Yeni sezonun ilk iki maçını 6 puanla bitirip sezona iyi bir başlangıç yapan bordo-mavililer, aynı tarifeyi Antalyaspor’a da uyguladı. Maçın ilk yarım diliminde rakibe değil pozisyon vermeyi, orta sahaya dahi yanaştırmadılar desem abartı yapmış olmam.

Evet, özlemiştik bu tempoyu, coşkuyu, kazanma arzusunu, iştahı… Dalga dalga rakibinin üzerine gidip ceza alanına hapsederek hataya zorlamanın sonucunda sayısını unuttuğum gollük pozisyonlardan sadece birinden faydalanırken taraftarlarına bir buket çiçek yerine 45 dakikalık bir oyun sundular.

İkinci yarıda ise takımından fark bekleyen taraftarlar, takımlarının geçmişteki “golü at, arkaya yaslan” anlayışına geri döndüklerini görünce şoke oldular. Güle oynaya geçen ilk dilimin yerini, “golü ha yedik, ha yiyoruz” telaşı aldı. Saç baş yoldurdu. Bu nasıl iştir, bu nasıl anlayıştır! Ulema gitti, eserleri kaldı; hâlâ devam ediyor.

İlk yarı topu uzaklaştırmaktan aciz, ayakları birbirine dolanan Antalyaspor karşısında arkaya yaslanıp skoru koruma telaşı nasıl bir anlayış, nasıl bir iştir! Taraftar fark bekliyor, sen arkaya yaslanıyorsun. Bu gelinen noktayı iyi düşünüp iyi analiz etmek lazım. Suyu baştan kesmenin tam zamanıdır! Zira işin başındayız.

Bakın arkadaşlar, sezonun üçüncü maçını 9 puanla tamamlamak çok önemlidir, çok değerlidir! Ancak oynadığımız rakipler arasında en zayıf halka gördüğüm Antalyaspor’a karşı gündüz ile gece kadar fark olmasını ben kabullenemiyorum. Hiçbir Trabzonspor taraftarının da kabullenebileceğini zannetmiyorum. Bu böyle bilinmeli!