Pazarkapı Mahallesi Mısırlı Sokak !!!

Bir başta, her derde deva sülükleriyle, sülükçünün.

Aslı KANDAZ !!!

Diğer başta köprü üstündeki meşhur Tulumbanın arkasındaki evde

(Mahallemiz Pazarkapı'nın sembolü Tulumbamız.)

Damak çatlatan pilavıyla Suriye Kalkanoğlu.!!!

Çok geriye gitmeye gerek yok. 50'li ve 60'lı yıllarda Trabzon'un merkez mahallesi Pazarkapı'daki evlerin hemen hemen hepsi taşlıklıydı.

O taşlıklı evlerde ne zorluklar çekmişler, o zamanki kısıtlı imkanlarla ne mücadeleler yapmışlar, yaşamayanlar bilemez.

Anlayacağımız başarı hikayeleri kolay yazılmıyor, arkadaşlar.

Aynı mahallede aynı sokaktaki iki komşu, iki arkadaş, iki yaren, iki kadın !!!

Kadınların girişimciliği hayata kattıkları değerler o zor yıllara rağmen daha aktifmiş.

Sülükçünün Aslı Kandaz 

Kayınpederi Temel Reisin Kızılırmak deltasından getirdiği sülükleri Pazarkapı'daki evinin taşlığındaki kızıl çamur dolu kuyusuna koymasıyla başlar sülükçülüğe.

Sülük deyip de geçmeyin, dünyadaki çoğu sağlıkçılar bile bu mucize hayvanların yaptıklarını yapamıyorlar.

Sülüğün ana vatanı Kızılırmak deltasıdır. Kızılırmak deltasının zengin alüvyonlarıyla beslenen sülükler kızılımsı çamurda yaşamayı ve üremeyi çok severler

Her derde deva mucize sülüklerin kuyusu güneş görmeyecek, çamuru temiz olacak, hiç kurumayacak, devamlı nemli kalacak ki istediğiniz verimi alabilesiniz.

Sülükler kısa zamanda üremeyi çok severler. Sülüğün koyu siyah renkte ve genç olanları çok makbuldür.

Uygulama yaptığınız alana bırakın kendi yapacağı işi yapar, şişer ve bir bıçağın tersiyle vücuttan atılır.

İşlem gören sülük ne olursa olsun bir daha asla kullanılmaz.

Şimdilerde su dolu plastik şişelerin içinde satılan sülüklere itibar etmeyiniz.

Babaannem Aslı Kandaz rahmetli olana kadar sülükçülük yaptı ama sülükçülük maddi olarak bir gelir kapısı değildi onun için.

Eskiden doktor yok, hemşire yok, eczane yok, ilaç yok, yok oğlu yok.

Mahallesinin insanlarına ve çevre mahallelerdeki insanlara, daha çok kadınlara bildiği kadarıyla sülükleriyle tıbbi destek vermiş, birçok hastalığa da şifa olmuştur.

Genellikle kadın hastalıklarına, vücuttaki şişlere ve damar hastalıklarına iyi gelen mucize doktor sülükleri takıp çıkarmasını da, hijyene dikkat etmesini de çok iyi becerirdi rahmetli babaannem.

Hijyen için, Mucize sargı bezi o zamanlar yaşmaktı, çömberdi.

heyyyy gidi günler heyyyy şimdiki yeni nesil nereden bilecek yaşmağı çömberi.

Babaannem Aslı KANDAZ elli seneye yakın Pazarkapı'daki evinde sülükçülük yapmıştır.


(Rahmetli babam Temel Kandaz ve Amcam Sami Kandaz'ın 1950 yılında kurduğu şirket.)

Genelde mahalledeki komşu kadınlara uygulanan bu doğal tedavi yöntemi karşılığında kesinlikle para alınmaz, para yerine ev işlerinde ve bilhassa ramazanlarda geleneksel yufka açma işi için yardım talep edilirdi.

Öyle beş on yufka değil, iki üç bin yufka açılırdı.

Yufkadan, peynirli, kıymalı yufka yap, lavaş yap, yufka tatlısı yap, ne yaparsan yap her şeye uyardı.

Babaannem 1991 yılında vefat etti, sülükçülüğü ondan sonra gelen jenerasyon yani bizler devam ettirmedik. Çünkü tıp artık çok ilerlemişti, eskisi gibi imkansızlıklar yoktu.

