teklif ediyoruz. Onaylarsa onunla beraber siz de çalışmaya başlıyorsunuz. Bunu çok daha iyi bir noktaya getirmek, çok daha başarılı sonuçlar alabilmek için burada ama başkanlık, ama yarı başkanlık olabilir, böyle bir adımın atılmasını ben ülkemiz için çok daha isabetli, çok daha hayırlı buluyorum. Çünkü artık halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı var. Parlamentonun seçtiği değil. Şimdi artık vekiller değil, asıllar seçiyor. O seçtiğine göre bu kadar güçlü bir oylamayla oraya gelen bir cumhurbaşkanı orada da çalışmalarını ülke menfaati için çok daha ileri bir seviyede yapması iki başlılık gibi görünen yapıyı tek başlığa bu noktada indirir ve denetim mekanizmaları da aynı güçle çalışmasına devam eder.''

"BİR HÜKÜMET 5 YIL ÇALIŞMALI"

"Halkın cumhurbaşkanı seçmesini sistem olarak hiç tanımadık. Geçen dönem 2 yıl öncesinde anayasa değişikliğiyle bunu yaptınız. Halkın seçtiği cumhurbaşkanı siyasal sistem üzerinde çok ağırlıklı olacak. 2015'ten sonra milletvekili olmayacaksınız. Sizin için halkın seçtiği cumhurbaşkanlığı cazip bir pozisyon mu? Güçlü bir başbakanlığa karşı cumhurbaşkanlığını cazip görüyor musunuz?'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

"Cumhurbaşkanlığı olayı parlamentoda sıkıntıya düştüğünde o zamanki bir parti 'eğer şöyle şöyle yaparsanız, biz sizi parlamentoda destekleriz' demişlerdi. Sonra maalesef parlamentodaki oylamalara dahi gelmediler, silindi gitti, öyle bir parti kalmadı. Biz de tamam dedik, hatta cumhurbaşkanı süresinin 7 yıldan 5 yıla inmesi dediler, tamam dedik. İktidarın 5 yıldan 4 yıla inmesi dediler, tamam dedik. Ben 4 yılı aslında çok kısa görüyorum, 4 yıl hemen gelip geçiyor. 5 yıl bir hükümet çalışmalı ki ürününü rahat versin. Halkımızın seçtiği bir cumhurbaşkanı, yürütme imkanını rahatlıkla kullanabilecek yetkiye sahipse inanıyorum ki ülke çok daha farklı bir ivmeyi, sürati burada kazanacaktır. Çok daha farklı netice alma imkanını yakalarız diye düşünüyorum şu 9.5 yıllık tecrübe, deneyim bize bunu kazandırmıştır. Bazıları yazıyor, çiziyor, ama bunlar pratiğin içinde değil, sadece teori olarak bunu şey yapıyorlar, bende yaşayarak bunu söylüyorum ve yaşanmış olan bu. Dünyadaki gelişmiş ülkelerin de durumlarına baktığımız zaman, çoğunda gelişmiş ülkelerde bu yapı var."

"BENİM YERİNDELİK HAKKIMI MAALESEF BİRÇOK KEZ SAYIN SEZER KULLANDI"

Siyasi parti eğilimli bir cumhurbaşkanı ile başka bir partiden başbakan olması halinde yaşanabilecek sıkıntılara karşı sistemin bir çözüm bulup bulamayacağına ilişkin bir soru üzerine Başbakan Erdoğan, "Cumhurbaşkanı farklı, başbakan farklı olduğu zaman orada hakikaten çalışmalarda ciddi ciddi sıkıntılar yaşanıyor" dedi. 10. Cumhurbaşkanı Sezer'in iyi ve hoş bir insan olduğunu kaydeden Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

''Sayın Sezer, Anayasa Mahkemesi başkanıyken yerindelik konusundaki düşüncesini cumhurbaşkanı olduğu zaman göremedik. Benim yerindelik hakkımı maalesef birçok kez Sayın Sezer kullandı. Bizim yapmak istediğimiz atamaları hep engelledi. Nedir dediğimiz zaman da ortada herhangi bir gerekçe maalesef konmadan iade edildi. Bütün bunlar bize zaman kaybettirdi. Biz, şu anda Cumhurbaşkanımızla çok yoğun, kararlı şekilde adımlarımızı atıp, süratle mesafe alıyoruz. Burada neresi kazanıyor? Türkiye kazanıyor. Kim kazanıyor? Türk insanı kazanıyor. Mesele zaten bunu başarabilmek. İki başlılığın olmaması için, başkanlık, yarı başkanlık veya partili olmuş olsa. Orada teke inecek, bu teke indiği zaman... Farklı iktidarlar da olmuş olsa, aynı düşünce ikliminden geldiğimiz için bu böyle oluyor, ama bir de farklısı olabilir. Bütün bunların olduğunu düşünelim. Başkanlık, yarı başkanlık olduğunda bu koalisyon riskini ortadan kaldırıyorsunuz. Son 50 yıla baktığımız zaman tek partili iktidarların olduğu dönemlerde hep artış, tırmanış olmuş, ama koalisyon dönemlerinde inmeye başlamışız. Bizim yapımızda bir de bu var.

