Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC) ev sahipliğinde yapılan ve İçişleri Bakanlığı’nca desteklenen ‘Basın Mensupları Gönül Elçisi’ projesi kapsamında Güneydoğu Anadolu illerinde göre yapan gazeteciler Doğu Karadeniz gezisi için Trabzon'da bir araya gelmiş, bölgeyi tanıma fırsatı bulmuştu. Projenin ikinci ayağında ise Doğu Karadeniz Bölgesi illerindeki basın mensupları da iadeyi ziyaret kapsamında Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır ve Tunceli illerini ziyaret etti.
*
Günümüzde maalesef tanımadığımız, oturup da bir kere olsun selamlaşmadığımız, tek kelam laf bile etmediğimiz insanlara ilk bakışta önyargılı olarak bakmaktayız. Bu toplumsal virüs için bilim adamı Albert Einstein’in çok iyi bir tespiti var: Önyargıyı parçalamak Atomu parçalamaktan zordur!.. Evet, bizler tam da bu projeyle Güneydoğu bölgesi için önyargıları, tedirginlik ve korkuları kırmak, somut olarak farklı bölge insanlarının kardeş olduğunu dünyaya yeniden haykırmak için adımlar attık, bu vatan topraklarına dostluk, kardeşlik ve barış tohumları ektik.
*
Bölgeyi ilk kez göreceğim hasebiyle yukarıda bahsettiğim lanet olası bölge için tedirginlik ve önyargı virüsünü açık konuşmam gerekirse bende ‘yaşamadım’ desem yalan olur. Bu hastalığın tedavisi, bölgede ilk adım attığımız Şanlıurfa’da yanıt verdi. İlk durağımız, yüzyıllardır birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, yıllar önce Birecik Barajı'nın yapılmasıyla yarısı sular altında kalan, diğer yarısında ise yerleşim yerleri oluşturulan saklı cennet Halfeti ilçesi oldu. Sabahın ilk ışıklarında Peygamberler diyarı Şanlıurfalı meslektaşlarımızla kucaklaştık. Orada ilk kucaklaşmayla bölge insanının sıcak ve samimi bakışları bizleri çok etkiledi. Bu belki de lanet hastalığın tedavisinde ilk seansım oldu.
*
Buram buram tarih ve medeniyet kokan Halfeti’de tekne turu sonrası Şanlıurfa’ya vardık. Burada, hiç şüphesiz ülkemizin en önemli doğa güzelliklerinden biri olan Balıklı Göl’ü yakından görebilme fırsatım oldu. Cuma namazını eda ettiğimiz tarihi camii cemaatinin yanı sıra bölge insanı ve esnafla hasbihal ettik. Sohbetlerim sırasında Karadeniz insanının çok sevildiğini anladım. Bu sevgi ve samimiyet beni silkelemiş, kalp atışlarımı hızlandırmıştı. Artık hastalığımın tedavisinin mümkün olduğuna inandım. Hastalık tedavisinde ilaçlar 3 öğün kullanılır. Halfeti sonrası bu öğle vakti aldığım 2’inci öğünün ilaç oldu. İlk günkü tedavim, akşam vakti bölgenin yüzyıllık geleneği, sıra gecesiyle yaşanan samimiyet ve misafirperverlikle sonuçlandı. Üç ilaç kanımda dolaşırken, yaralarımın iyileştiğini hissettim.
*
Güneşli bir baharda, yeni güne ‘merhaba’ dediğim Şanlıurfa’dan ayrıklık vakti geldi. Şanlıurfa Çalışan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Tahir Gülebak veda için otobüsümüze binerek bir veda konuşması yaptı. Bizi çok iyi ağırlayan değerli insan Gülebak’ın konuşması sırasında boğazı doldu, gözlerinden yaş süzüldü. Onun ağlamasıyla bizlerde duygu patlaması yaşayarak ağladık. Ama gözyaşlarımızdan düşen o damlalar ‘Basın Mensupları Gönül Elçisi’ projesi kapsamında ektiğimiz kardeşlik tohumlarının suyla buluşmasına imkân sağladı. O an anladım, insan sevgisinin ve samimiyetinin tüm güçlerin üstünde olduğunu. Kendime şunu dedim: Ben şifa bulacağım ve bu tohumlar yeşererek insanlığa emsal teşkil edecek.
*
Gündönümü Turizm şirketiyle başladığımız hikâyemizde ikinci durağımız Mardin oldu. Bu süreçte deneyimli Turizm rehberi Metin Yılmaz’ın bize anlatımlarıyla tarihe adeta tanıklık ettik. Organizatör Haktan Güven ve tecrübeli kaptanlarımız Erdoğan Akbaş ve Celal Sungur ile Kızıltepe ve Midyat ilçeleri ardından, baraj yapılacak olmasıyla sular altında kalacak olan Hasankeyf’i belki de son defa görme imkânımız oldu. Güzel coğrafya Mardin’in havası beni o denli etkilemiş olsa gerek, hastalığım tedavisinin ikinci gününü ilaç almayı unutarak tamamladım. Mardin’i yazmakla anlatmak zor biliyorum. Sıcak kalpli insanlarla dolu Mardin’i, ziyaret etmeyenlerim muhakkak burayı görmelerini isterim.