Pazarkapı Mahallesi muhtarlığını da uzun süre yapan Rahmetli Babam Temel Kandaz 1950 yılında kurduğu aile şirketine Sülükçüoğlu Kollektif Şirketi adını vererek, Babaanneme ve Celal dedeme takılan Sülükçüoğlu lakabını ölümsüzleştirmiştir.

Yine de bu işi Pazarkapı'da halen daha yapanlar var, tıpta çare bulamayanların sülük tedavisine ilgisi günümüzde de devam etmektedir.

Kalkanoğlu Pilavcısının ilk dükkânı 15 metrekare ve tek bir mermer masası vardı. Süleyman Ağa 1885’te ölünce oğlu Hafız Ahmet Kalkanoğlu baba mesleğini sürdürmüş ve ondan sonra da onun oğlu Hacı Hüseyin Kalkanoğlu görevi devralmış. Halen lokantayı işleten Taner ağbi dördüncü kuşak ve 1974’ten beri işin içinde.

2000 yılına kadar eski dükkanda hizmet vermişler. 2000’den beri şimdiki dükkanda çalışıyorlar.

Müşterileri de nesilden nesle artarak devam ediyor.

Kalkanoğlu Pilavcısı’nda pilav terazide kiloyla satılır.

Pilavın yanında verilen kayısı hoşafı da ilk kurulduğu günden beri Erzincan’ın güneşte kurutulmuş ekşi kayısısından yapılır.

Kalkanoğlu Pilavcısı tam bir aile işletmesidir.

Birkaç yıl öncesine kadar pilav evde pişirilip lokantada satılırdı. Pilavının lezzetinin sırrı biraz da buradan geliyor.

Aslında pilavı en iyi pişiren ve demleyen Ahmet, Atıf ve Taner Kalkanoğullarının anneleri Suriye teyzeydi.

Suriye teyzeyi çok iyi hatırlıyorum, gelinleri ve kızlarıyla birlikte pilavı hazırlamak için bir gün öncesinden başlarlardı hazırlıklara.

Öyle şimdilerdeki gibi kolay bir uygulamayla pilav pişirilmezdi.

(Kalkanoğlu Pilavcısının bilinen en eski resmi.)

Yüksek taş duvarlı bahçeli evlerinin önünde kocaman bir incir ağaçları vardı. İncir ağacının hemen önünde kara ateş yakılır üzerine devasa bir bakır tencere konulur, pirinç suya koyulup şiştikten sonra (şişmesinin ayarı var) ilikli kemik suyuyla pişirilir mis gibi tereyağıyla demlenirdi.

Tereyağı denince mutlaka ve mutlaka Tonya'nın köylerinden gelen tereyağı olmazsa olmazlarıdır.

Demlendikten sonra, büyük bakır pilav tenceresi sepetli hamala yüklenir Pazarkapı Camii'nin karşısındaki Hüseyin Kalkanoğlu'nun dükkanına giderdi.

Saat on birde pilav hazırdı, pilavın yanında tahin helvası, hoşaf ve tırnaklı verirlerdi.

Başka teferruatı yoktu. 

O zamanlardan bu zamanlara kilo ile satılan pilavın bir numaralı müşterileri de yük taşımacılığı yapan hamallarımızdı. 

Hamallar günün yorgunluğunda güçlü kalabilmek için bir oturuşta genellikle bir kilo pilav, yarım kilo tahin helvası yerler üstüne de bir meşrebe soğuk kayısı hoşafı içerlerdi.

Gün içerisinde sayıları iki yüzü bulan hamallardan, Pazarkapı'da sepetli Hasan ağbiden başka hamal da kalmadı.

Selamlar olsun Pazarkapı'nın iki güzel girişimci cumhuriyet kadınına.

Çok güzel hizmetler yapmışlar, yaşadıkları mahallede iz bırakmışlardır.

Babaannem Hacı Aslı Kandaz Osmanlı nüfüsuna kayıtlı, Kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK hayranı tam bir cumhuriyet kadınıydı.

Görmedim ömrümün asude geçen bir demini,

Çekerim hep bu siyah gözlerinin matemini.

Şarkısını,

Radyoda Zeki Müren'i dinlemeyi nedense çok severdi.

Suriye Kalkanoğlu ve Aslı Kandaz, bizlerde derin izler bıraktılar. Biz onların doyumsuz sohbetlerini, bizlere öğrettikleri değerleri hiç unutmadık.

Bir yıldız gibi kayıp gittiler mahallemizin kadınları!!! Allah'ım, rahmetlerini bol eylesin.

Kalın sağlıkla...