Kazakistan'daki Astana Ekonomik Forumu'nda konuşan Erdoğan, "Birlik içinde işbirliği yaparak, dayanışma ve paylaşma ile küresel krizi hep birlikte aşacağımıza yürekten inanıyorum. Astana Forumu gibi platformların işbirliği, paylaşma ve dayanışma için çok önemli bir fırsat olduğunu tekrar vurguluyorum" dedi.


"KREDİ DERECELENDİRME KURULUŞLARI İDEOLOJİK VEYA SİYASİ YAKLAŞIM İÇİNDE OLMAMALI"

Erdoğan, "Fakat burada bir farklı konuya da özellikle değinmek istiyorum. Tabi ki, ülkeler uluslarararası camiaya açılırken, bu kredi derecelendirme kuruluşlarının derecelerinden istifade veya zarar etmeleri ile de karşı karşıyadır. Olması gereken nedir? Bir defa, kredi derecelendirme kuruluşlarının ideolojik yaklaşım içinde olmaması gerekir, siyasi yaklaşım içinde olmaması gerekir. Bir ülkede ekonomik durum neyse, ihracatı ile, bunların değerlendirmesini adil yapmak suretiyle derece vermeyi, ona göre açıklaması gerekir. Eğer bunu farklı bir şekilde uygulamaya koyarsak, o zaman adaletsizlik başlar ki, özellikle bu gelişmekte olan ülkeleri ciddi manada vurabilir. Zira gelişmiş olan ülkelerle zaten böyle bir şeye zor giriyorlar. Ve ben bu noktada dünyadaki kredi derecelendirme kuruluşlarına bu ikazımı defeatle yaptım yine yapıyorum. Ve şimdi önümüzde yapılacak G20 toplantısında da bunu gündeme özellikle taşıyacağım" ifadelerini kullandı.

"OECD VE AVRUPA'DA EN YÜKSEK BÜYÜME PERFORMANSI SAĞLAYAN ÜLKE OLDUK"

Türkiye'nin finans, bankacılık, sosyal güvenlik, vergi gibi alalarda, krize rağmen ciddi iyileşmeler sağladığını dile getiren Erdoğan, "Burada şu göstergeleri özellikle dikkatlerinize sunmak isterim. Son iki yılda, yani krizin en eğır seyrettiği bir süreçte, 3,5 milyon ilave istihdam oluşturduk. 2002 yılında 36 milyar olan ihracatımızı 2008 sonunda 132 milyar dolara çıkarmıştık. Krizin etkisiyle gerileyen ihracıtımız 2011 sonu itibariyle kriz öncesi seviyeyi aşarak 135 milyar dolara ulaştı. Türkiye 2011'de büyüme hızı en yüksek olan ülkeler arasında yer aldı. 2010 yılında olduğu gibi, 2011'de de yüzde 8,5 oranında büyüme ile OECD ve Avrupa ülkeleri arasında en yüksek büyüme performansı sağlayan ülke olduk" dedi.

"IMF'YE OLAN BORCUMUZ 1.9 MİLYAR DOLARA GERİLEDİ"

Erdoğan, Türkiye'nin gelişim süreci içerisinde IMF ile yeni bir stand-by anlaşmasına gerek duymadığını belirterek, "Tam tersine IMF'ye olan borçlarımızı düzenli bir şeklide ödüyoruz. Göreve geldiğimizde IMF'ye olan borcumuz 23,5 milyar dolardı. Fakat şu anda IMF'ye olan 1.9 milyar dolara kadar geriledi. 2011'de Türkiye'ye gelen uluslararası sermaye miktarının 16 milyar dolara ulaştığını söylemeliyim. Uyguladığımız teşviklerle, yatırım noktasında da Türkiye'yi bir cazibe alanı yapmaya devam ediyoruz. Yeni başlattığımız teşvik uygulamasıyla ulusal yatırımları çok güçlü bir şekilde desteklerken uluslararası yatırımlar için de önemli fırsatlar sunuyoruz" şeklinde konuştu.

Erdoğan, "Bizim tecrübemiz, güvenilir orta vadeli programların krizin etkilerini en aza indirmede kilit önem taşıdığını gösteriyor. Her ülkenin şüphesiz kendi şartları içinde ekonomik krizle mücadelede büyüme stratejilerini belirlemesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu noktada Türkiye'deki sıkı para politikaları, ihtiyatlı mali politikalar ve teşvik paketlerinin diğer ülkelere bir örnek oluşturmasını temenni ediyoruz" dedi.