*
Diyarbakır gezimiz başlamadan, hastalığım yeniden nüksetti. Kentle ilgili tedirginliklerim tarihi ve hikâyesiyle hafızalara kazınan On Gözlü Köprüyle bir nebze olsa da kırılmış oldu. Şanlıurfa’dan ilhamla doğan inancım beni ayakta tutuyor, ‘Ben bu lanet virüsten kurtulacağım’ diyordum. Uzun sürmedi, Güneydoğu Anadolu Gazeteciler Federasyonu Başkanı Mehmet Çelik’in de eşliğinde ayak bastığımız Diyarbakır’da çok sıcak karşılandık. Terörle anılan coğrafyada kardeşlik ve birliktelikle her şeyin üstesinden gelinebileceğini anladım. Diyarbakırlı gazeteci meslektaşlarımızla el ele, kol kola, omuz omuza vererek Türk bayrağıyla birlikte tüm dünyaya adeta meydan okuduk, ‘Biz kardeşiz’ dedik.
*
Diyarbakır, zor süreçlerden geçti, ama birlik ve beraberlik sayesinde hızla yaralarını sarmaya başladı. Diyarbakır’da kime selam versem, selam almalarının yanı sıra ‘Hoş geldiniz’ demesi beni çok memnun bıraktı. Özellikle Harem-i Şerif'i olarak kabul edilen ve kentin sembollerinden Ulu Cami’yi ziyaretimiz beni ziyadesiyle yöreye hayran bıraktı. Bu ziyaret, önyargı hastalığımın 3’üncü günündeki tedavisinde etkili oldu. Artık veda vakti gelmiş rotamızı Tunceli’ye çevirmiştik. O tarihi surlarla kaplı kentten ayrılırken, sohbet ettiğim küçük bir çocuğun benim Trabzonlu olduğumu söylememle ‘Aaa sizde deniz var, Trabzonspor var’ diyerek Trabzon’a selam göndermesini asla unutmayacağım. Bu vesileyle bu anlamlı selamı siz değerli okuyucularla buluşturmak isterim.
*
Ve zaman geldi çattı, önyargı ve tedirginlik virüsü hastalığı tedavimin son aşamasına çok yaklaşmıştım. Tedirginliğime, bir de heyecanım eklendi. Çünkü, Tunceli’deydik…Beni iyileştirecek olan doktor otobüsümüzüm önünde beliriverdi. Boyu küçüktü ama yüreği kocamandı, bizi tek tek kucakladı. ‘Karadeniz kokusunu aldım’ diyerek bana sarılan doktor, bizleri, ekibiyle hiç unutamayacağım şekilde ağırladı. Işıl ışıl Tunceli’ye gökyüzünde beliren ay, adeta güneş gibi yansıyor, içimi ısıtıyordu. Gün ağardığında doktor ve ekibiyle Tunceli sokaklarını arşınladık. Kısa sürede harikalar yaratılan, çehresi değiştirilen kentte, insanların doktorumu kucaklaması beni şifaya adım adım taşıyordu. Teröre ağır darbeler vuran doktor ve kıymetli ekibi, uyum içerisinde hizmet için can attığına bizzat tanıklık ettim. O doktor, bir dönem Trabzon'un Of ilçesinde yaptığı başarılı çalışmaları ile halkın sevgisini kazanan, aynı zamanda ise ‘Robin Hood’ olarak da adlandırılan Vali Tuncay Sonel’den başkası değildi. 
*
Siyah beyaz fotoğrafın içinde rengârenk bir şemsiye olarak nitelendirdiğim bu proje kapsamındaki ziyaretlerimle artık şifa bulmuştum. Tunceli-Pülümür üzerinden Trabzon’a dönüş yoluna koyulduk. Tunceli Valimiz Tuncay Sonel de bizi buruk ve özlem dolu bir tebessümle uğurladı. Buradan tedavimde etkili olan valimiz Tuncay Sonel’e, proje koordinatörü Ahmet Külekçi’ye, üyesi olmaktan onur duyduğum Trabzon Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığı’na ve emek veren herkese teşekkür ediyorum. Sizleri de bu lanet önyargı hastalığından kurtulmak için biran önce Güneydoğu Anadolu bölgesine gitmenizi tavsiye ediyorum. Görüyorum ki, ben iyileştim tohumlarımız yeşillendi, dostluk ve gönül köprümüz kuvvetlendi. Ne olur çekinmeyin bu köprüden sizde bir adım atın, geçin bu köprüden oradaki kardeşlerimizle sizlerde kucaklaşın. İnanın göreceksiniz; tohumlar fidana, fidanlar ağaca, ağaçlar ormana dönecektir yurdumda…

BÜTÜN FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLA