Bilet kalmamıştı gişelerde..

Çok erken tükenen biletler normalde hazır bir takımla bütünleşip görülmemiş bir sinerji yaratması gerekirken ben o havayı göremedim şehirde ve kendim de.

Çünkü hazır değildik biliyorsunuz..

Hani hep deriz ya maçın havasına giremedim bi türlü,tam da böyleydim..

Hava da maç havası yapmamıştı sanki..

Önceki yazım da yazdığım gibi bir umut ışığı vardı ama bu ne kadar yeterli olacaktı bende büyük soru işaretlerine yol açmıştı..

Geçen senenin şampiyon takımı ile karşılaşacak olmamız mı?

Bu sezona üç de üç yaparak başlamış olmaları mı?

Bizim iki ileri bir geri mehteran takımı gibi belirsiz bir oyun anlayışımızın olması mı?

Toure,Abdülkadir ve Burak'ın maç kadrosunda olmamaları mıydı tüm bu karamsarlığın nedeni.

Alanyaspor'a var sistemi olmasına rağmen hakem katkılı 6 gol atmaları ve her gol sevincinde maçı anlatan spiker Melih Şendil'in desibel rekorlarını alt üst edercesine gooooool diye bağırması bende biraz etki oluşturmuş olacak ki işimizin çok zor olduğunu arkadaşlarıma da söyledim..

Çünkü bize gelince hakemler ne kural dinliyorlar ne de var sistemi..

Akbaş ve Huseyini benim gözümde tam bir el bombasıydılar ve gollü beraberlik vardı tahminlerimde..

Böyle büyük kalabalıkları daha önce çok gördü Trabzonspor ve genelde büyük kalabalıkları evlerine hüzünle göndermişliği fazladır.

Hatta bir ara maça gitmesek mi dedim..

Ayağım çekmiyordu..

Şimdi çocukları maça götürüp daha sezonun başında moralleri bozulmasın diyede düşündüm.

Sonra ne mi oldu?

Tabi ki yola çıktım.

Trafik şube müdürlüğüde her maç yaşanan haklı trafik sıkışıklığı isyanını bu maç öncesi duymuş olacak ki Kalkınma mahallesinden stada 10 dakika da gidince bir hayli şaşırdım,etrafa bakındım bön bön..

Zaten trafik yoksa sinirlenmeye de erkenden başlamıyoruz.Statdan içeri girerken de kart okumuyor çilesi yaşamadık..

Beklenmedik ve ters giden bişeyler olduğunu o an anladım..Hatta çekirdek/çay alırken bile kuyrukta hiç kimse yoktu..

Çocukların yerli yersiz çişleri gelip tuvalete inip çıkmak zorunda da kalmamıştım.

Telefonum full çekiyor ve paylaşımlar yapabiliyordum.

Yerime kimse oturmamış, "bilader burası benim yerim" demek zorunda kalmamıştım.

Halla halla derken stat dışından gool sesleri gelmeye başladı.

Meğer Kayseri kanaryayı köşeye sıkıştırmış tüylerini yoluyormuş..

Kendimi birden yeşil dalga içine girmiş araç gibi hissettim..

Eksilerden artılara çıkan ve her geçen dakika içimde büyüyen umut ışığı Dakika 3 de tavan yaptı.

Meğer benim havaya girememiş olmam ve tüm haftayı menopozlu kadınlar gibi geçirmiş olmamın takımla hiç bir alakası yokmuş..

Adamlar çıktılar ve çatır çatır istediklerinin hepsini sahaya yansıttılar..

10 kişi kalan Galatasaray'a istesek ikinci yarı en az 3 daha atardık..Muslera bile kale atışlarını zor bela yaptı..Oyunu bu şekilde bitirmek istiyordular çünkü..

Salih Dursun geldi aklıma.

O dört kırmızıyı yediğimiz maçta oley çeken GS'lı taraftarlar geldi..

Dakika Doksana kadar sus pus olan GS taraftarları birden şaha kalkıp bağırmaya kalkınca cevabı yapıştırdı Ekuban.

Aslan gibi geldiler kedi gibi döndüler..

Nereye geldiklerinin farkına varmaları çok değil 3 dakika sürdü ve uslu uslu maçı seyrettiler..Aferim..

Yine bekleriz..