"İKİ SIR KELİME VAR: GÜVEN VE İSTİKRAR"

Erdoğan, "İki tane sır kelime var. Bunları önemsiyorum. Bunlardan bir tanesi güvendir. Bir tanesi istikrardır. Eğer bir ülkede, o ülke ekonomisi güven arz etmiyorsa, bir ülkede o ülke ekonomisi istikrarlı değilse, o ülkede gelişme bekleyemeyiz" dedi.

Erdoğan ayrıca, "O yüzden güven, kesinlikle iktidarlar noktasında, uluslararası sermayeye arz edilmelidir. İstikrar aynı şekilde ortaya konulmalıdır. Bunlar olmadığı sürece bir cazibe merkezi olamazsınız. Ve ülkemizin son dönemlerde yaptığı sıçramanın altında bu iki sır kelime vardır. Temenni ediyorum ki, dünya bu forumlar vasıtasıyla bunu yakalasın, bununla barışı yakalasın. Ama tabi bu barış o ülke halklarının da refahına ve huzuruna vesile olsun" şeklinde konuştu.

"İSRAF EKONOMİSİNDEN VERİM EKONOMİSİNE GEÇTİK"

Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:

"Tabi 9,5 yıllık bir süreç var. Ve bu süreç, bizim iktidarımızın olduğu süreç. Bu süreçte, bir defa siyasi istikrar var, demokratik istikrar var. Bu siyasi istikrarda, partimizin tek başına ortalama yüzde 63 gibi oy ile, parlamentodaki oy ile iktidar oluşu var. Her seçimde artan bir oy oranına sahibiz. Bu tabi halkımızın bize güvenini, bizim de halkımızla olan iletişimimizin yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Göreve geldiğimizde ülkemizin milli geliri 230 milyar dolardı. Ama şu anda ülkemizin milli geliri 772 milyar dolara ulaşta. Bu ortaya istikrarlı bir büyüme koydu. Ve 3,500 dolar kişi başına gelire sahipken, şu anda 10,444 dolara sahip bir duruma geldik. Göreve geldiğimizde Merkez Bankamızın döviz rezervi 27 milyar dolardı. Ama şu anda Merkez Bankamızın döviz rezervi 93 milyar dolara ulaştı. Göreve geldiğimizde ülkemizin devletin borçlanma faizi, faiz oranı olarak söylüyorum, yüzde 63 faizle borçlanıyordu. Ama şu anda yüzde 8,5 faizle borçlanıyor. Buraya geldik. Enflasyon yüzde 30'un üzerindeydi, şimdi ise enflasyon ise ilk defa, tek haneliye düşürmüştük, bu ara 10 kusura çıktı, ama önümüzde aydan itibaren yine enflasyon tek haneye düşecek. Bir başkası, kamu net borç stoku milli gelire oranı yüzde 74 idi. Şimdi ise yüzde 40'larda. Bu da tabi ülkemizde ekonomik performansı artırıyor, yatırımları artırıyor, üretimi artırıyor, istihdamı artırıyor ve bütün bunlarla birlikte özgüven gelişiyor. Ve önümüzde 2023 hedefleri var. Göreve geldiğimizde dünyada büyüyen ekonomiler arasında 26. sıradayken, şimdi 17. sıradayız. Hedefimiz 2023 yılında Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 büyük ekonomisi arasına sokabilmek. Buna yönelik çalışmalarımızı gayretle devam ettiriyoruz ve bunu da başaracağımıza inanıyoruz. Ve bu konuda azmimiz, gayretimiz, tüm STK'larla birlikte, tabi şunu söyleyeyim, devletçi bir anlayıştan, özel sektöre geçen bir anlayışla bu performansı sağladık, özelleştirmede ciddi başarılar elde ettik, bu ciddi başarılar, ülkedeki tüm özel teşebbüsleri rahatlattı. Onların önündeki engelleri kaldırmak suretiyle, onları bu teşebbüslerinde çok daha rahat bıraktık, teşvik ettik ve teşvik uygulamaları ile de özel teşebbüs bu noktada çok daha farklı bir performans ortaya koydu, verimlilik arttı. Ama önemli birşey söyleyeceğim, Türkiye israf ekonomisinden, verim ekonomisine geçti. İsraf ekonomisi bizi eritiyordu. Verim ekonomisi ile birlikte ülkemiz gelişmeye başladı ve her geçen daha iyiye gidiyor."