Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın, 27 Mayıs cuntacıları tarafından Yassıada'da yargılanıp İmralı'da 16 ve 17 Eylül 1961 yılında idam edilmeleri üzerinden tam 51 yıl geçti.
Bugüne kadar korkusundan hiç konuşmayan ve üç infazda da görevli bulunan asker Muzaffer Erkan, 51 yıllık suskunluğunu Aksiyon için bozdu. Aksiyon Dergisi muhabiri H. Salih Zengin'in ulaştığı Erkan, üç idam anında yaşananları ve Adnan Menderes'in tam 51 yıl önce idam sehpasındaki son sözlerinin ne olduğunu bugün piyasaya çıkan Aksiyon'a anlattı.
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan... Üç idam... Ve bu idamlara tanıklık eden bir asker: Muzaffer Erkan. Yassıada duruşmaları için özel olarak seçilen 120 askerden birisi olan Erkan, şu an 75 yaşında ve İzmir'de yaşıyor. Son duruşma dışında bütün davalara görevli er olarak katılan ve ülkemizin demokrasi ayıbı olan üç idama çok yakından tanıklık eden Erkan, bugüne dek korktuğu için hiç konuşmadı. Suskunluğunu 51 ylıl sonra bozan Erkan'ın anlattıkları bilinen bazı gerçekleri de değiştirecek nitelikte. Kendisini çekirdekten Cumhuriyet Halk Partili olarak tanımlayan Erkan, idamlara üzüldüğünü ve asılmaları gördükten sonra günlerce yemek yiyemediğini söylüyor: "O anlar, gözlerimin önünden gitmedi, çok zor oldu benim için. Rüyalarıma girdi. Kabus görüyordum hep." diyen Erkan, o günleri konuşurken, dönemin fotoğraflarına bakarken yine heyecanlıydı ve anlatırken ister istemez sesi titriyordu.
Bütün duruşmalara katılan ve Yassıada'dan İmralı'ya gemiyle infaz için götürülen Menderes, Zorlu ve Polatkan'ı koruyan dört askerden birisi olan Muzaffer Erkan,İmralı'da mahkemeden önce 66 tane mezar yeri kazıldığını söylüyor.
Yassıada'dan İmralı'ya infaz için getirilen Menderes, Zorlu ve Polatkan'ın idamına kadar sürekli yanında bulunan ve her olayın canlı şahidi olan Erkan, Hasan Polatkan'ın infaz için götürülürken hücumbotta ağladığını ve millete sitem ettiğini söylüyor. O sırada ona nasihat veren Celal Bayar'ın kendisinin asılmayacağını yüzde yüz bildiğine emin olduğunu belirten Erkan, Fatin Rüştü Zorlu'nun abdest alarak idam sehpasının yanında iki rekat namaz kıldığını ve cellada lüzum duymadan kendi kendini astığını kaydediyor. Yazılanların aksine, boyu uzun geldiği için tam ölmeyen ve ayakları masada kalan Zorlu'nun masasına celladın tekme vurduğu iddiasını ise yalanlıyor. İdam günü ayağa kalkamayacak derecede hasta olan Adnan Menderes'in burnuna ve ağzına bir merhem sürülerek canlandırıldığını söyleyen Muzaffer Erkan "Menderes'i İstanbul'a hastaneye götürüyoruz diyerek hücumbota bindirdiler. 'Ne mutlu bana, kurtuldum. Ver bana bir sigara,' diyerek teğmenden bir Hanımeli sigarası alarak içti. İdam öncesindeki misafir odasında bir parça şeftali yedi. İdam edildiğinde şeftalinin suyu beyaz kefeninin önüne aktı." diyor. Başsavcı Altay Ömer Egesel'in idam fermanını okuduktan sonra dalga geçer gibi "Ya Menderes gördün mü, nerelere kadar düştün?" dediğini belirten Erkan, Adnan Menderes'in idam sehpasındaki son sözlerinin ise şunlar olduğunu ifade ediyor: "Türkiye'ye 10 sene başbakanlık yaptım. Sekiz senemi Türk tarihi yazacak, iki senemi de dalkavuklarım. Oğlum Yüksel'in devlet tarafından okutulmasını istiyorum. Kaleminden altın damlasın. Bizim gibi olmasın."
Muzaffer Erkan'ın aktardığı Menderes'in bu son sözleri hiçbir yerde yer almıyor. Birçok kitap, gazete yazısı ve internet sitelerinde Menderes'in idamdan önce son sözünün "Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletim ve milletime ebedi saadetler dilerim. Bu anda, karımı ve çocuklarımı şefkatle anıyorum." olduğu yazılıyor. Ancak bu ifadelerin Menderes'in son sözleri değil, Yassıadada'da iken yazdığı son mektuptan alıntılanan cümleler olduğunu ifade edelim. Aynı zamanda Menderes'in idamını Yassıada komutanı Tarık Güryay, MBK üyeleri ve 100 subayın izlediği bilgisinin de yanlış olduğunu, idam anında 11-12 kişi bulunduğunu iddia ediyor.
Ve belki de insanın kanını donduran bir ayrıntı daha. İdam edilen Menderes'in başında 45 dakika beklediklerini belirten Erkan, celladın ipte sallanan Menderes'e doğru yaklaşarak, onun rugan ayakkabılarına baktığını ve şöyle söylediğini anlatıyor: "Bu ayakkabılar benim olacak!"