Bunu da biliyoruz, bunu da görmüşüz. Gelin arkadaşlar koalisyon sıkıntılarını bu ülkeye yaşatmayalım. Bu ülkede tek başına iktidarlar gelsin, 4 sene, 5 sene neyse çalışır, başarılı oldu millet 'yürü' der. Olmadığı takdirde 'in' der. Görüyoruz diğerlerinde bazen bakıyorsun bir dönem görev yapıyor, bazen bakıyorsun arka arkaya 2 dönem görev yapıyor. Belki üçüncü dönemi farklı bir başkanla Amerika'da yapabiliyorsa o farklı bir mesele. Biz bundan niye çekiniyoruz, çünkü bu insanlar geldiği zaman o ülkeye hizmet için gelecek. Arkasında bir parlamentosu olacak. Parlamento yok diyorlar, bunu bir partinin genel başkanı söylüyor. Nasıl bunu söylüyorsunuz, ayıptır. Bugün Fransa'da da parlamento var, senatosuyla birlikte, öbür tarafta da senatosuyla parlamento var. Bunlar ciddi manada denetliyorlar. Bunların hepsi çok açık net ortada, ama karar alma süreci çok iyi çalışıyor, bunun da tek sebebi buradaki başkanlıktır, yarı başkanlıktır. Ben bir de diğer teklifi getiriyorum, diyorum ki; partili cumhurbaşkanı olmak suretiyle partisinden kopmamalı. Rahmetli Özal devamlı tehdit altındaydı, onun için de rahmetli Özal parti kurma yolunda bile bir adım atmıştı."

"Bugünkü sistemle cumhurbaşkanı oldunuz, başbakanın kim olacağı konusunda o zaman arkadaşlarınıza bir telkininiz olur mu? Şimdiden bir profil çizer misiniz?'' sorusu üzerine, Erdoğan, "Bu soruda hukuk da var, matematik de var. Onun cevabını 2015'te verelim" dedi.

TÜRKİYE'NİN EKONOMİK DURUMU

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de ekonominin yavaşlama ya da ekonomik hedefleri tutturamama gibi bir risk olup olmadığının sorulması üzerine Başbakan Erdoğan, ihracatın 2011 itibariyle 135 milyar dolara, 2012'nin beşinci ayına kadar da 140 milyar dolara ulaştığını belirterek, ''Hamdolsun iyi gidiyoruz. Avrupa'da pazarımız daraldığı halde, bizim girişimcimiz yeni pazarlar meydana getirdi, Afrika'da, Latin Amerika'da'' diye konuştu.

"One minute" olayının Türkiye'ye faydası olduğunu belirten Erdoğan, "Körfez'de müteahhitlerimiz yeni alanlar buldular, artık gittikleri zaman artık saygı görüyorlar. Şimdi bu bahar esintileri falan... Bu esintiler şöyle bir sükuna ersin, göreceksiniz Türkiye için çok çok güçlü pazarlar oluşturacaktır. Avrupa'da da gelişmeler geleceğe yönelik çok daha farklı olacak. Ben en son Çin, Kazakistan'a gittim. Oralarda da ılımlı bir yapı var, yaklaşım var. Bir defa özellikle dış politikadaki durumumuz, özellikle ekonomideki son yüzde 8.5'lik büyüme, şu andaki durum güven telkin ediyor" ifadelerini kullandı.

Dünya Ekonomik Forumu'ndan CEO'larla yaptığı toplantıda kendisine 'Siz bu başarıyı nasıl yakaladınız?' diye sorduklarını söyleyen Erdoğan şunları kaydetti: "Türkiye başbakanı olarak bunu bize dünyanın en güçlü firmaları soruyor. Anlatıyoruz. Burada iki şey çok önemli, bizim bunu kaybetmememiz lazım. İstikrar ve güven. Biz, bunları kaybetmediğimiz sürece, evelallah ki bu iktidar bunu kaybetmez. Çünkü arkadaşlarımın hepsi de görevlerine çok sadık, sağlam sarılıyorlar ve yere sağlam basıyorlar. Eksikliklerimiz yok mudur? Muhakkak vardır, ama bunlara rağmen şu anda çok çok ileri mesafeleri alıyoruz ve Türkiye bu değişimini, dönüşümünü yaşıyor."

"DEVLET BAKANLIKLARI İCRA BAKANLIK OLUNCA HEPSİ ÜRETEN BAKANLIK OLDU"

Devlet bakanlıklarının kaldırılarak, icracı bakanlıklar oluşturduklarını ancak kimsenin bunları konuşmadığını belirten Erdoğan, icracı bakanlıklara yeni kimlik kazandırıldığını söyledi. Erdoğan, ''Eğer onlar devlet bakanlığı olarak kalsaydı, bu sadece birilerini tatmin için verilmiş bakanlık olurdu, ama şimdi icracı bakanlık olunca bunların hepsi üreten bakanlık oldu'' diye konuştu.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nı kurarak, Türkiye'nin coğrafya olarak bütün imkanlarını ülke için nemaya dönüştürme noktasında adımlar attıklarını vurgulayan Erdoğan, Dünya Ekonomik Forumu için Türkiye'ye gelenlerin Türkiye'yi tanıyamadıklarını ifade ettiklerini anlattı. Başbakan Erdoğan, ''Ekonomik olarak 2012'de yine başarılı bir yılımız olacaktır. 2015 hedeflerimizi bulacağız, 2023 hedeflerine doğru da aynı performans, heyecanla yürüyeceğiz'' dedi.

"SEZARYEN KADININ KENDİ HAKKI DEĞİLDİR"

Başbakan Erdoğan, ''kürtaj ve sezaryen konusunun bir arada telaffuz edilmesi ya da ikisinin bir kefeye konulması doğru mu?'' sorusu üzerine "Ben bunları bir kefeye koymadım, ikisi ayrı konular. Sezaryen bir defa kadının kendi hakkı değildir aslında. Amerika'da, Batı'da falan bu tamamen, hekimin kendi şeyidir. Onlar bunu mali çıkar hesabıyla yapmazlar. Gerçekten gerekiyor mu? Gerekiyorsa o yola tevessül ederler. Bizde, özel hastanelerde şu anda sezaryen yüzde 90. Türkiye'deki özel hastanelerin genelinde. Devlet hastaneleriyle ortaklama aldığınız zaman oran yüzde 50'ye düşüyor. Bu şöyle bir şeyi ortaya koyuyor, sezaryeni öyle bir hale getirdiler ki adete 'sen daha rahat, sağlıklı doğum yapmak istemez misin? Sezaryen yapalım, niye bu sıkıntıyı çekeceksin'... Öyle bir anda da bunu yapıyorlar ki artık tamamen doğum anı yaklaşıyor, 'sıkıntı var, şöyledir, böyledir, buradan kalkamayabilirsin'. Yanında beyi, yakını varsa hiçbirinin söyleyecek lafı kalmıyor, teslim oluyor. Hem parayı alıyor, hem de sezaryenle doğumu gerçekleştirmiş oluyor. Buna caydırıcı birçok tedbirler aldık, alıyoruz. Burada şöyle bir de tehdit var. 'Bu bir nüfus planlaması' diyor. İşin gerçeğine bakarsan altında bir de o yatıyor. Derlerdi ki '2 olur, 3 olmaz, 4 olmaz'. Halbuki sezaryenle 3 de olur, 4 de olur, ama bu yazboz tahtası değil, bu insan her şeyden evvel. Burada 2 ile ürkütüyor, daha ileri gitmesin. Bende diyorum ki; Türkiye'nin yaş ortalaması 29, eğer biz şu andaki artışla devam edersek ki 1.7 ile devam edersek biz 2037'de yaşlı bir nüfusa sahip olacağız. Yaşlı bir nüfusa sahip olduğumuz zaman şu andaki ekonomik performansımızı sergileyemeyeceğiz. Batı'nın çöküşünde şu anda insan unsuru var. Bunu samimi olanlar açıkça söylüyorlar" şeklinde konuştu.

"VÜCUT BENİMDİR" YAKLAŞIMINA ELEŞTİRİ

Başbakan Erdoğan, kürtaj konusunun da çok farklı bir yönü olduğunu belirterek, ahlaki, felsefi temeli, dini zemini olmayan bir yaklaşım olarak değerlendirdiği ''vücut benimdir'' yaklaşımını eleştirdi. ''Vücut senindir, ama cenin artık senin olmaktan çıkmıştır'' diyen Erdoğan, "O da artık bir candır, sen onu öldüremezsin, öldürdüğün anda bu bir cinayettir. Buna dünyada bu şekilde yaklaşan ülkeler olduğu gibi yaklaşmayanlar da vardır. Bu nereden geliyor, kendi kültüründendir, dinindendir... Bu konuda Avrupa'da Vatikan çok çok farklıdır, ama Avrupa Birliği'nin diğer ülkelerinden üç, beş tanesi bu konuda Vatikan gibi düşünüyor. Fakat Amerika bu konuda farklı düşünüyor. Bizim ise kendi değerlerimizden gelen, burada inancımız, kültürümüz, geleneğimizden gelen yaklaşımla... Bir defa şu anda çok enteresan, hukukumuzda şöyle bir madde var; 'çocuk hak ehliyetini, sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan itibaren elde eder' 28. madde. 643. madde de çok enteresan, 'cenin nedeniyle erteleme' diyor başlık. 'Mirasın açıldığı tarihte, mirasçı olabilecek bir cenin varsa, paylaşma doğumuna kadar ertelenir' diyor. Bütün bunlar ortadayken kalkıp 'vücut benimdir'... " ifadelerini kullandı.

"Adam gidip Boğaz Köprüsü'nden kendini atmak istiyor, niye gidip herkes, polis ona karşı çıkıyor. 'Bırak, vücut onun atsın' diyebilir miyiz?" diyen Başbakan Erdoğan, "Çünkü bizim devlet olarak yaşama güvenliğini sağlamamız lazım. Hayatta olan insanın yaşama güvenliği nasıl bizim için önemliyse, aynı şekilde o ceninin, ana rahmine düşenin de yaşama güvencesi önemlidir. Çünkü burada iki şey var, bir tercih var, iki yaşama hakkı. Biz yaşama hakkını savunmakla görevliyiz. Senin tercihin öyle olabilir, ama o tercih hukuka saygılı değildir, hukuka saygısız bir tercihtir. Bunu böyle düşünmek durumundayız" diye konuştu

Bu konuyla ilgili çalışmaların devam ettiğini belirten Erdoğan, çalışma neticesinde insan sağlığını, yaşam hakkını hedef alarak adım atmakta kararlı olduklarını söyledi. Başbakan Erdoğan, konunun gündem değiştirmekle alakası bulunmadığını bu çalışmaların gündemlerinde olduğunu belirten Erdoğan, konuya ilişkin birçok talihsiz olay yaşandı. Merdiven altı olaylara varıncaya kadar birçok şeyler var. Tecavüz olayları var, şunlar var, bunlar var. Sen bunlarla ilgilenmiyorsan, sen bakmıyorsan, biz diyoruz ki 'o zaten günahsızdır, devlet ona bakmakla yükümlüdür, görevlidir'. Şu anda nasıl binlerce, on binlerce yavruya biz bakıyorsak... Caminin bahçesine bırakılanı alıp bakmak bizim nasıl görevimizse, onu alıp bakmak da bizim görevimizdir, alır bakarız"ifadelerini kullandı.

''Biz eğer 'bu engellidir' diye bunları orada yok edersek, bu adeta bir ötenazidir" diyen Erdoğan şunları kaydetti:

"Biz bunu doğmuş olan bir çocuğa, insana ötenazi yapıyor muyuz? Ben nice anneler biliyorum down sendromlu oğlunu nasıl seviyor. Biz bile onları gördüğümüz zaman nasıl seviyoruz. Tamam belki mesuliyetini, sorumluğunu ağırlaştırıyor, ama ciddi bir sosyal devlet olmuş olsak bu sıkıntıları da büyük ölçüde ortadan kaldırır. Yoksa bunu ana karnında öldür, katlet... Böyle bir yolu çıkış yolu olarak görmüyorum, muhafazakar parti olarak da bunu çıkış yolu olarak görmüyoruz. Zorunluluk hallerinde, istisnai hallerde bu işin ehliyeti Sağlık Bakanlığındadır. Hangi hallerde olması gerekir, bunların hepsi hazırlanacak yasanın içerisinde yerini alacaktır. Bu yasa da biliyorsunuz 12 Eylül yasasıdır."